Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Tersten izlenen bir filmdir ölmek

Tersten izlenen bir filmdir ölmek
 

Yarınlarda olmayacağımızı bilerek yaşasak...


Yaşamı hiç bitmeyecekmiş gibi yaşarken, aslında biteceğini bilerek yaşamak belki de insana verilmiş en büyük cezadır; hayatı elinde tutamamak ve daima ona ne sığdıracağının arayışında olmak. Güneşin batması ve doğması, gece gündüzün şaşmadan her gün selamlaşarak birbirinin yanından geçmesi ve hayat elimizde olmadan devam ederken, güneşinizin artık sadece bir hafta daha doğacağını bilmek size neler hissettirirdi? Bir haftalık ömrün kalsa, hayat şartlarını, imkanlarını ve seni sınırlayan her şeyi yok etsek, neler yapmaya çalışırdın?

Onca yıldır okumayı ertelediğin kitaplardan hangisini okurdun? İzlemeye vakit ayırmadığın filmlerden hangisini izlerdin? Yıllardır o hep isteyip de alamadığın arabaya ne demeli? Bir kere bile olsa binmek ister miydin? Peki tek taksiti kalan cep telefonunun yerine alacağın son model akıllı telefon? Görüşmediğin eski okul arkadaşlarını görmek ister miydin? Veya onca yıldır ayda bir saçlarını kesen kuaförünle vedalaşır mıydın? Ya bakkala olan borcun? Ne yapardın? Belki de yıllardır içtiğin için ölümüne sebebiyet veren sigarayla vedalaşır mıydın? Yoksa daha ağır maddelerle sınırları mı zorlardın?  Şu hep hayalini kurduğun ama bir türlü para biriktirip gidemediğin tatile mi giderdin? Maldivler’e mesela? Küba’ya? Yoksa yıllardır fırsat bulamadığın, tatil köyü gibi yaşadığın cennetten evinin bahçesinde oturup, huzuru içine çekerek mi ölürdün?

Babanın baskısı üzerine okuyup, bir kere bile hastalanmadan, kaytarmadan gittiğin hukuk bürosundaki işini bırakıp, hayat boyunca vakit ayırmadığın tuvallere yağlı boyayla içini mi dökerdin? Ya da babana inat okuyup, hep bir hayal kırıklığı ile sonuçlanmış Konservatuar mezuniyetinin sana düzenli bir iş getirmediği için, bir haftalığına bile olsa, daha fazla başarı getirecek bir işte çalışmayı mı denerdin? Anneni ikna edemediğin için yaşadığın kasabadan ayrılmayıp, zamanında kazandığın halde okumadığın üniversitede mi okumak isterdin? Yıllardır hayalini kurduğun tıp fakültesinde derse mi girerdin? Yoksa hani şu kendi futbol kariyerinden vazgeçip, sırf refaha erip, rahat bir hayat sürsün diye senin çalışarak okuttuğun kardeşinin yerinde mi olmak isterdin?

Yıllardır kocanın kahrını çekerek, ev hanımlığı yaptığın için, artık gerçek bir birey olarak bağımsızlığını eline alıp, kendi paranı kazanmak için işe mi gitmek isterdin? Yoksa sevmediğin ama maddi durumun el vermediği için boşanamadığın kocanı boşayıp özgür mü ölürdün?

Geride bırakacağın çocuklarını kime emanet ederdin?

Eşinle huzursuz olmamak için iletişimini kopardığın ailenle mi görüşürdün? Yıllar önce sizi yabancı bir erkek için terk eden kızını son defa görüp affetmek mi isterdin? 
Yıllarca çalışmak için evden erkenden çıkıp, ailenle hiç kahvaltı yapmadığın günlerin acısını her gün onlarla kahvaltı yaparak mı çıkarırdın? Yoksa onca yıl biriktirdiğin paraları harcamadan yaşadığın için, artık kalan zamanda ailenle bir araya gelip, ne var ne yok harcamak mı isterdin? Eşine hiç bir doğum gününde hediye almadığın için geçmiş her yıl için ayrı ayrı hediyeler mi alırdın? Ya kocana yıllarca hiç seni seviyorum demeden geçen günlerin için son bir haftada ne yapardın?

Kimselerin sana fazla yaklaşmasına izin vermeden, yalnız yaşadığın hayatına inat bir haftalığına eşin ve çocukların mı olsun isterdin? Peki ya yıllarca evde karını çocuğunu bırakıp, onların rızkını başka kadınlarla yediğin günleri geri ister miydin?

Hayat boyu diyet yapmaktan kendine yemeye izin vermediğin onca lezzetli yemeklerden mi yerdin? Yoksa israf edip kimseyle paylaşmadan çöpe attıklarını şimdi aynı sofrada paylaşmak mı isterdin?
Bunca yıl vurdumduymaz biri olarak yaşadığın için neler yapıp vicdanını rahatlatırdın? Muhtaç insanlara bağışta mı bulunurdun? Yıllardır her sabah sokakta gördüğün peçete satan kızdan, satın almadığın bütün peçeteler için özür diler gibi, bir hafta boyunca peçete mi satın alırdın? Yoksa kedilere vurarak geçirdiğin çocukluğuna inat bir hafta boyunca sokak kedilerini mi beslerdin?

Ya uzakta olan saklı gizli sevdana dokunamasan da, gözünün içine bakıp onu sevdiğini söyleyemediğin için O’nu arar bulur muydun? Söyler miydin neden zamanından ondan uzak durduğunu? Ya imkansız olduğu halde sevdalandığın kişinin mutsuzluğuna sebep olduğun için, karşısına çıkıp onu yolundan alıkoyduğun için bir şey yapar mıydın?

Sessizce izlediğin bütün yalan hayat hikayelerini ne yapardın? Herkes gerçeklerle yüzleşsin diye sırları ortaya mı çıkarırdın? Yoksa bir mezar gibi sessiz kalıp bütün aile sırlarını, yalanları, ihanetleri mezara mı götürürdün?

Öfkeli olduğun, kırıldığın onca insana yıllardır söyleyemediklerini söyler miydin? Ya içinde tuttuğun onca güzel duyguları? Veya yıllardır yemek yapan annene eline sağlık demeden sofradan kalktığın için, eski öğretmenlerine teşekkür etmediğin için ne yapardın?

Son kez sevişir miydin? Sevdiğinle, eşinle ya da herhangi bir yabancıyla? Hiç aşık olmadan yaşadığın hayatında aşık olmak ister miydin? İmkansız bile olsa? Geç kaldığın hislere nasıl ulaşırdın? Ulaşmak ister miydin?

Hayattan kopmadan önce ibadet eder miydin? Gerçekten inandığın için mi yoksa kendine son olarak bir iyilik niyetine mi? Veya seni bekleyen bir bilinmeze gitmenin korkusundan mı? Vicdanını nasıl temizlerdin? Üzdüğün, kırdığın insanların gönlünü alır, helalleşir miydin?

Peki öleceğini başkalarına söyler miydin? Yoksa insanlar sana acımasın diye kimseye söylemez miydin? Seni sen yapan insanlara teşekkür edip mi, yoksa kimseye ses etmeden, içinden vedalaşarak mı giderdin?

Kimileri unutulmaktan korktuğu için hayatı iz bırakmak adına yaşarya; sen ne yapardın? Çocuğun mu olsun isterdin? Kendi adını verdiğin bir okul mu yaptırırdın? Kitap mı yazardın? Yoksa unutulmaktan korktuğun için birilerinin gönlüne mi kazırdın kendini? Sevda niyetine veya devasız dert niyetine?

Vasiyetin olsa, ne olurdu?

Bunları yazmadan önce sordum soruşturdum, çoğunluk sevdiklerimle daha fazla vakit geçirirdim, dedi. Sevdiklerimizin değerini ölmeden bilsek, sevdiklerimizle hayatımızı sevdiğimiz gibi yaşasak. Hayalleri ertelemesek, dürüst olmaya çalışsak, kimseyi kırmasak, bedel ödemeden, hak yemeden, kendimize sınır koymadan, olmayacak şeyleri oldurmaya çalışıp kimsenin hayalleriyle oynamadan, her gün ölecekmiş gibi tadına varsak ama hiç ölmeyecekmiş gibi her şeye ve herkese bağlansak. Korkularımıza yenilmesek, geç kalmasak kimseye, hiçbir şeye. Ne yaşanmışlıklardan ne de yaşanmamışlıklardan ötürü pişman olmasak. Kimseyi yaşattıklarımızdan ötürü pişman etmesek. Hayatı yarın yokmuşuz gibi değil de, gerçekten bir gün yarınlarda olmayacağımızı bilerek yaşasak. Yaşam gece ile gündüz gibi batıp doğmaya devam eden bir gün değil ki. Nihayetinde hayat başrolünü bizim oynadığımız, başı ve sonu olan ve kesinlikle ikincisi yapılmayan the end ile bitecek bir film gibi. Herkes kendi filminde kendi hayatının güneşi olup, başrolünü Oscar’lık oynayıp gitse keşke.

 
Toplam blog
: 25
: 797
Kayıt tarihi
: 28.04.14
 
 

Sorgulamadan geçen bütün fikirler yazılmalı.  ..