Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '12

 
Kategori
Dostluk
 

Tekne

Tekne
 

Bir zamanlar, neşe saçan kırmızı direği ve tertemiz beyaz yelkeni ile küçük mavi bir balıkçı teknesi vardı. Her sabah şafak vakti, küçük tekne gülümseyerek uyanır ve balık yakalamak üzere açık denizlere doğru yelken açardı. Küçük olmasına rağmen, limandaki en hızlı tekne idi ve daima bütün kasabaya yetecek kadar çok balıkla denizden dönerdi. Limandaki büyük tekneler, bunun nasıl olduğunu hep merak ederlerdi.

Küçük tekne, teknedeki herkes beraber çalıştığı için bunun böyle olduğunu bilirdi. Çapa, Yelken, Ağ ve Dümen, hepsi teknenin başarmasını isterdi ve bu yüzden her zaman beraber çalışarak ellerinden gelenin en iyisini yaparlardı.

Çapa, tekne güvenli bir şekilde dursun diye, denizin dibine nasıl tutunacağını bilirdi. Yelken ise, rüzgârı nasıl yakalayacağını bilirdi. Böylece tekne dalgaların arasından kolaylıkla süzülürdü. Ağ, tekne bol bol balık yakalasın diye, suya nasıl atlayacağını ve genişleyerek yayılacağını bilirdi. Dümen de, yol boyunca buz dağlarına çarpmamak ve kaybolmamak için, nasıl sağa ve sola doğru kesin olarak yön vereceğini bilirdi.

Fakat bir sabah, rüzgâr kötü niyetliydi ve her şey ters gideceğe benziyordu.

“Demir al! Denize açıl!” diye yaşlı kaptan her sabahki gibi seslendi. Aslında, tekneyi o kadar uzun zamandır kullanmıştı ki, kimse artık onun gerçek ismini bilmiyordu ve herkes onu sadece ‘Kaptan’ diye çağırıyordu.

“Demir aaal! Denize açıl!’ diye tekrarladı Kaptan’ın sadık arkadaşı, gri renkli karga. Lakabı ‘Korsan’dı çünkü gözünün üzerindeki büyük siyah leke, korsanların taktığı göz bandına benziyordu.

“Tamam, tamam, Kaptan!” diye ahenkli bir şarkı söyler gibi seslendi Yelken, Çapa, Dümen ve Ağ. Böylece küçük tekne açık denizlere açıldı.

Kaptan, haritaya bir göz attı, pusulayı inceledi ve parmağını ıslatıp havaya kaldırarak rüzgârın yönünü belirlemeye çalıştı.

“Bugün doğuya yelken açacağız,” diye karar verdi. “Korsan, dümen sağa! Yelkeni aç!”

“Bir dakika bekle,” dedi Yelken. “Neden hep ben direğe tırmanıp rüzgârda uçuşmak zorundayım? Bugün de ben, Ağ gibi yüzemez miyim? Zaten o, her gün atlayıp etrafa su saçarak dalıyor.”

“Duydun mu onu? Hah, hah, hah!” diye gülerek sordu Korsan. “Yelken suya atlamak istiyor! Ağ, sen bu konuda ne düşünüyorsun?”

“Yelkenle yer değiştirmekten mutluluk duyarım,” diye cevapladı Ağ. “Her gün bu dondurucu suda ıslanmak zorunda kalıyorum. Balıklar tarafından gıdıklanmayı da sevmiyorum. Ben artık suya atlamayacağım!”

İşte bu, teknede büyük bir kargaşa başlattı. Herkes diğerlerini suçlamaya çalışarak, kendi işini yapmaz oldu.

Hatta sessiz ve çalışkan Dümen bile, “Aslında, ben de Çapa’nın görevini almak isterim. Gün boyu teknede dinlenip, gece boyunca suyun içinde uyuyor,” dedi.

Herkes öylesine kendini tartışmaya kaptırmıştı ki, yaşlı bilge kaptanın onları yalnız bırakarak kamarasına gittiğini fark etmediler bile.

Böylece, dostlar işlerini değiş tokuş etmeye karar verdiler. Ağ, direğin üstüne tırmandı ve Korsan’dan işaret gelir gelmez rüzgârı yakalamak üzere hazırlandı.

“Ağı aç,” diye seslendi Korsan.

Ağ, açıldı ve rüzgârı yakalamak için çok çalıştı. Fakat rüzgâr, Ağ’daki geniş deliklerin arasından eserek geçti ve böylece, küçük tekne bir gıdım bile kımıldamadı.

“Ne yelken ama!” dedi rüzgâr gülerek. “Her tarafı delik dolu! Ne aptal bir tekne!”

Ağ, mahcup olmuş halde, direğin üstünde sarkıyordu. Çok üzgündü, çünkü onun yüzünden rüzgâr tekneye gülmüştü.

Bu arada, Yelken suya atlamak için sabırsızlanıyordu. Fakat suya atladığında, suyun altına gidip balık avlamak yerine, geniş bir halı gibi dalgaların üzerine yayıldı.

“Hah, hah! Hiç delikleri olmayan bir ağ gördünüz mü?” diye balıklar kıkır kıkır güldüler ve kanatlarıyla yelkeni gıdıkladılar.

“Vay, bu da ne? Suda bir halı mı?” diye martılar şaşkınlıkla sordular. Bir yelkenin üzerinde durduklarını düşünmemişlerdi. Zavallı Yelken batmaya başladı. Şükürler olsun ki, Ağ bu durumu fark etti ve onu boğulmaktan kurtardı.

Yorgunluktan bitmiş vaziyette, tüm dostlar, dinlenmek için limana dönmeye karar verdiler.  Ancak, bir sorun vardı; o güne kadar, Kaptan dışında hiç kimse teknenin rotasını belirlememişti.

İşte, o gün herkes birbirinin yerini almış olduğu için, Korsan da haritaya bakmak üzere Kaptan’ın köşküne doğru uçtu. Hemen yanındaki cankurtaran simidi, dümen gibi tekneye yön vermeye çalışıyordu. Tekneyi doğru yöne sokmak için çok çalıştı, ama boşunaydı.

Korsan, burnu haritaya gömülmüş, emir veriyordu. “Dümen sola! Şimdi… Biraz daha sola!”

“Niye hep bir daire içinde dönüp duruyoruz?” diye sordu tekne. “Gerçekten başım dönmeye başladı.”

“Acaba sola doğru biraz daha mı yol almalıyız?” diye sordu Korsan. Kaptan kadar kendine güvenmiyordu.

“Tek bir balık yakalayamadım,” diye hatırladı Ağ. “Limana ne götüreceğiz?”

“Yeniden direğe çıkmak ve ılık esintide kurulanmak istiyorum,” diye itirafta bulundu Yelken.

“Sadece zincire bağlı durmaktan ve denizin dibine atılmayı beklemekten ço-o-ok sıkıldım,” diye şikâyet etti Dümen.

“Kaptanımızı özledim,” diye haykırdı tekne. “Hep beraber, yapabildiğimizin en iyisini nasıl yaptığımızı özledim. Ne de olsa yön vermede Dümen en iyimiz, balık tutmada ise en iyi olanımız Ağ. Yelken olmadan rüzgâr bizi dalgaların arasından taşıyamaz. Kaptan olmadan da yolumuzu kaybederiz.”

Herkes, büyük bir rahatlamayla iç çekti. Tekneyle tamamen aynı fikirdeydiler! En kısa zamanda olağan görevlerine dönmek üzere söz verdiler. Fakat Kaptan neredeydi?

“Kaptan! Kaptan!” diye bağırdılar birlikte. “Neredesin? Seni özledik!”

Yaşlı Kaptan, gülümseyerek kamarasının kapısını açtı.

“Yelken aç. Ağ suya. Korsan, Dümen’i al. Haydi, gidiyoruz!” diye mutlulukla seslendi Kaptan.

Dostlar, memnuniyetle tekrar çalışmaya başladılar. Yaptıklarının en iyisini diğerleriyle paylaşmak çok iyi bir histi. Sanki artık iki kat daha güçlüydüler.

Korsan, ahenkle şarkı söyler gibi, Kaptan’ın direktiflerini büyük bir dikkatle tekrarlıyordu. Yelken, rüzgârda zarif bir şekilde çırpıyordu ve Dümen, Kaptan’ın direktiflerine göre yön alıyordu. Tekne, yeniden dalgaların üzerinde rahatça süzülüyordu. Sanki uçuyor gibiydiler. Ağ’ın o gün yakaladığı balıklar her zamankinden daha lezzetli ve büyüktüler. Kasabadakiler, daha önce hiç bu kadar çok çeşit görmemişti.

O günden sonra, hep birlikte, keyifle çalıştılar. Fark ettiler ki, beraber çalışmanın getirdiği başarı, kendi rahatlıklarından daha önemliydi. Sonunda, hepsini mutlu eden şeyin bu olduğunu anlamışlardı!

 

 
Toplam blog
: 11
: 602
Kayıt tarihi
: 07.10.11
 
 

Güzel sanatlar fakültesi resim-iş öğretmenliği bölümü mezunuyum. Resim yapmak, felsefe ve tarih i..