Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

zirve özden özpınar

http://blog.milliyet.com.tr/fidanlar

15 Ağustos '08

 
Kategori
Anılar
 

Tatilde

Tatilde
 

Hiç bir şey aynı olmasa da beni çeken gizemli kuvvete engel olamıyorum. Birkaç günlüğüne de olsa mutlaka gitmeyi arzuladığım, huzur bulduğum memleketim... Atalarımı, çocukluk, gençlik yıllarımı, kayıplarımı, anılarımı memleketimin, rüzgarlarında, dağlarında, mehtabında her yerde izlerine basarak yaşamak bana huzur veriyor.

Şehirden çok yakın doğallığı bozulmamış yerlere gitmek, akşamdan sabaha açık denizde avlanmak müthiş keyif veriyor. Datça yolundan ayrılarak Hisarönü, Kızkumu, Bozburun yolu üzerindenden de Turgut Köyü’ne gidiyoruz. Yıllardır tanış olduğum köyün insanlarını , çocukların gençliğe geçişlerini görmek beni doygunlaştırıyor. Turgut Köyü yarım aya benzer , çam ağaçları ile bezeli dağı ile açık denize açılan, şirin içten insanları ile sadeliğini daha kaybetmemiş bir yer. Denize uzandığınızda kollarınızı açarsanız , ağustos böceklerinin keman sesi ile size yeşilin tüm tonlarını sunan dağları kucaklarsınız. Yoğutlama ve bazlamasını yemeden ayrılamazsınız. Burada kalınabilecek mutfağı içinde kırk milyona yerler var. Çok lüks aramayanlar için en güzel kafa dinleme yeri.

Marmaris yat limanı yanında helikopter pisti denilen yerde çocukluk arkadaşımla buluşuyoruz. Kaptan Hüseyin. Büyükbabamdan öğrendiği herşeyi uygulayan bir denizci. Çocukken İsin derdik. "Napubdurun isiiiiin!" benim nostaljik seslenişim, özlemle kucaklaşmadan sonra kumanyaları , balık yemlerini, gerekli ihtiyaç malzemelerini tekneye koyup teknenin motorunu çalıştırıyoruz. Sohbetle boğazı geçip açık denizde belirlediği yere demiri atıyoruz. Bir teknenin yakın geçmesinde biraz sallanıyor, birkaç tabak bardaktan oluyoruz. Umudumuz tekne içindeki havuzu balıkla doldurmak. Ay ışığının gitmesi işimizi biraz daha kolaylaştıracak. Denize vuran lambanın ışığına toplanan küçük balıklar büyüklerin habercisi. Rüzgar sertleşmeye başlayınca, paltolarımız, sıcak çay içimizi ısıtıyor. Sicimlerin titreşimi heyecanımızı arttırıyor. Sekiz mercan, bir istavrit, üç uskumru..

Deniz fenerine çok yakınız. Çocukluğumda merak ettiğim burada kimin ve nasıl yaşadığıydı. Konuyu açınca eskiler anılıyor. Arif Amca ve karısının yaşamı. Deniz fenerini her akşam yakmak için, orada yaşamak masalımsı geliyor bana. Boğazda dağın kayalık ucunda bir oda ve mutfağı bulunan bir ev. İhtiyaçlarını karşılamak için, kürek çekerek şehre gelmesi dönmesi büyük emek. Bir an zorlukları dışında mutlu bir ailesinin olduğundan söz ediyoruz. Arif Amca öldükten sonra kısa süreliğine başka birinin görev aldığını, sonra otomatik olarak yanmasının düzenlendiğinden söz edip kahvelerimizi fenerin iyice yakınından geçerek yudumluyoruz.

Dikkatimi fenere yuva yapan kırlangıç kuşları çekiyor.Salınmalar, ötüşmeler, fener evinin üzerinde sanki Arif Amca ve ailesinin izlerine basarak merhaba diyorlar............(sonradan öğrendim, kuşlar kırlangıç kuşunun daha büyüğü ebabil kuşuymuş.Özelliği:

Kırlangıçlara göre kanatları daha uzun ve kavislidir. Gece-gündüz havada kalır ve uçarken uyurlar. Yalnızca üreme dönemlerinde kayalıklardaki ve binalardaki yuvalarında uyurlar. Sürüler halinde, tiz çığlıklar atarak uçarlar. Ayaklarının üstünde diğer kuşlar gibi dik bir şekilde duramazlar.

Türkiye'de ilkbaharda görülmeye başlar, sonbaharda güneye göç eder.Ebabil kuşu Kur'ân-ı Kerîm'de adı geçen kuşlardan biridir. Ebrehe ordusunun üzerine gönderildikleri ve askerlerin üzerine bomba misali balçıktan pişirilmiş taşlar bırakarak ordunun helak olduğu anlatılmaktadır. (105-Fil Suresi 3-4-5. ayetler)

 
Toplam blog
: 363
: 353
Kayıt tarihi
: 09.12.07
 
 

Buca Eğitim Enstitüsü mezunuyum. Emekli öğretmenim. İzmir'de yaşıyorum. Adaletin, yalınlığın, sev..