Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '07

 
Kategori
Tarih
 

Tarihin sürekliliği, tek dünya bilme biçimi ve " evrensel sübjektivite "

Tarihin sürekliliği, tek dünya bilme biçimi ve " evrensel sübjektivite "
 

“Tarihi öğrenerek geleceği öngöremeyiz, ama tarihten bağımsız bir gelecekten de söz edemeyiz.” ( Ş. Ural )

“Geçici şeylere süreklilik özelliği vermek; işte gerçek sanat budur.”
( İ. Lissner )

Bilgi çağının, küreselleşmenin ve ‘ağ toplumunun’ üretmiş olduğu iletişimsel erişimi sağlayabilme ve enformasyona, bilgiye anında ulaşma gibi avantajları ile sınırlılığımızın ötesinin aşılması kolaylaştırılmıştır. Herhangi bir konuyu araştıran ve bilgi edinmek isteyen her kimse bilgiye ulaşmasında oportünist tavırla şimdiki zamanımızın sağladığı nimetlerinden istifade etmektedir, bilgi alışverişinde bulunmaktadır, bilgisini kitlelere sunabilmektedir. Herhangi bir konuyu ele alan tezimizi de pekiştirme çabasıyla dipnotlarımız ve kaynakça satırlarımız, verilerimiz ve argümanlarımız, yani metinimizi zenginleştirmek için başvurduğumuz tüm unsurlar çağımızın bize tanıdığı sınırlılığın ötesine çıkabilme metotlarımız yardımıyla beslenmektedir, dünyamızın herhangi bir köşesinde bulunan bilgi sahibi olmayı amaçlayan her kimseler tarafından kullanılabilmektedir, eleştirilerek ya onaylanarak makul görülür veya cilt (ve e-cilt) biçimindeyken kütüphanede nasip yerini alarak, zamanı gelince yine de o konu ile alakalı çalışan her kimsenin kafasını kurcalamış olduğu sorulara yanıt vermek ve yeni varsayımını ortaya koyabilmek amacıyla fiyaskoya uğrayan veya çağına göre yetersiz/tutarsız olarak nitelenen bu önceki tezden yararlanır, hayatını sürdürdüğü zaman dilimine göre önceki tezin konusunu bu zaman içerisindeki ortada dolaşan ve çözümünü bekleyen meseleleri cevap vermede uygun görünürse revize edilir, meşruluk kazanabilmektedir veya önceki tezi bir zemin şekilde ele alarak o tez üzerinde kendi savını ortaya çıkartabilir, ornatabilir ve diğerleri tarafından sınanmaya gönderebilmektedir.

“Sınırlı Sınırlılık-Ötesi”

Artık herhangi bir konu ile bilgi arayışına girdiğimizde yüzlerce ve değişik perspektiften ele alınan zengin kaynaklardan yararlanabilmekteyiz. Hipotezimizin hayatiyet kazanabilmesinde bir bağlamdan faydalı olabilmektedir. Ve herhangi bir varsayımda bulunurken geçmişte, yani artık tarih sayfalarında kaydedilen olay ve gelişmelere nezaket göstererek tezimiz içerisine ilave etmenin de efektif olduğunu biliyoruz. Ama, tabii ki şunu unutmamamız yararlı olur, tarihsel deliller nezdinde argümanlaştırılan varsayımımız varlığımızı sürdürdüğümüz zaman kesiminde bir takım soruların çözümüne ışık tuttura bilirse bile, geleceği teşkil eden meselelere de aynı biçimde cevap bulabileceğini iddia edemeyiz. Demek istediğim şu ki, yine de sınırlılık, geleceğimize yönelik aydınlanmamızı engelleyen barajlar söz konusudur. Nihayetinde, Binder’in dediği gibi: “bir takım değerler konusunda mutlak olmasa bile yeterli açıklamalar verme gayretleri ikna edici veya en azından tatmin edici değildir”. Foucault’nun ‘sınırlılık çözümlemesi’ terimi durumumuza yönelik münasip olarak görülmektedir. Onun bu terimine göre, insan, paradoksal bir biçimde insan algılamasının varsayılmış sınırlılığına dayalı bir dünyayı anlama sistemini inşa etmekte ve yaptığı tanımı itibariyle kastettiği de; tüm niyetler ve amaçlar için, dünyayı bilme biçimimiz sahip olduğumuz tek bilme biçimidir, çünkü bu insanın bilebileceği tek yoldur. Dünyayı bilme biçimimiz ise, yaşamış olduğumuz dilim çerçevesinde doğmaktadır, sosyo-kültürel, ekonomik, siyasal vs. konjonktürüne göre, paradigmamız içerisinde kök salmış inançlarımız ve değerlerimiz, hedeflerimiz ve yapımız, araç ve aygıtlar sayesinde düzenlenmekte ve biçimlendirilmektedir. En başta söz ettiğim sınırlılık-ötesi yönelişimiz de eski çağlara kıyasla erişimi, ulaşımı basitleştirse bile, yine de sınırlı kalmaktayız, çağımızın bize bahşettiği zihni donanımla varolmaktayız. Mevcut sınırlılık içerisinde ‘sınırlı sınırlılık-ötesi’ duygularımız yaratılmaktadır.

Tarihi Miras Olarak Tarih

Tümüyle geleceğimize yönelik kehanetlerimiz gerçekleştirilemezse de, kendine özgü birtakım nitelikleriyle diğer çağlardan ayırt edebildiğimiz bulunduğumuz şimdiki zaman yine de Foucault’nun sözlerinden hareketle, yakında gerçekleşmesi muhtemel bir olayı haber veren işaretleri deşifre etmek üzere sorgulanabilir ve ufukta yeni bir dünyanın doğasına geçiş olarak da analiz edilebilir. Tahlilin yapılabilmesi için de tarihsel yorumbilgisine başvurmamız kaçınılmazdır. Çağımız onu takip edecek gelecek çağa yönelik bazı ipuçlarını taşıdığı gibi, şimdiki zamanımıza dair deneyimlerimize neden olan sahiplendiğimiz zaman dilimi öncesindeki devirler de zihni donanımızı teşkil etmektedir. Yani, dünyayı bilme biçimimiz doğrudan geçmişten bu yana formüle edilmekte ve şekillenmektedir. Geleceğimize yönelik moral gerçekten, umuttan değerlerden, siyasi ve toplumsal yapıdan vs. vazgeçme lüksüne sahip olabilsek bile, ne kadar nihilist olsak olalım, bize miras edildiğini, tarihimizi asla reddedemeyiz. Tarihimiz bizi refakat ettiği gölgemiz gibi hep yanımızdadır. “Güneş batımıyla bir bakımdan gölgemizden kurtulabilsek de, yeni günün doğması ile yineden karşımıza çıkmaktadır ve hep varlığından söz etmektedir”.

Tarihin Kendisinin Revizyonu (Self-Revision)

Her yeni bir çağa geçtiğimizde, o çağın diğer çağlardan ayırt eden dramatik olayın (veya olayların) aslında birer olgu olduğunu uygun bulmaktayım, yani olaya nispeten “uzun zaman süresi içinde yavaş yavaş ortaya çıkan ve şekillenen değişimler ve oluşumlar” olduğunun kanısındayım. Çağımız da bizi yeni çağa aktaracak oluşumunun embriyosunu taşımakta ve onun beslenmesini ve büyümesini sağlamaktadır. Ve her yeni çağımızda da ilerlemeci bir perspektiften baktığımız zaman, sınırlılığımız daralmaktadır ve sahiplendiğimiz tarihsel bagajımız sayesinde bu sınırlılığı biraz da olsa aşmaya çaba göstermekteyiz. Daha önceden söz ettiğimiz tarihsel birikimimiz ise bizimle beraber yeni devrimize geçmektedir ve oluşan yeni paradigmamızın cetveline (parametrelerine) göre çağdaşlılar tarafından yorumlanmaktadır. Ve yaşamımız belirleyici olgunun gelişimiyle de süreklilik gösterirken, tarihi yorumlayışımız da dinamikleşmekte ve değişmektedir. Zamanımız çerçevesinde sorularımıza cevap bulabilmek için ve tezimizi güçlendirmek amacıyla tarihsel tutanaklara ve verilere başvurmaktayız ve sahip olduğumuz dünya bilme biçimimiz merceği altında herhangi bir tarihsel gelişimi ele almaktayız ve yorumlamaktayız. Önceki çağda kaydedilen herhangi bir gelişme çağımızın bize biçtiği değerlerinden, inanç ve zihni altında yorumlanmaktadır. Bundan hareketle şunu söylememiz mümkün gibi görünmektedir, bizim sürekli değişimimiz ile tarihimiz de değişmektedir ve sürekli kendisini bundan dolayı yenilemektedir. Tek yaptığımız şey ise, bizden öncekiler tarafından yorumlanan, yazılan ve kaydedilen tarihe bizim sürekli değişimimiz ile sağlanan gelişmelerin eklenmesi ile yaşamış olduğumuz çağımıza göre şekillenen yorumlarımızı yeniden yapmaktır. Bir taraftan, yeni ortaya çıkmış gelişmelerle beraber tarihimiz daha zengin hale gelirken, diğer taraftan ise, çağımıza uygun biçimde yorumlanarak hakiki, asıl manasından sürekli sapmaktadır. Şunu hemen belirtmeliyiz ki, çağımıza uygun biçimde yorumlamaktan kastettiğim şey, tarihsel olguların çıkış noktasının ilkel anlamlandırmadan sapması ve herhangi tarihsel olguyu ele aldığımız zaman olumlu veya olumsuz olarak bulalım, zamanımızın dayattığı çerçevesinin belirttiği standartlara ve kriterlere göre kavramamız ve nihayetinde, yorum yapmamızdır.

Quo Vadis?

Gerçek anlamdaki ‘tarihin sonu’na veya kıyametin gelmesine kadar tarih’i yorumlayışımız çağımızın tüm şahısları üzerinde etkili olan ‘evrensel sübjektivite’ ile ele alınarak tarihimiz yeni oluşan ve hala da devam eden paradigma ve perspektifler sayesinde zamanımızın sınırlılığı içerisinde kitlelere sunulacaktır ve analiz edilecektir. Sorularımız ve tezlerimiz devam ederek, kaynakça ve dipnotumuz kaynağı da çoğaldığı müddetçe tarih ta kendisini revize etmektedir ve bilgi edinmeyi amaçlayan her kimsenin önüne serilmektedir ve yeni yorumlarına açık kalacaktır.

 
Toplam blog
: 3
: 1576
Kayıt tarihi
: 13.03.07
 
 

Ana yurdunuz Kazakistan'dan hakiki insanımızın ruhunu anlamak/anlamlandırmak ve bir taraftan da haya..