Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

07 Haziran '13

 
Kategori
Güncel
 

TDK’dan çapulcu ayarı

TDK’dan çapulcu ayarı
 

İlgili resim


Türk Dil Kurumu, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla 12 Temmuz 1932'de Atatürk'ün talimatıyla “1- Türk dilini ulusal kültürümüzün eksiksiz bir anlatım aracı durumuna getirmek.” “2- Türkçe’yi çağdaş uygarlığımızın önümüze koyduğu bütün gereksinmeleri karşılayacak bir yetkinliğe erdirmek.” “3- Bunun için, bugün yazı dilinden Türkçe’ye yabancı kalmış öğeleri atmak. “4- Halkçı bir yönetimin istediği biçimde, halk ile aydınlar arasında nitelikçe ayrı iki dil varlığını ortadan kaldırmak.” “5- Ana öğeleri öz Türkçe ulusal bir dil yaratmak.”  amaçlarıyla Türk Dil Kurumu Kuruldu.

Atatürk’ün Türk Dil Kurumu ile ilgisi, yalnızca onun kurucusu ve tüzükte yer alan koruyucu başkanı olmakla kalmaz; bir üye gibi, dahası her üyeden daha çok, dil çalışmalarına doğrudan doğruya katılmak, onları yönlendirmek, dil devrimini gerçekleştirmek ve vasiyetnamesi ile kurumun gelecekte de çalışmalarını sürdürmesine olanak sağlamak biçimlerinde yaşamının son günlerine dek sürer.

Atatürk; yüzyıllardır değişik etkilerle yok olma aşamasına gelen Türkçe’nin“ulusal dil” niteliğini yerleştirmek, öz kaynaklarına dayanarak çağdaş uygarlığın gerektirdiği tüm kavramları karşılayacak zenginliğe kavuşmasını ilke belirlemiştir.

O’nun için, Türk Dil Devrimi bütün öteki devrimler gibi sürekli bir eylemdir; demokratik sistem sürdüğü sürece de dil devrimi bitmeyecektir. Kuşkusuz Türkçe ile ilgili duyarlığın geliştirilmesi bu bakımdan önemlidir. Konu dönemin devlet yönetimince de benimsenmiş ve dildeki gelişmeler yakından izlenmiştir. Atatürk, düzenlediği vasiyetnameyle de İş Bankası’nda bulunan hisselerinin mülkiyet ve yönetimini Cumhuriyet Halk Partisi’ne, gelirini de yarı yarıya Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu’na bırakmıştır.

Ne var ki; 1983 yılına gelinceye kadar dernek adıyla yararlı çalışmalar yapan TDK, TTK; 12 Eylül 1980 sonrası yönetimince ortadan kaldırılarak, 11 Haziran 1983 günlü, 2876 sayılı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yasası ile ve Anayasa eklenen bir madde ile kurulan “Akademi” bünyesi içine taşınırlar. Böylece ve Atatürk’ün vasiyeti görmezden gelinir daha doğrusu “yok sayılır.”

Atatürk, 1 Kasım 1936'da Türkiye Büyük Millet Meclisinin V. dönem 2. yasama yılını açış konuşmasında Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun geleceği ile ilgili dileklerini şu sözlerle dile getirmişti:

“Başlarında değerli Eğitim Bakanımız bulunan, Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumunun her gün yeni gerçek ufuklar açan, ciddî ve aralıksız çalışmalarını övgü ile anmak isterim. Bu iki ulusal kurumun, tarihimizin ve dilimizin, karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini, dünya kültüründe başlangıcı temsil ettiklerini, kabul edilebilir bilimsel belgelerle ortaya koydukça, yalnız Türk ulusunun değil, bütün bilim dünyasının ilgisini ve uyanmasını sağlayan, kutsal bir görev yapmakta olduklarını güvenle söyleyebilirim.(Alkışlar)Tarih Kurumunun Alacahöyük'te yaptığı kazılar sonucunda, ortaya çıkardığı beş bin beş yüz yıllık maddî Türk tarih belgeleri, dünya kültür tarihinin yeni baştan incelenmesini ve derinleştirilmesini gerektirecektir. Birçok Avrupalı bilim adamının katılması ile toplanan son Dil Kurultayının aydınlık sonuçlarını görmekle çok mutluyum. Bu ulusal kurumların az zaman içinde ulusal akademilere dönüşmesini dilerim. Bunun için, çalışkan tarih, dil ve bilim adamlarımızın, bilim dünyasınca tanınacak orijinal eserlerini görmekle mutlu olmanızı dilerim.”

Başbakan’ın Gezi Parkı eylemcileri için çapulcu nitelendirmesinde bulunmasının ardından TDK’nın internet sitesindeki sözlükte çapulcu kelimesinin anlamında değişiklik yapıldı. Çapulcu’nun kelimesinin karşısında önce, “Başkasının malını alan, yağma, talan eden kimse, talancı, yağmacı, plaçkacı” yazdığı yapılan düzenlemenin ardından anlamın, “Düzene aykırı davranışlarda bulunan, düzeni bozan, plaçkacı” şeklinde değiştirildi.

TDK’nın ayrıca kelime anlamının daha iyi anlaşılması için verilen örneği de değiştirildiği, kelimenin daha önce Sait Faik Abasıyanık’ın, "Bütün çapulcu alayı başka kasabalara gittiler” cümlesi içinde yer aldığı, şu an ise Necip Fazıl Kısakürek imzalı, "Çapulcuların teklifine boyun eğilmesini asla kabul etmem" cümlesinde kullanıldı.

Ben bir blog yazımda Türkiyedeki kurumsal yapıları ve sosyal olayları TİPİ TİP öykülerine benzetmiştim haksız mıyım?

Bu olaydan sonra aklıma bir fıkra geldi, Temel Ramazan ayında oruçlu iken evde fadimeyle bir miktar oynaşır ve hemen sonra Oflu hocaya gider; -Hocam der ben fadimeyle biraz oynaştım orucuma bir zeval oldu mu? Diye sorar, Hoca da yok herhangi bir şey olmaz diye yanıtlar. İkinci gün ise Temel dayanamaz fadime ile ön sevişme niteliğinde sevişir yine hocaya gider, hoca hiçbir olumsuzluk olmadığını, orucunun biraz zayıfladığını ama özünün kaldığını der, sonunda temel der ki hocam biz birlikte olduk fadime ile ne olacak?  Hocada –Bak Temel o senin helalindir, dolayısı ile istediğin gibi davranabilirsin Ramazanda olsa, der. Temel, Hocanın yanından çıktıktan sonra düşünür ve kendi kendine:  “Tam isteğime uygun bir Hoca buldum” der.

Kıssadan Hisse, Kurumlar ve İnsanlar yönetenlerin düşündüğü, istediği forma girerlerse gerçek özünü kaybederler, burada Temelin düşünerek söylediği isteğimin yerine başka bir kelime kullanılabilirdi ancak Milliyet Blog editörünü ve kendimi zorlamak istemedim.

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara