Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '22

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

Tarım-Hayvancılık-İthalat

 

Gıda enflasyonunun Nedenleri:

Bu çalışma kapsamında, Tarımsal Kalkınma ülkemiz de nasıl geriletildi? Konusunun incelenmesi amaçlanmıştır. Bu soru etrafında sorunları tespit edip değerlendirmeler yapmak öneriler ortaya koymak yazının içeriğini oluşturacaktır.

Tarımsal kalkınmanın geriletilmesiyle birlikte, gıda ve tarımsal ürünlerde ortaya çıkan fiyat artışlarına yüzeysel olarak baktığımızda, tarımsal ürün ithalatının gerçekleştirilmesinde bunun sonucu olarak üreticinin çıkarlarının bozulmasında ithalatçı payının etkisi irdelenecektir.

Tarım ve hayvancılığın asıl belirleyicisi olan çiftçi;  tarımsal kalkınmanın etkisini yitirmesi üzerine, dış etkenlerin de özendirmesiyle doğup büyüdüğü kentleri terk ederek büyük şehirlere göç ederek kendine yeni bir yaşam kurmuştur. Bu göçle birlikte toprağın atıl kaldığını, çiftçilikle ilgili elde etmiş olduğu teknik bilgisini, sanat ve marifetini zaman içinde kaybettiğini anlıyoruz.

Tarlasından,  mezrasından uzakta, şehirde iki göz odada yeni bir yaşantı kuran çiftçi için şehir yaşamı oldukça sıkıcı ve bir o kadar zor olduğu tarif edilemez. Çiftçi; Büyük şehirlerde İkametgâh sağladıktan sonra doğduğu, büyüdüğü ve geride atıl bıraktığı tarlasını, vadisini ve ovasını sadece arada bir ziyaret amaçlı gezip görmektedir. Köyden kente göç devamlı gündemde olan bir konudur.

Milli mücadele yıllarında ülkemiz fakirdir. Cumhuriyet kurulduktan sonra tarımsal sanayide özellikle makineleşme, tarım alanlarının genişletilmesi, üretimin arttırılması şeklinde üç ana başlık altında çalışmalar yapılmıştır. Anadolu genç nüfusunu savaşlar kaybetti.   Mübadele anlaşmalarıyla anavatana iskân edilen Müslüman ahalinin de iskanıyla kaynaşmış bir toplum olduk. Çiftçi tarımsal faaliyet olarak bir yandan küçük ölçekli kırsal toplum etkinlikleri ile geçimini sağlarken, üreticilik mesleği, emek gücüyle birlikte; kırsal bölge ekonomisinin ana unsuru ve üretimin önemli bir faktörü olarak geçerliliğini sürdürdü.

İskânla birlikte Anadolu’ya toplulaşan halkın dışardan getirdiği üretim bilgisini de katarak Türk çiftçisi yeni tecrübeler edinmiş, tarım ekonomisine canlılık katmış, Tarım; Türkiye Ekonomisinde kalkınmanın başat sektörü haline gelmiştir

Aşağıda daha da açıklayacağımız nedenlerden ötürü, tarımda geçim sağlayamama sebebiyle çiftçilik mesleğini yürütemeyen çiftçi, yıllar içerisinde sürdürdüğü ekonomik aktivitesini terk ederek büyük şehirlere doluştuktan sonra, edindiği tarımsal bilgiyi, tecrübeyi, sanat ve marifeti zaman içinde kaybetti.

Dolayısıyla mezralar, köyler, kasabalar ve ilçeler boşalmış, tarımsal faaliyetler durmuş, tarım gerilemiş, tarım ekonomik yoksulluk baş göstermiş, tarımda körelme meydana gelmiştir.

Son iki yılda,  Dünya’da ve ülkemizde pandeminin getirdiği krize ilave olarak,  Dünya’da ve Bölgemizde yaşanan savaşlar, en son patlak veren, Rusya-Ukrayna savaşı, bu savaşla birlikte ortaya çıkan abluka halleri, kuraklık, iklimsel değişmeler, üretimde verimsizlik ve benzeri “beklenmeyen haller” üretim ve tedarik zincirinin bozulmasına neden olmuştur.

Gıda tedarik sürecini yavaşlatan aksaklık ve engeller yüzünden, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde yeniden gıdada kendine yeten ülke olma misyonuna erişmek amacıyla milli politikalar geliştirme gayretleri görülmüş, tarım sektörüne ağırlık verilerek ekonominin canlandırılarak hayat pahalılığının önüne geçilmek istenmiştir.

Gıdaya erişim hususunda sorunlar yaşanınca, enflasyon fırsatçılığından “stokçular -karaborsacılar- türemiş, ithalatçılar devreye girmiştir. Dolayısıyla çiftçi ve sorunları göz ardı edilmiş, çiftçi destekleneceği yerde, aksine ithalatçının önü açılmış, ithalatçı desteklenmiştir.

Diğer taraftan alt gelir grubunun  içinde bulunduğu sosyal katmanda yer alanlar daha fazla ezilir olmuştur. Açlık sınırının altında asgari ücretle çalışıp maaş alan işçiler, emekliler, sosyal yardımlarla geçinen yaşlı ve engelliler ile en düşük seviyede maaş alan devlet memurları, kısıtlı aile bütçeleriyle geçinemez duruma gelmişler, yoksul kabul edilen sosyal katmanının içinde kalmışlardır.

Avrupa Birliğinde Tarımın Desteklenmesi:

Avrupa Birliğinde Ortak Tarım Politikası şu şekilde işlemektedir.

Her yıl Tarım Ürünleri için enflasyon oranı ve üretilen ürüne duyulan ihtiyaç dikkate alınarak belirlenen fiyatlarla, o yıl serbest piyasada oluşan fiyatlar arasındaki fark, Avrupa Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu (FEOGA) tarafından kapatılmaktadır. Tarım ürünleri üreticilerine ayrıca ihracat için destek verilmektedir.

Ortak Tarım Politikasının AB Politikaları içinde yerini tespit etmek için şu hususu vurgulamak gerekir. Günümüzde AB bütçesinin yarısı Ortak Tarım Politikasının finansmanı için kullanılmaktadır.

AB‘nin ithal ettiği tarım ürünlerini yüksek tarifelere tabi tutması ve uyguladığı tarım politikaları sonucu ortaya çıkan üretim fazlalığını düşük fiyatlarla Dünya pazarlarına satmaya çalışması, ABD başta olmak üzere, tarım ürünleri ihracatçısı ülkeler tarafından eleştirilmektedir.(Dr.Ülger İrfan Kaya, Avrupa Birliği Rehberi s.80, Ankara 2006         

Tarımda İthalatın Sakıncaları:

Dünyada uygulaması bilinen ve yaygın şekilde yapılan bir ticaret türü olan Transit Ticareti (Reeksport Ticareti) ile özel bir ticaret türü olan sınır ticaretini saklı tutarsak,  gıda ithalatın ülke tarımının gelişmesine etkisi olumsuzdur. Bu olumsuz sonuç tarımsal kaynakların tam ölçekli kullanılama-ması anlamına gelir.

Ülkemiz topraklarından elde etmemiz gereken hububat, bakliyat, baharat, sebze meyve, bitkisel ürünler, ay çekirdeği, pamuk, fındık, fıstık, çay, şekerpancarı, tütün daha birçok tarımsal ürün sermayedarlar tarafından ithalat yoluyla dışalım yoluyla karşılandığında; ülke dövizinin dışarıya akıtılması, istihdamın yok olması, üretimin yok olması ülkeye kazandırılması gereken katma değerin yok olması, topraklarımızın atıl kalması bütün bunların sonucunda tarımda dışa bağımlılığın artması anlaşılmalıdır.

Üretimsizlik toprak sahibinin fukaralaşması- yoksullaşması- demektir. İktisadi anlamıyla o yıl içinde üretilen toplam mal ve hizmetlerin parasal karşılığının ( gayri safi milli hasılasının) azalması demektir.

İthalat;  ülkemizde üretim eksikliği yüzünden, hayat pahalılığına karşı, fiyatların artma-ması, fiyatları dengelemek ya da düşürmek amaçlı olarak başvurulmakta olan, günü kurtaran pansuman tedbirler olarak kabul edilmektedir. Doğru olan husus; her türlü durum ve şartın ortaya çıkardığı sonuçlara göre (mevsimsel olarak) ülke ihtiyaçları göz önünde bulundurularak yapılan ithalattır. Sakıncalı olan ithalat; yıl boyu devam eden ve yerli üreticilerin çıkarlarını ihlal eden ithalattır.

Ancak tarımsal ürün ithal edilecekse, esasında, çiftçinin (üreticinin) menfaatlerinin korunması yönünde tedbirler de alınarak başvurulması gereken ancak mevzuat hükümlerine gerekli riayet gösterilmediğinden tarım sektörü aleyhine ekonomik etki yaratan sonuçlar doğmaktadır.

Diğer taraftan ülkenin döviz varlığında kaynak israfına yol açmakta, kur artışlarıyla birlikte dövizle satın alınan her türlü gıda ürününün fiyatı yükselmekte, yapılan ithalat üreticiyi küstürmekte, yapılan ithalat nedeniyle çiftçi üretmeye cesaret edememekte, üretimi kısmaktadır, üretici sektörden çekilmekte, çiftçi zengin edilmesi gerekirken (!) ithalatçı zengin edilmektedir. Yerli üretim olmayınca da fiyatlar yükselmektedir.

Bu itibarla; İthalattan beslenen bir tarım yönetimi yanlış bir politikadır. Fiyat artışları gerekçe gösterilerek ithalata süreklilik kazandırmak mazur gösterilemez.

Bazı kesimler artan fiyatlar nedeniyle hem Toprak Mahsulleri Ofisinin yıl boyunca ithalat yaptığı hem de özel kesimin ithalata özendirildiği şeklinde bazı eleştiriler yapıldığına bakacak olursak, özellikle ithalatı yapılan birçok üründe gümrük vergilerinin sıfırlanmasının doğru olmadığı eleştirileri getirilmektedir. Olağanüstü nedenlere bağlı olarak yerli mahsulün azalması ( iç üretimin azalması)  artan talebin karşılanamaması, talebin fazla, arzın az olması durumlarında, tarımın kötüye gittiği bir dönemde, stratejik amaçlı olarak ithalata başvurulabilir.

Ülke tarımında iyileştirmeler yapılmadan vergilerin sıfırlanmasının çiftçiyi ithalatçıyla karşı karşıya getirmek anlamına geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Çiftçinin yüzünün gülmesi, tarımsal desteklerin arttırılması, girdi maliyetlerinin düşürülmesi, çiftçinin para kazanır duruma gelmesi ve rahat üretim yapmasına bağlıdır. Üretim artarsa fiyatlar düşer. Ancak çiftçi memnuniyeti arttırıldıktan sonra, Gümrük vergilerini sıfırlama yönünde kararlar alma yönündeki ekonomik etkili tedbirlere başvurulabilir.

Çiftçinin aleyhinde kararlar alınması durumunda; tarımsal faaliyetin durması,  tarımda çalışan emek gücünün iş göremez hale gelmesi, tarım işletmelerinin kapısına kilit vurulması, ot deposunun, hayvan barınağının kapanması, tarımda çalışan işçinin- emekçinin işsiz kalması, istihdam yapısının bozulması, çiftçinin evinin- ocağının dağılması, işinin, aşının kaybedilmesi,  göç ederek büyük şehirlere iş aramaya gitmesi demektir.

Ülkemizde, kişi başına düşen milli gelirin yükselmesi, vatandaşın zenginleşmesiyle birlikte, paramız varsa ithalat ta yaparız sorusu hep gündeme getirmiş ve tartışılmıştır. Ancak Hükümetlerin,  Anayasadan kaynaklanan tüketicinin koruması gibi bir görevi bulunmaktadır. (T.C. Anayasası m.172)

İthalatçının üçüncü ülkelerden ithal ettiği dampingli ve sübvanse edilmiş tarım ürünlerine,  yerli ürün karşısında, düşük fiyat uygulayarak piyasaya sürmesi yerli tarımı dışlamak anlamına gelir. Bu durumda; Hükümetin enflasyon baskısına karşı mücadele önlemlerine başvurmak, pahalılaşmayı önleme görevi bulunmaktadır. Diğer taraftan üreticiyi- çiftçiyi-korumak ve bu iki kesime yönelik yükümlülüğü dengeli bir şekilde yürütmek zorundadır.

Tarımsal gelişmenin milli ve yerli kaynaklarla gerçekleştirilmesi, üreticinin ve çiftçinin menfaatlerinin korunması, rekabet gücünün arttırılması, döviz kaynaklarının israf edilmemesi yönünde milli menfaatlere duyarlılık kamunun esas görevidir.

İthalatçının birinci amacı kar sağlamaktır. İthalatın artması ve ithalatçının hiçbir kısıta tabi tutulmadan alabildiğince işini yürütmesi hükümetin ekonomik tedbirlere tevessül etmemesi tarımsal gelişmeyi önce yavaşlatır sonra durdurur.

Kendine Yeten bir Ülke miyiz?:

Eğitim sistemimizde, ders kitaplarında yazılan ve bizlere belletilen hususlardan biride; Ülkemizin Dünyada” kendine yeten” bir ülke olduğu şeklindeki bir tespittir; bugün gelinen noktada uygulanan politikalar geçerliliğini yitirmiştir. Ancak biliyoruz ki içinden geçtiğimiz durum güzel bir rüya değil bir kâbustur. Tarımda kendine yeten bir ülke konumundan, tarımda dışa bağımlı bir ülke konumuna indirgenmiş olmamız geçici bir durumu ifade etmektedir. Modern tarımın henüz bilinmediği dönemlerde tarımla ilgili büyük başarılar elde etmiş bir ülkenin insanları olarak tarımla ilgili sanat ve marifet sahibiyiz, binlerce yıllık bir tarım kültüründen geliyoruz. Toprağımız oldukça zengin, iklim ve biyoçeşitlilik açısından ülkemiz koşulları oldukça elverişlidir.

Bakanın Yaptığı Açıklamalar:

Hükümetin Tarıma yaklaşımını içeren yeni kararlar; Tarım ve Orman Bakanı Prof. Dr. Vahit Kirişçi tarafından açıklanmış olup söz konusu görüşler aşağıdaki gibidir.

“Vatandaşın ucuz gıdaya erişimi için kent tarımının destekleneceği, Çiftçiye gübre-mazot, besiciye yem desteğini ayni olarak sağlanacağı, Üreticiye verilen desteklerin ayni (mal ve hizmet olarak verilme şeklinde) olacağı, Hasattan sonra ürünü sattığında, devlet alacağını mahsuplaşacağını, bir yıl boş tutanın tarlası devlet aracılığıyla başkasına kiralanacağını, kiralayanın ve arazisi olanın hakkına halel gelmeyeceğini…”

Kullanım hakkı ile mülkiyet hakkını birbirinden ayıracaklarını, kiralayanın ve arazisi olanın hakkına halel getirmeyeceklerini, Mülkiyeti elinden almayacaklarını, sadece kullanım hakkını alacaklarını. Organize Sanayi Bölgeleri'nde de bu uygulamanın yapıldığını, 2,5-3 milyon hektar ekilmeyen arazinin var olduğunu, Ekilemeyen arazi varlığının; Türkiye'nin arazi varlığının yüzde 10'una tekabül ettiğini, bunun ciddi bir rakam olduğunu,

Destekleme modelini değiştireceklerini, Nakdi değil ayni desteklemeye geçeceklerini, mesela, arpa yetiştireceksiniz. Gideriniz nedir? Varsa tarla kirası, tohum, gübre, ilaç, mazot, hasat giderleri, sulama maliyeti… Bu maliyeti toplarsınız, ürünün üretim miktarı da bellidir. Bir kilo arpanın sizi mutlu edecek fiyatı diyelim ki, 6.5 TL. Ürünü pazara götürüp satmak istediğinizde alıcı size 7 TL verdiyse sizin devletten destek talep etmenize gerek yok. Ama 6.5 TL beklerken 6 TL'ye satarsanız o zaman bakanlık olarak ne dememiz gerekiyor? 'Ey üretici, sen tasa etme, 50 kuruşluk farkı ben sana öderim.' Biz de fark ödemesi yapacağız. Bizim derdimiz üretim yapanı aşırı bürokrasiye boğmadan, çok başlılıkla kargaşa yaratmadan, yönlendirici olarak desteklemek…”

'Üretim yapacağım ama mazot gübre alacak ekonomik gücüm yok' diyorsanız. Size diyeceğiz ki, tarlanızda üretim miktarı aşağı yukarı bellidir. Bunun için 2 bin litre mazot, 3 ton gübreye mi ihtiyacınız var? Ben size bunu ayni olarak vereceğim. Siz ürün hasadından sonra ister piyasaya sattınız, ister TMO'ya… O dönemde size ayni olarak bu kadar mazot gübre verdik diyerek bunun parasını isteyeceğiz. Üretici devlete ürünü sattıysa alacaktan mahsuplaşacağız. Böylece üreticinin bu girdilerin fiyatıyla ilgilenmesi durumu olmayacak.

Kent tarımını uygulamaya başlayacaklarını,  Nüfusun kümelendiği yerlerde aynı zamanda üretim alanlarını da koruyor olmaları gerektiğini, Her yeri sanayileştireceğiz diye bir şey olmaz. Kocaeli'ndekilere mikrofon uzatın. Ne kadar memnunlardır? O kadar fabrikalaşma var ki… İnsanlar temiz hava almak için 100 kilometre kat edip Düzce'ye, Bolu'ya gidiyor.

Bir kilo domates Antalya'dan İstanbul'a 800 kilometre yol yaparak geliyor. Hem tazeliğini kaybediyor hem de ulaşım maliyeti fiyatın üzerine biniyor. Yolda da yüzde 25 fire veriyor. Bunun da maliyeti fiyata yansıyor. Üstelik egzoz emisyonu da havayı kirletiyor. Hâlbuki İstanbul'un çevresinde Çengelköy, Şile, Çatalca, Beykoz, Silivri var. Buralarda bakir alanlar var. Üretici de var. Çatalca'da domates yetiştiren kardeşimiz doğrudan ürünü lokantalara, evlere dağıtabilir. Bu yolla, vatandaş hem taze, hem az maliyetli ürün yiyecek. İklim değişikliğine sebep olan unsurları ortadan kaldıracaksınız ve köyden kente göçü de engelleyeceksiniz.
İstanbul, Ankara, İzmir gibi illerin etrafında… Erzurum- Erzincan gibi üretim kabiliyeti olan yerlerde… Bir de jeotermal kaynak varsa, iklimi sert olan yerde 365 gün üretim yaparsınız. Sıcak yerlerde de serayı soğutmak için güneş enerjisini kullanıla-bileceğini.

Hayvansal üretimde de en önemli girdinin yem olduğunu, Maliyetin neredeyse yüzde 65-70'ni oluşturduğunu, Bu konuda da aynı bitkisel üretimde olduğu gibi üreticiye; -sen yemi dert etme, al kullan, etini, sütünü üret, onları satınca mahsuplaşacağız' diyeceğiz. Yani üreticiye ayni destek olarak yemi vereceğiz. Kırsala dönüşü yeniden tarımsal kalkınmanın tam merkezine koyacağız, kadını kırsalda tutmanın aileyi kırsalda tutmak anlamına geleceğini aileyi tutamadığınızda da planlanan tarımsal kalkınmayı gerçekleştiremeyiz” şeklinde açıklamalarda bulunmuştur.(Atabay Güldem, https://www.politikyol.com.)

Tarım ’da Kooperatifleşme:

Kooperatif; ortaklarının her türlü ihtiyaçlarını uygun koşullarla elde etmelerini sağlamak için kurulan, kâr amacı gütmeyen bir ortaklık sistemidir. Yardımlaşma ve dayanışma esaslı sosyo-ekonomik örgütlenmelerdir. Dünya’da da etkin ve yaygın olarak uygulamaları bulunmaktadır.Bu kurumlarda üreticiler, aracıları aradan çıkararak, ürünlerini daha iyi koşullarla pazarlamak fırsatını eldeederler.

Artan hayat pahalılığı, gıdaya ulaşamama, artan talep, eksilen arz; gıda ürünlerine güvensizliği arttırmış ve “Gıda Terörü “ kavramından söz edilir olmuştur.  Üreticinin arz ettiği fiyattan kat be kat fiyat uygulanarak marketlerde satışa konulması “fahiş fiyatlandırma “ olarak tanımlanmış fahiş fiyat uygulanması artarak devam etmektedir.

Üreticiden tüketiciye arz zincirinde yer alan komisyoncu, aracı, tefeci, stokçu kesimin vatandaşın sırtından daha çok para kazanması, haksız zenginleşmesi anlamına gelmektedir.

Bu fahiş fiyat uygulaması haksız zenginleşmeyi daha da arttırmaktadır.

 Ancak zaman içinde enflasyonun zengin ettiği bir kesim türemiştir, katmanlar arasında “orta kesim” diye bir zümre kalmamış, daha çok zengin sınıfla, daha çok fakır sınıf şeklinde bir kutuplaşma meydana gelmiştir.

Bu olumsuz gidişe dur demek için güvenilir gıda üretimine geçilmesi, Belediyelerin önderliğinde yarı kamusal ve Kurumsal Firmalardan başka Büyükşehir Belediyelerinin kooperatiflerle birlikte yürüttüğü çalışmaların etkili olacağı düşünülmektedir.

Tarım sektöründe bütün üreticiler kooperatif çatısı altında toplanmalı üretilen ürünler kooperatife teslim edilmeli, ürünlerin satışı kooperatifler eliyle yapılmalıdır. Bununla ilgili yasal düzenleme yapılmalıdır.

Ticari amaçlı kuruluşlar tarımsal gelişmenin en önemli ayaklarından biridir. Gıda güvenliği ve tedarik zincirinde etkili olan “Bölgesel Kalkınma Modellerine”  Sütaş’ın ülkemizin birçok yerinde uyguladığı sütçülük projelerini (Entegre Tesislerini) örnek olarak verebiliriz.

 
Bu ayaklardan bir diğeri de Tarım Kooperatifleridir. Sosyoekonomik açıdan çiftçilere güvence sağlayan, Ülkemizde de etkili tarım kooperatiflerine “Türkiye Tarım Kredi Kooperatiflerini” örnek olarak verebiliriz. Ancak söz konusu Tarım Kredi Kooperatiflerinin, yüksek girdi maliyetlerinden bunalan ortakları ya da üyeleri dışındaki çiftçiye daha düşük bir karla gübre ve  tohum ve gübre verebilmelidir.

 

Hayvancılık:

Ülkemizde iki tür hayvancılık yapılmaktadır. Bunlar; Besicilik ve süt inekçiliği olarak bilinmektedir.  Her iki hayvancılık türü de geleneksel olarak küçük aile işletmelerinde yapılagelmektedir.

Ancak ülkemizde hayvancılığı verilen prim ve desteklerin arttırılması, Orta ölçekli işletmelerin teşvik edilmesi sonucu kurulan söz konusu işletmeler; küçük aile işletmeciliğinde sütün sağımı, hayvanların sağlığı, tarlanın gübrelenmesi, sulanması, ekilmesi, dikilmesi, yem hasatın yapılması, yemin üretilmesi, depolanması, nakledilmesi uzun ve meşakkatli işlemlerdir.

Küçük aile işletmelerinde bu çalışmalar geleneksel yöntemlerle yapılır, ancak ticari amaçlı olarak kurulan işletmeler; devletin sunduğu teşviklerden yararlanmayı merkeze alan işletmelerdir. Prim, destekleme ve teşviklerin sağladığı avantajların da etkisiyle ölçek büyüten orta boy işletmelerde yapılan görev paylaşımı -iş bölümlendirme- kapsamında insan kaynakları buna göre deneyimli, sahasında uzman personelden seçilmelidir.

Orta boy işletmelerde satış ve pazarlama bölümlerinin yanı sıra, teknik sorunlarla ilgili işlerin yapıldığı teknik bölümlerin yanında, finansal yönetimin idaresini yürüten finans ve muhasebe bölümü bulunur. Küçük aile işletmelerinde ürünlerin satış ve pazarlamasında bazı sorunlar yaşanırken, orta boy işletmelerde bu sorunlar profesyonel pazarlama ve satış elemanlarının desteği ile sürdürülmektedir.

Her bir bölümün ihtisas gerektiren özellikleri nedeniyle orta boy işletmelerde hayvanların bulaşıcı hastalıklardan ölmesi detayını saklı tutarsak, pazarlama, tanıtım, tutundurma ve marka olma çalışmalarında eğer bir işletme başarısızlığı ya da yetersizliği- görülürse, bu yetersizlik yüzünden zarar eden işletmelerin bir süre sonra kapısına kilit vurması gibi olumsuz sonuçların doğması hayvancılığı vurulan bir darbedir.

Çiftçilerimizin; süt üretimini arttırmak için piyasaya hâkim olan firmalarca ithalat yoluyla yurda girişi yapılan ürünleri satın alarak yem tüketmesi, hem fiyatlarının dolara endeksli olması nedeniyle hayvancılıkta ürün maliyetini arttırır. .

Diğer taraftan; Söz konusu firmaların doğrudan hayvanların beslenme rejimine müdahale ederek yönlendirme yaptıkları bilinmektedir. Dolayısıyla, çiftçilerin karma yem (fabrika yemi) satıcılarının- beslenme programları ile hareket ettikleri bilinmektedir. Ancak başarılı bir süt inekçiliğinin istikrar kazanması için çiftçilerin kendi kaynaklarını kullanarak ürettikleri yem bileşimlerini kendileri oluşturarak hayvanlarına besleme yapmaları gerekmektedir.

Hasta hayvanların tedavisinde para harcamak yerine, hastalığın gelmesini beklemeden koruyucu tedavi yöntemlerinin uygulanması gerekmektedir.

Ülkemizde Tarım ve Hayvancılığa dayalı olarak kurulan Birlik, Dernek, Kooperatif ve Sivil Toplum Organizasyonları yetkinlik ve sorumlulukları açısından çok başarılı oldukları söylenemez. Çiftçilerin örgütlü olması; tarım ve hayvancılık alanında devamlı gelişimin sağlanarak doğrudan halkın refahına olumlu yansımaları olacağı kadar sektörün zenginleşmesine,  çiftçi haklarının korunarak, menfaatlerini olumsuz etkileyen sakıncaları da bertaraf edecektir.

Hayvancılıkta desteklerin arttırılması, teşviklerin genişlemesi, KDV’nin yüzde 1’e indirilmesi, Gümrük vergilerinin sıfırlanması ülkemizde tarım ve hayvancılığın önünün açılması için yeterli çözümler değildir. Tarım ve hayvancılıkta ihracat yoluyla elde edilecek parasal gelirin elektronik sanayide -“Nano teknolojik ürünler üreterek  (bilgisayar, tablet, telefon gibi) elde edilen parasal gelirden daha düşük karlar elde edildiğinden bahisle tarım ihracatını küçüksemek, ikinci plana atmak -görmezlikten gelmek- doğru değildir.

İktisattan bir örnek verecek olursak:  Karşılaştırmalı üstünlükler teorisine göre, A ülkesi hangi işlerde daha iyiyse o işlere daha fazla zaman ayıracak, B ülkesi ise; A ülkesine göre biraz daha kötü olduğu işler üzerinde yoğunlaşacaktır.

Bu şekilde yapılan bir düzenleme ülkelerin toplam üretimini artıracak ve/veya toplam işgücünü azaltacaktır. Ticaret, her iki ülkeyi de zenginleştirecektir. Rusya ve Ukrayna’nın tarımdaki başarısını buna örnek olarak verebiliriz.

Sonuç ve Öneriler:

Ülkemiz toprağı verimlidir, bulunduğumuz coğrafyada ürün çeşitliliğinin fazla oluşu, genç bir nüfusa sahip oluşumuz,Asya'nın batısında, özellikle Akdeniz ile bağlantısı bulunan ülkelerden biriyiz, üç kıtanın kesiştiği bir geçiş ülkesiyiz.

Coğrafyamızın sağladığı ticaret ve lojistik imkânları, hinterlandımızın jeo-stratejik gücü, daha birçok avantajımıza rağmen tarımsal kaynaklarımızın körelmesi, ülkemiz insanının gıdaya erişim konusunda yaşadığı ekonomik sıkıntılar kabul edilebilir bir durum değildir.

Milli tarım ve hayvancılık potansiyelimizi geliştirmek yerine gıda ithalatıyla ülke refahına çözüm getirme yanılgısı içindeyiz. Ülkemiz tarımının etkisini yitirerek ithalatın yerli üreticiler üzerine olumsuz etkiler bırakarak artması, ithalatçının zenginleşmesi, çiftçinin ve nihai tüketicinin fakirleşmesi şeklinde bir sonuç doğurmuştur.

Bu çelişki tarımsal kaynaklarımızın verimlilik esasına göre tam randımanla kullanılama-ması demektir. Etkisizleştirilen Tarımsal potansiyeli sonradan yapılan çalışmalarla yeniden harekete geçirmek kolay bir iş değildir. Bunu tarımsal bir atılım ve dönüşümle başarabiliriz, bu da uzun zaman alır.

İklim değişikliği, kuraklık,  bulaşıcı hastalık, savaş, abluka benzeri olağanüstü durumlar Dünyada yaşanan gıda enflasyonunun önemli sebepleri olarak görülmektedir.

Tarımsal kalkınmanın etkisini yitirmesi üzerine tarım ve hayvancılıkta ülke çiftçisinin yeniden harekete geçirilerek üretimin arttırılması için tespit ettiğimiz öneriler aşağıda açıklanmıştır.

Ülkemiz çiftçisi dampingli ithalata karşı korunmalıdır.

Haksız ticari uygulamalara karşı, Tarım sektöründe faaliyet gösteren üreticinin çıkarlarının bozulma-ması için gözetim ve korunma önlemleri kapsamında kota ve tarife önlemlerine başvurulmalıdır.

Çiftçimize zarar veren sübvansiyonlu ithalata karşı zararı ortadan kaldırmak için etkili bir şekilde telafi edici vergi uygulanmalıdır.

Miktar kısıtlamaları ile kota tahsisleri ithalatçılar arasında kurallara göre ve adaletle dağıtılmalıdır.

Üçüncü ülkelerin uluslararası anlaşmalara aykırı olarak ülkemiz tarımına ya da üreticimize zarar vermesi halinde; Dünya Ticaret Örgütü bünyesinde oluşturulmuş organlar nezdinde “Korunma” talep edilmeli, bu organların etkisiz kalması halinde tek taraflı olarak korunma önlemleri alınmalıdır.

Tarımın ayağa kaldırılması için ithalatta dönemsel olarak engeller-kısıtlamalar- getirilmeli, çiftçinin- üreticinin- durumunun iyileştirilmesi sağlıklı ve güvenilir ürünler elde etmek için Kooperatifler, KOBİ’ler, Büyük Ölçekli İşletmeler kurularak tarımın önünün açılması –gelişmesi- sağlanmalıdır.

 
Toplam blog
: 135
: 1323
Kayıt tarihi
: 29.09.07
 
 

Ali Emir KARAALİ, Rize Doğumlu, 1978 Rize Lisesi Mezunu, (1988)T.C. Anodolu Üniversitesi   'İşlet..