- Kategori
- İlişkiler
Tebessüm...

Gülücüğün maskesi kolay düşer... (blogcu.com'dan alıntıdır)
Ben tebesüm taşımayan insana
insan demem
insan dediğin
yüzünde gül benzeri
tebessüm doğurandır
sendin ya da tasvir ettiğim
haykır güzelliğini insanlara
görmeliler
tanımalılar seni...
Çınlatmalısın sokakları
sevecen yırtık sevgilerle...
Çocuğun... Çocukların...
Sana benzemeli
yoğurmalısın onları senden hamurlarla
sen olmalılar
gülemeyenler...
Ve diğerleri...
Evet tebessüm... Askerlik yıllarımda yazdığım kısa ama gülücüklü dizelerle başlayayım istedim. Pantolonun biraz sıkıyorsa, yani toksan, Hala sana gölge yapan bir güneşin varsa...
Hala gülümseme şansın var demektir. Önce kendinle başlayacaksın işe; aynaya gülümseyeceksin, sonra çevrendeki en yakın insana döneceksin tebessüm açan o çehreyi. Durmak ya da pes etmek yok, çevrendeki diğer insanlarla devam edeceksin yola, yine de durmayacaksın; yolda saat soran çocukla, pamuk eller cebe diyen dolmuşçuyla, o gece senin bu gece benim dolaşan eli şaraplı park sakinleriyle, omuz attıktan sonra önüne baksana kardeşim diyen sevilebilir magandayla, sana yüzünü dönüp fark edilmeyi bekleyen papatyalarla sürdüreceksin...
Ne çok ihtiyacımız var değil mi? Ne çok açız... Sevgiye, dostluğa, tebessüme... Yılmaz Güney der ya hani; “Kavgayı, bir yaprağın üzerine yazmak isterdim sonbahar gelsin yaprak dökülsün diye... Öfkeyi, bir bulutun üzerine yazmak isterdim yağmur yağsın bulut yok olsun diye Nefreti, karların üzerine yazmak isterdim güneş açsın karlar erisin diye ...Ve dostluğu ve sevgiyi, yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreğine yazmak isterdim onlarla birlikte büyüsün bütün dünyayı sarsın diye”. Evet gülen bir dünya yaratamayız, ama dünyaya gülümsemek elimizde.
Hep verecek bir gülücüğümüz vardır. Her zaman vereceğiniz bir gülücüğünüz olması dileğiyle...
insan demem
insan dediğin
yüzünde gül benzeri
tebessüm doğurandır
sendin ya da tasvir ettiğim
haykır güzelliğini insanlara
görmeliler
tanımalılar seni...
Çınlatmalısın sokakları
sevecen yırtık sevgilerle...
Çocuğun... Çocukların...
Sana benzemeli
yoğurmalısın onları senden hamurlarla
sen olmalılar
gülemeyenler...
Ve diğerleri...
Evet tebessüm... Askerlik yıllarımda yazdığım kısa ama gülücüklü dizelerle başlayayım istedim. Pantolonun biraz sıkıyorsa, yani toksan, Hala sana gölge yapan bir güneşin varsa...
Hala gülümseme şansın var demektir. Önce kendinle başlayacaksın işe; aynaya gülümseyeceksin, sonra çevrendeki en yakın insana döneceksin tebessüm açan o çehreyi. Durmak ya da pes etmek yok, çevrendeki diğer insanlarla devam edeceksin yola, yine de durmayacaksın; yolda saat soran çocukla, pamuk eller cebe diyen dolmuşçuyla, o gece senin bu gece benim dolaşan eli şaraplı park sakinleriyle, omuz attıktan sonra önüne baksana kardeşim diyen sevilebilir magandayla, sana yüzünü dönüp fark edilmeyi bekleyen papatyalarla sürdüreceksin...
Ne çok ihtiyacımız var değil mi? Ne çok açız... Sevgiye, dostluğa, tebessüme... Yılmaz Güney der ya hani; “Kavgayı, bir yaprağın üzerine yazmak isterdim sonbahar gelsin yaprak dökülsün diye... Öfkeyi, bir bulutun üzerine yazmak isterdim yağmur yağsın bulut yok olsun diye Nefreti, karların üzerine yazmak isterdim güneş açsın karlar erisin diye ...Ve dostluğu ve sevgiyi, yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreğine yazmak isterdim onlarla birlikte büyüsün bütün dünyayı sarsın diye”. Evet gülen bir dünya yaratamayız, ama dünyaya gülümsemek elimizde.
Hep verecek bir gülücüğümüz vardır. Her zaman vereceğiniz bir gülücüğünüz olması dileğiyle...