Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '09

 
Kategori
Kentleşme
 

Tersakan; Bir derenin ve havzanın dramı

Tersakan; Bir derenin ve havzanın dramı
 

BÖYLE BİR HAVZA;NEDEN OLMASIN?


Su, bütün medeniyetlerin oluşmasında en büyük etkendir. Uygarlıklar, suyun olduğu coğrafyalarda yeşermiş, suyun varlığı sayesinde tarım alanları oluşmuş, akarsu ve nehirler yeni ulaşım ve ticaret yolları oluşturarak ülkeleri, kültürleri birbirine bağlamıştır. Mezopotamya uygarlığı Dicle ve Fırat’ın suladığı topraklarda, Hindistan uygarlığı İndus Vadisi’nde ve Çin uygarlığı Sarı Irmak civarında yeşermeye başlamış ve günümüz uygarlığı buralardan doğmuştur. Tarihin en büyük şehirleri su kaynaklarının ve nehirlerin yakınlarına kurulmuştur. Su kaynaklarının kuruması, tarihte büyük göçlere neden olduğu gibi, su kaynaklarının hâkimiyeti yüzünden de büyük savaşlar çıkmıştır. Kısaca, suyun varlığı ve kullanımı, bütün toplumlar için her zaman hayati bir önem taşımıştır.

Su kaynağının yaşanılan bir kentin içinden geçmesi, o kent için bulunmaz bir nimet, adeta Allah’ın bir lütfudur. O lütfun idrakine varan ‘’kentliler’’, bundan olabildiğince istifade etmeye çalışırlar. Bu su kaynağını içme, sulama ve benzeri amaçlarla kullanır, su kaynağı bu amaçlara hizmet edemeyecek denli kirliyse, en azından görsel olarak bu kaynağı değerlendirmeye çalışırlar.

Samsun’a bağlı Havza ilçemizden geçen Tersakan ve Hacı Osman Dereleri, bundan topu topu 30 yıl öncesine kadar, içlerinde balıkların bulunduğu, çocukluğumuzda yüzmeyi öğrendiğimiz derelerdi. Bu derelerin Havza’nın içinden geçen kısmı, kentte doğru dürüst kanalizasyon sistemi bulunmadığı ve atıklar bu derelere akıtıldığı için, zaman içerisinde kirlendi, çevreye kötü koku saçar hale geldi. Havzalılar, bu derelerin neden bu hale geldiğini fazla düşünmeden ve garip bir şekilde biraz da dereleri suçlayarak(!) bu soruna bir çözüm düşündüler. Sorunun çözümü basitti: bu derelerden Havza’nın içinden geçen kısımlarının üzeri betonlarla kapatılacaktı; teşbihte hata olmaz derler, tıpkı pasaklı bir kadının, evin kirinin gözükmemesi için kirleri halının altına süpürmesi gibi bir şeydi bu! Dereyi ve içindeki pislikleri, bizim ilkelliğimizin izleri olan kirleri görmezsek, sorun bal gibi çözümlenmiş olacaktı! Bunu yaptık, derenin şehrin içinden geçen kısımlarını çok çirkin bir mimariyle, betonla kapattık. Bu yetmedi tabi ve tam bir Şark kurnazlığıyla, kapattığımız kısımlar üzerine bir de dükkânları konduruverdik! Ne mükemmel bir çözümdü bu; hem kendi pisliklerimizi görmekten kurtulmuş olduk, hem de yeni dükkânlar elde etmiş olduk!

1998 yılına dek herkes memnundu bu yapılanlardan… Fakat tabiat asla kendisine ihanet edenleri affetmezdi; biz sorunu istediğimiz kadar kendimizce halletmiş olduğumuzu düşünelim, tabiat 1998 yılında kendisine yapılan ihanetin intikamını çok acı bir şekilde aldı! Derenin kapatılan kısmının ağzı yağışlı bir havada tıkandığı için, dere kenarlarındaki tüm evleri sel bastı ve çok büyük maddi zararlara yol açtı! Bu, tabiatın intikamıydı tabi, bir de dere üzerinde yapılan dükkânların mülkiyet durumu ile ilgili olarak da yeni sorunlar açtık kendi kendimize. Havza Belediyesi bu dükkânları ya kiraladı, ya da taliplilerine sattı. Fakat ortada bir sorun vardı: bu dükkân sahiplerine tapu verilemiyordu, çünkü dere üzerinin mülkiyeti Havza Belediyesi’ne ait değildi! Durum bu olunca, Havza Belediyesi, hem Devlet Su İşleri ile hem de mülkiyeti kendisine ait olmayan dükkânları Havzalılara sattığı için içinden çıkılmaz ihtilaflara girdi. Sonunda Devlet Su İşleri, mahkeme kararı ile derenin kapatılan kısımlarının üzerinin açılmasını karara bağlattı lakin derenin üzerinin açılması en az kapatılması kadar bir maliyet tutacağından ve bu soruna yeni hiçbir çözüm yolu ortaya konulamadığından, sorun katmerleştikçe katmerleşti.

Şimdi denilebilir ki, bu kapatılan kısımların altı temizlenebilir belki ve zaman zaman Havza Belediyesi’nin bu temizlik faaliyetlerini yaptığını duyuyoruz. Bu temizlik faaliyetinin tam olarak mümkün olmadığını bilmediğinizde, zannedeceksiniz ki, derenin kapatılan kısımlarının tamamı temizlendi ve yeni bir sel felaketine yol açabilecek sorunlar ortadan kaldırıldı. Keşke öyle olsa lakin durum bu değil maalesef. Derenin temizlenen kısımları, Çay Mahallesi’ndeki giriş ve Memduhiye Mahallesi tarafındaki çıkış kısımları sadece. Geri kalan kısmın üzeri betonla kapatıldığı için ve buraya dozer kepçe vs. araçların girmesi teknik olarak mümkün olmadığı için, şimdi biz bu kapatılan kısımlarda ne olup bittiğini, derenin getirdiği alüvyonun ne derece biriktiğini ve muhtemel bir yoğun yağışta neler olabileceğini maalesef bilememekteyiz. Bırakın buraya araç girmesini, bu kısımlar içinde nefes almak bile son derece güçtür ve içeri girenler oksijen tüpüyle hayatta kalabilirler ancak! Bu kapalı kısımlar neredeyse bir efsaneye dönüştü Havza’da; içinde kedi büyüklüğünde lağım farelerinin bulunduğundan ve bu farelerin burada yeni bir uygarlık kurduğundan bahsediliyor!

Sorunu bu noktalara getirmeden çok önce, betonla üzerini kapatmak yerine, bu dereleri nasıl Havza’nın güzelleştirilmesinde faydalı kılarız diye düşünüp, ona göre hareket etseydik şayet, hem kapatma için harcanan milyonlar, hem yapılan dükkânlara giden paralar, yaşanan sel felaketinde Havzalılar’ın gördüğü zararlar, muhtemel yıkım için gidecek olan milyonlar heba olmayacaktı ne yazık ki! Bunların üstüne bir de kentin ortasından geçen ve adeta ‘Çin Seddi’ gibi Havza’yı ikiye bölen bu beton yığınının çirkin mi çirkin görüntüsü ortaya çıkmayacaktı.

Peki, diyeceksiniz ki, ‘tamam, sorunu ortaya koydun, eleştirini yaptın da, çözüm için bir diyeceğin var mı efendi?’ Evet, çözüm için diyeceklerimiz de var elbet. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok; çözüm için yurt dışındaki örneklere bakmaya da gerek yok. Bir Kastamonu, bir Taşköprü, bir Eskişehir, bir Darende, bir Amasya’da neler yapılmış, kentin içinden geçen dereler, ırmaklar nasıl ıslah edilip, ne şekilde değerlendirilmiş, kentin güzelliğine nasıl katkıda bulunur hale getirilmiş, bunlara bakmak gerekli. Buralarda uygulanan yöntemlere baktığımızda, hiçbirinin aklına derelerin üzerini kapatmak gibi zihnisinir projeler gelmemiş. Dere yatağında temizlik yapıp, suyun debisini ayarlayarak, temiz bir şekilde akması sağlanmış ve dere kenarlarında yapılan çevre düzenlemeleri ve ağaçlandırma faaliyetleri ile kentteki herkesin bu dere kenarlarında huzur içinde oturup zaman geçirebilecekleri mekânlar oluşturulmuş. Bizse, Tersakan Deresi üzerinde ve çevresinde düzenleme deyince, üzerini betonla kapatıp, beton yığını yol üzerine uyduruk gece lambaları taktığımızda, dere ıslahı ve çevre düzenlemesi yapmış olduğumuzu zannediyoruz! Bu, zamanında yapıldı lakin şimdi dere üzerindeki o lambaların yerinde yeller esiyor, dereyi zincire vuran beton yığını ise yer yer çöküyor ve yeni bir sel felaketine davetiye çıkarıyor göz göre göre!

Şimdi şöyle bir projeyi ortaya koyalım birlikte: Kevser Camii önünde çevre düzenlemesi adına yapılan, büyük kareler içine ağaç dikmek ve ortada bir havuz oluşturmak... Şimdi şunu ehemmiyetle vurgulamak gerek ki, yapılan bu düzenlemelerin ömrü son derece sınırlıdır; tıpkı bundan önce yine aynı yerde, koca koca kaya parçalarıyla yapılmış ve hiçbir peyzaj uygulaması ile alakası olmayan çevre düzenlemesinin biraz daha süslücesi gibi bu uygulama. Havza’nın iklim durumu bellidir ve buna göre, yapılan havuzun çalışma süresi Havza açısından üç-beş ayı geçmez ve bu süre dolduğunda, süs havuzu gibi uygulamaların çöplerle dolacağı ve pislik yuvası haline dönüşeceği ne yazık ki bir gerçektir. Buna ilave olarak havuzun su ve ışıklandırma tesisatında kullanılan elektriğin bedeli, zaman içerisinde belediyeye büyük maliyetlere neden olur. Zaten havuz vb. suya dayalı suni çevre düzenlemeleri, sıcak iklim koşularında, bir Akdeniz’de, bir Ege’de daha kullanışlı, gerekli ve daha akıllıca işlerdir. Buna ilave olarak, Kevser Camii önünde yapılan bu çevre düzenlemeleri, buradaki ticari faaliyete büyük köstek olmuş, havuz başta olmak üzere oluşturulan meydan, çevresindeki ticarethaneler açısından, bu ticarethanelere hiçbir ekonomik faydasının olmadığı gibi zararının da olduğu görülmüştür.

Yapılan bu çevre düzenlemesi yerine, Kevser Camii önüne, altında büyük bir otopark yer alan, üzerine de Kevser Camii’nin mimarisi ile uyumlu ve onu kapatmayacak şekilde konuşlandırılmış, Osmanlı han geleneğini yeni mimari tekniklerle harmanlayarak yapılmış, camdan kubbeleri olan, içinde şadırvanı bulunan, kemerli kapılarıyla küçük şirin dükkânlardan mütevellit bir dükkânlar grubu yapıp, bu dükkânları Tersakan Deresi üzerinde mağdur durumda bulunan dükkân sahiplerine ve Kevser Camii önündeki yerin hak sahiplerine verseydik, buradan elde edilen ve otopark ile elde edilecek olan gelir ile Tersakan Deresi üzerindeki bu utanç abidesi beton yığınını yıkıp, derenin ıslahını Çay Mahallesi’nden başlayıp, Memduhiye Mahallesi’ne dek gerçekleştirseydik ve yer yer küçük şirin köprülerle Havza’nın iki yakasını bir araya getirseydik, Havza için daha hayırlı bir iş yapmış olmaz mıydık? Bunu başardığımızda, tek bir proje kapsamında, bir taşla yedi kuş vurmak misali;

-Otopark yapılması ile Havza Belediyesi’ne sürekli bir gelir elde edilmiş olunacak,

-Otopark ile ana cadde ve yan bağlantı caddeleri üzerindeki trafik yoğunluğu ortadan kaldırılmış ve Havzalılar rahatça yürünebilecek yollarla, caddelere kavuşmuş olacak,

-Şehrin kalbi sayılabilecek bir noktada, tıpkı eski Kasaplar Arastası’nda olduğu gibi, yeniden ekonomik canlı bir faaliyet alanı yaratılmış olacak, ve çevredeki esnaflara, yeni gelir kapısı açarak, şehrin kalbinde yeni bir canlanmaya neden olacak,

-Yeni yapılan dükkanların satılması suretiyle, elde edilecek gelirin, Tersakan Çayı’nın ıslahında kullanılması gerçekleştirilecek ve dere, yeniden Havza’ya kazandırılmış olacak, Havza içinden akan pırıl pırıl bir dere ve küçük şirin köprüler ile çevre düzenlemesi açısından son derece güzel bir görünüm elde edilmiş olunacak,

-Tersakan Deresi üzerindeki dükkan sahiplerinin, yukarda anlatıldığı şekilde mağdur edilmeden sorunları halledilmiş olunacak ve dükkanların yıkımı bir soruna yol açmadan tamamlanmış olacak,

-Ana cadde üzerinde trafik yoğunluğu azaltıldığı için, Dörtyol’dan başlamak üzere İmaret Mahallesi’ne dek uzanacak, trafiğe kapalı yeni cadde düzenlemesine gidilebilecek,

-Kevser Camii’nin yan tarafı ve Havza Belediyesi önünden başlayıp, Hükümet Konağı’na kadar uzanacak alan, bugün olduğundan çok daha fazla ağaçlandırılarak, bu ortak noktalarda hem ticari faaliyetin, hem dinlenme alanlarının, hem resmi faaliyetlerin birlikte yürütülebileceği ortak bir nokta oluşturulmuş olunacaktır. Ne yazık ki Kevser Camii’nin yan tarafında, eski binaların yıkılmasıyla oluşturulan alanın hak sahiplerine verilen arsalar ve buralara yeni yapılan binalar, Havza’daki düzensiz yapılaşmaya yeni örneklerdir ve Kevser Camii’ni de görünüm olarak kapatmaktadırlar.

Genelde ülkemiz, özelde Havza için düşünüp kafa yorduğumuzdan, yukarıda sıralan projelerin hepsi, zamanında yetkililere anlatılmış, şayet Havza Belediyesi bu projeleri gerçekleştirecek finansman kaynağını bulamayacak ise, yap-işlet-devret modeli ile yapımının sağlanabileceği de ortaya konulmuştur. Bugüne dek Havza’ya yapılan peyzaj makyajlarının yanında, temel sorunlara çare olacak bu projeler, maalesef dikkate alınmamıştır. Fakat bu demek değildir ki, bu projeler bir gün hayat bulamayacaktır. Aklın yolu birdir; Havza için son derece önemli ve uygun olan düşünceler, bugün olmasa dahi, daha sonra gerçekleşme şansını mutlaka bulacaktır, çünkü genelde ülkemizin, özelde yaşadığımız kent olan Havza’nın kazanması, hepimizin ortak dileği ve amacıdır.

 
Toplam blog
: 22
: 14947
Kayıt tarihi
: 24.07.07
 
 

YAZI VE MAKALELERİ ÇEŞİTLİ DERGİ VE GAZETELERDE YAYINLANMAKTADIR...