Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '11

 
Kategori
Edebiyat
 

Tatarların kırılan kalemi (Hesen Tufan) 10. bölüm / Fırat Yumun

Tatarların kırılan kalemi (Hesen Tufan) 10. bölüm / Fırat Yumun
 

 

10. BÖLÜM

7 Mart 1942. Bu tarih Hesen Tufan için ölüm kalım savaşı verdiği tarihtir. İdil boyu askeri mahkemesine çıkarılır. Karşısında üç kişilik bir yargılama kurulu vardır. Hayatında yaptıkları ve yapmadıkları, hatta yapmayı aklına bile getirmediği şeyler hakkında soru yağmuruna tutulur. Her defasında verdiği cevaplar aynıdır. Fakat karşısında kararlarını çoktan vermiş bir mahkeme heyeti vardır. Yaptığı savunması hiçbir şekilde karşısındaki kişileri etkilemiyordur. Var olan gerçekleri söylemek, mahkeme heyetince geçerlilik kazanmamıştır. Bu yüzden, Hesen Tufan hakkındaki kararlarını açıkladıklarında, şair bu kez büyük bir çöküntü yaşar. Çünkü hakkında idam kararı çıkmıştır.  İdam sebebi olarak ise devrim karşıtı olmak, örgüt kurmak, Almanya ve Japonya için casusluk yapmaktır. Bunların hiçbiri doğru olmasa bile, Hesen Tufan bu kararı duyduğu andan itibaren kurşuna dizileceği anı beklemeye başlar. O an, onun için daha da zordur. Yaklaşık bir ay boyunca hücresinde bekletilir ve o anlarda, edebi sohbetlerde bir araya geldiği arkadaşlarıyla, nasıl bir örgüt kurabileceğini düşünür! Her sabaha öldürüleceğim diye gözlerini açar. Bu onu iyice çökertir.Hücresine her yemek getirilişinde, ölüme götürüleceğini zannediyordur. Korku içinde o anı bekliyordur.

 

Duyduğu ilk söz yeniden mahkemeye çıkarılacağıdır. Hakkında karar verilmiştir, fakat yeniden mahkemeye çıkarılmasının nedenini anlayamıyordur. Mahkeme heyetinin karşısına çıktığında, yine aynı suçlamalar yapılır. Karşılığında da Hesen Tufan’ın aynı savunması. Moskova mahkemesi idam cezasını müebbet hapis cezası ile değiştirir. 10 yıl hapis yattıktan sonra, tüm ömrünü Sibirya’da geçirecektir. Hesen Tufan, ölmek mi iyi, yoksa Sibirya’da esarette tutulmak mı diye düşünmeye başlar.

 

Hakkında çıkan bu son karardan sonra, siyasi suçluların bulunduğu Kazan kalesinin altındaki koğuşa gönderilir. Hesen Tufan nereye gitse edebi anılarla karşılaşmaya devam eder. Zamanında ünlü edebiyatçı Pugaçev de, Hesen Tufan’ın o an konulduğu koğuşta kalmıştır.

 

O kadar kötü şartları vardır ki, sırf insanlar ölsünler diye o koğuşa konulmaktadırlar. Zaten her gün birkaç kişinin ölüsü çıkmaktadır. Kapasitesinden fazla kişi, büyük olmayan bir koğuş içine konulunca hastalıklar da daha kolay bir şekilde yayılabiliyordu. Bir kişinin ölmesi, diğer kişilerin hayatlarını olumsuz yönde etkiliyordu. Mahkumların sayısı yaklaşık seksen civarında seyrediyordu. Ölenlerin yerine hemen yenileri getiriliyordu. Soğuk ve rutubetli olan o ortamda, Hesen Tufan artık daha fazla direnç gösteremez.

 

Orta Asya gezisi sırasında yakalandığı verem hastalığı yine kendini gösterir. Gün geçtikçe kilo kaybetmeye başlar. Bu durum diğer mahkumların karşılaştıkları sorunlarla benzer olduğu için, kimse şairle ilgilenmez. O da zaten artık sonunun geldiğini düşünmektedir. O ana kadar hiçbir mahkum tedavi edilmemiştir.Bu yüzden de sonları hep ölüm olmuştur. Yatağından çıkamayan bütün mahkumlar sonlarının ne olacağını tahmin ediyorlardır. Yatakları boşaldığında yerlerine başkalarının da getirileceğini biliyorlardır. Bu olay artık mahkumlar tarafından ezberlenmiş bir olaydır.

 

Hesen Tufan bitkin bir şekilde yatağında yatarken, çok sevdiği dostu Fatih Kerim’i görür. Önce gözlerine inanamaz. Onunla aynı koğuşta olmaktan, hayatının son günleri dahi olsa, onunla aynı rutubetli yeri paylaşmaktan büyük mutluluk duyuyordu. Birbirlerine olan muhabbetlerini, en zor koğuş ortamında bile sekteye uğratmadan devam ettiriyorlardı. Ta ki hiç beklenmedik bir şekilde Hesen Tufan tedavi için doktora götürülene dek. Fakat Hesen Tufan ve Fatih Kerim birbirlerinden ayrılmak istemiyorlardı, fakat ortaya çıkan hastalık onları birbirlerinden ayırmıştı.

 

Fatih Kerim hapishaneden sürekli mektuplar yazıp savaşa katılmak istediğini belirtiyordur. Devrim karşıtı olmadığını ispatlamak için kendisine böyle bir fırsatın verilmesini ister. Bu talebi kabul edilmiştir ve en kısa sürede cepheye gitmeyi bekliyordur. Bu süreçte Hesen Tufan ile karşılaşmaları onu da derinden etkilemiştir. Hesen Tufan, tedaviyi reddetmişse de, arkadaşının isteğiyle ve kendisinin yakında cepheye gideceğini söylemesiyle beraber, o da doktora gitmeye karar verir.

 

Fatih Kerim ve Hesen Tufan’ın yolları yeniden ayrılır. Sanatçılardan biri cepheye giderken, diğeri doktora gidip geliyordur. Uygulanan tedavi şaire çok iyi gelmiştir. Kendisini toparlamayı, hastalıktan bir kez daha kurtulmayı başarır.

 

Hesen Tufan’ın tedavi sonrasında bulunduğu koğuşu da değiştirilir. Bu durum onun için biraz daha risk taşır. Önceki koğuşu siyasi suçlular ile doluyken, yeni koğuşu cinayet suçlularının konulduğu bir yerdir. Yaklaşık dört kişilik, katillerle dolu yeni koğuşuna geçer. Hesen Tufan, o kişilerle nasıl iletişim kuracağı hakkında kafa yorarken; ilk hareket onlardan gelir. Hesen Tufan’ın şair olduğunu öğrenmişler ve ondan kendileri için şiir okumasını istemişlerdir. Korktuğu gibi bir ortamla karşılaşmamıştır.

 

Okuduğu ilk şiir Yukmış babay ekiyeté (Yukmış Dede Masalı) idi. Yüreklerinde merhamet olmayan bu azılı adamlar, hikaye bittikten sonra bambaşka bir hale bürünmüşlerdir.Dinledikleri şiir onları o kadar çok etkilemiştir ki, Hesen Tufan’ı hemen içlerine kabul ederler. Artık sürekli onun konuşmasını, onun bir şeyler anlatmasını, kendilerine bir şeyler öğretmesini istiyorlardır.

 

Katil koğuşu, edebi gecelerin düzenlendiği bir yer haline gelmişti nerdeyse. Bu durum Hesen Tufan’ı da etkiliyordu. O da bundan haz alıyor ve çalışmalarına daha da hız veriyordu. Koğuş arkadaşlarına Rus ve dünya edebiyatının seçkin eserlerinden örnekler okuyordu. Artık o mahkumlar da Dostoyevski’yi, Tolstoy’u, Monte Kristo Kontu’nu tanıyorlardı.

 

Bu yeni koğuşartık Hesen Tufan için başka bir dünya olmuştu. Mahkumlar ondan yeni şiirler bekliyorlardı. Fakat Hesen Tufan’ın yazabileceği malzemeleri yoktu. Tanınan ve sevilen bir yazardı, ama ne kalemi, ne de kağıdı vardı. Yaşadığı acı dolu günleri kağıda dökmek istiyordu. Onu dinleyenler de bunu istiyorlardı. Başarılı bir şairdi, fakat kalemi yoktu!

 

Kağıt ve kaleme sahip olduğu zaman, artık hapishanede mutlu olduğu günler başlar. Cinayetten hükümlü mahkum arkadaşları, onun için, zor da olsa kağıt ve kalem bulabilmişlerdir. İki taraf da birbirlerine alıştıkları zaman, Hesen Tufan için yine bir yolculuk başlar. Yeni yeri Grasin hapishanesidir.

 

Hesen Tufan, bu yeni mekanına alışmaya çalışıyordu. Fakat yine sağlığı bozulmuştu. Aşırı baş ağrısı çekmesi yüzünden artık ayakta durabilecek hali yoktu. Bu durumu yüzünden hapishane doktoruna çıkarılır. Yapılan tetkiklerden sonra, baş ağrısının nedeninin gözlerinden kaynaklandığını öğrenir. Başarılı şairinin gözleri bozulmuştur, fakat kendisini muayene eden kadın doktorun güzelliğini çok iyi görmüştür.

 

Hesen Tufan’ı gözlerinin tedavisi için Pleten hapishanesine gönderirler. Orda bulunan göz doktoru Hesen Tufan ile ilgilenir. Kendisini sevk eden kadın doktorun yardımıyla bir gözlük alınır. Hesen Tufan bu yardımlardan oldukça etkilenmektedir. Kendisine karşı uzun zamandır iyilik yapılmadığı için, bu iyiliğe karşılık içinde büyük bir sevgi oluşur. Gözlükler gözlerine iyi gelmiştir. Artık daha rahat görebiliyor ve baş ağrısı da çekmiyordur.  İçinde bir sevgi mirası oluşmaya başlamıştır. Karısının sevgisinin yanında, artık başka bir kadının da sevgisini içinde taşıyordur.

           

11 Ağustos 1945. Hesen Tufan hayatının en önemli kararlarından birini vermişti ve bunu karısına yazdığı mektupla dile getirmişti. Artık mahkum olarak hücrelerde, koğuşlarda kalmaya dayanamıyordur. Özgür ruhu onun dışarıda olması gerektiğini söyleyip duruyordu. Başka bir kadını hayal etmesine rağmen, yine karısı Luiza’dan yardım istiyordu. Belki de ilk ve son hainliği buydu. Devrim karşıtı değildi ama  karısının karşıtı olmuştu: Yüreğine başkasının sevgisini sokmakla. Bunun cezası da işkencelerle, katillerle dolu koğuşlara atılmakla, Sibirya’ya sürülmekle verilemezdi herhalde. Ama karısı Luiza bu durumdan haberdar değildi. Kocasını cezalandırmak bir yana; onu, üzerindeki cezadan kurtarmaya çalışıyordu. Duygusal bir erkek olan kocasının yazdığı mektubu Moskova’ya gönderme görevini üstlenmişti.  Hesen Tufan’ın eşi Luiza’ya gönderdiği ve ondan Moskova’ya ulaştırmasını istediği mektubun özü şuydu:

“Tataristan SSSR’nin 5. Toplama kampında mahkum olan şair Hesen Tufan’ın SSSR Yüksek Sovyeti Başkanlığı kararıyla tayin edilen mahkumiyetinin kalan kısmını savaşa katılarak çekme ve bu şekilde aklanma isteği… Ben ölüme mahkum edilmişken, ani bir karar değişikliğiyle on yıl hapse ve ömür boyu sürgüne mahkum edildim.  Hiçbir suçum olmadığı halde, beş yıldır hapishanedeyim. Beni savaşa kadar ki Tatar şiirinin en iyi şairlerinden birisi olarak değerlendiriyorlardı. En yakın şair dostlarım Musa Celil, Gadil Kutuy, Fatih Kerim ve Miftah savaş meydanlarında şehit oldular. Tatar halkı, beni de cephede görmek istiyor.  Karım ve tek çocuğum, benim hapishaneden sağ salim gelişim yerine, savaştan yaralı veya sakat gelmemi tercih ederler. Halkımız ve parti önünde benim en küçük bir suçum ve yanlışım yoktur. Sizden, beni savaşın en şedid ve kanlı cephesine göndermenizi veya bana ölümden hiçbir şekilde kurtuluş olmayan bir iş vermenizi istiyorum. Samuray tanklarının önüne atılmak veya torpidoların direksiyonuna geçip düşman gemilerinin üzerine yürüyüp patlamak ve böylece birçok kişiyi ölümden kurtarmak istiyorum.”

 

Hesen Tufan’ın mektubu Moskova’ya gönderilmesine rağmen, kendisine hiçbir yanıt verilmemiştir. Olumlu bir yanıt verilse ve Hesen Tufan cephede öldürülse; Tatar halkının ve kendisini destekleyen Rus halkının gözünde bir kahraman olacaktır.

           

Savaşlar kahramanların oluşturulduğu organizasyonlardır. Savaşçıları ve savaşa katılanları cesaretlendirmek için, kısmen uydurulmuş hikayelerle örnek kişiler çiziliyordur.

           

Aslında edebi dilden uzak olan bu mektupta Hesen pek de ümitvari bir şekilde yazmamıştır. Yazdıklarından daha çok onurlu bir insanın, onurunu korumak adına atmış olduğu bir adımdır. Üzerine atılan çamuru temizlemenin çabasıdır. İtibarının iade edilmesinden başka bir şey değildir bu.

           

Bir şairin cephede yapabileceği tek şey ölmekti. O da zaten bunun için gitmek istiyordu. Muhafazakar bir yapıdaki ailesinden öğrendikleri vardı. İntiharı hem bu yüzden düşünmüyordu, hem de ölümünden sonra, kendisine iftira atanları haklı çıkarmak istemiyordu. Aklından bunlar geçiyordu. Cevap gelecek, kendisini cepheye yollayacaklar ve orda halk düşmanı olmadığını ispatlayacaktı. Her sabaha cevap geldi mi, diye uyanıyordu. Günler geçtikçe heyecanı da azalır. Sonuçta kendisine hiçbir cevap verilmez. Bir kez daha mahkumiyet kararı karşısına çıkar. Halk düşmanının, devrim karşıtının cephede yeri yoktur. Böyle olmadığını defalarca anlatmış olsa da sonuç değişmez.

 

1947; Hesen Tufan, bu olaydan sonra tekrar işçiliğe başlar. Fakat bu sefer ihtiyacı olduğu için değil, mecbur tutulduğu için işçilik yapmak zorunda kalır. Kazan’daki yerinden alınarak, Mordva’daki Potma toplama kampına gönderilir. O kampta da herkese yaptıkları gibi, bu şairin eline de kazma kürek verilir. Bütün bu ağır şartlara rağmen, durumu kendisinden daha kötü olan insanlara yardım ediyordur. İzgé can (Mukaddes kişi) denilmeye başlanmıştır Hesen Tufan’a. Odun keserken, terzilik yaparken diğer mahkumların işlerine de yardımcı oluyordur.

 

Hesen Tufan’ın bu kamptaki sıkıntısı da aynıdır. Şiir yazmak ister fakat yazacak kağıdı yoktur. Yalnızca bir kalemi vardır. Yaşadığı onca acı dolu hayatı şiirlerle yaşatmak istiyordur, fakat kağıt bulamıyordur.

10. BÖLÜMÜN SONU

 
Toplam blog
: 7
: 1481
Kayıt tarihi
: 09.09.11
 
 

5 Kasım 1975 Erzurum doğumlu. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü Dramat..