Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '15

 
Kategori
İlişkiler
 

Gönül yansa da anılar yanmaz ki...

Gönül yansa da anılar yanmaz ki...
 

Duvarların dili olsa da konuşsa


Adam kadına bir şarkı açtı ve sessizce yanına uzandı. Son defa sarıldılar. Kadının gözlerinden akan yaşlar adamın yanağına değdi.
Kadın gitme, dedi.
Adam bırak gideyim, dedi.
Kadın ya başka kollarda huzur bulamazsan? dedi.
Adam bırak gideyim, eğer başkalarında huzur bulamazsam, onlara ‘ben sizin uğrunuza kimden vazgeçtim’ diyeyim, dedi.
Adam gidecekti, onu bekleyen kollar vardı. Şarkı ‘...karanlık gecelere ortak edemem seni, kıyamam sana...’ diyordu. Geleceğini bilmek isteyen kadını, karanlık gecelere ortak etmek istemedi adam.

Giden de kalan da bütün mesajları, selfieleri, videoları ve sonunda telefon numarasını bile rehberden siler. O’nu Facebook’dan siler, hatta engeller bile. Sonra Instagram’dan takibi kaldırır, bloke eder. Ortak arkadaşlarını siler. Sosyal medyada ne kadar paylaşımları varsa hepsini temizler. Çerçevede ve bilgisayarda birlikte ne kadar fotoğrafları varsa hepsini siler, yırtar. Sonra onun aldığı hediyeleri yok etme çabasına girer. Yıkar, yakar. Herhangi bir şey onu hatırlatmasın diye onunla giydiği kıyafetlerini bile giymek istemez artık. Hepsini çöpe atar. Kıyamaz aslında ama çektiği acıyı en kısa zamanda yok edecek her şeyi yapar. Melankolik şarkılara boğmaz kendini. Alkol alıp gevşemeye izin vermez. Zayıf duramaz. Ağlar sadece. Gözyaşlarına engel olamaz. Oysa giden giderken arkadaş kalalım demiştir. İçindeki sevgisini arkadaşlığa indirgeyecek kadar basitleştiremez. Kabul etmez arkadaşlığı. Sabahları boğazında bir kördüğümle, kalbinde kurşundan ağır bir hisle uyanır. Hayatı nar taneleri gibi her bir yana dağılmıştır. Onsuz uyandığı sabahlar çoğaldıkça, kalbinin üzerindeki ağırlık hafiflemeye başlar. Bir gün aynada kendisiyle göz göze gelir, bir yol ayrımında olduğunu farkeder ve hatırlar; giden bile dudaklarından öperek ayrıldığında kendine iyi bak demişti. Kendisine hiç iyi bakmamıştı. Bakamamıştı. Zamana sığındı ve kıştan bahara geçer gibi zamanla birlikte tekrar yeşerdi. Kadının gönlünde tekrar bahar oldu, yaz geldi, son bahar geçti ve hiç farkında olmadan kendine iyi bakmaya başladı.
Yani her şeyden vazgeçilir, geçilir ve her şey geçer. İnsanların yolları kesişir ve ayrılır. Arkadaşlıklar biter. Aileler küser. Çiftler yıllar sonra boşanır. Ortaklıklar biter. Dostluklar biter. Kardeşlikler biter. Büyük aşklar biter. Küslük ayırır. Yalan ayırır. Kıskançlık ayırır. Güvensizlik ayırır. İhanet ayırır. İftira ayırır. Ölüm ayırır. Vazgeçişlerin, gidişlerin, bitişlerin, terkedişlerin veya terkedilişlerin sebebi ne olursa olsun, hepsinin altında bir başlangıç vardır. İsteyerek ya da istemeyerek biter bir şeyler. Gidenler gider de gitmeleriyle her şey gider mi? Her şey biter mi?
Siz öfkeyle, ihanetle, sevgiyle, bağıra çağıra, hakaretle, küfürle, sevdayla, acıyla, mecburiyetle, çaresizlikle veya en doğalı artık istemediğiniz için hayatınızdan çıkarırsınız ama coşku, sevinç, mutluluk, heyecan, aşk, özlem, tutku ve sevgi sizde kalır. Duygular kalır. Hediyeler atılır da hediyeleri alırken yaşadığınız heyecan gönülde kalır, Facebook’lardan silinir de simalar akılda kalır, uzaklaşır başka kollara gidilir ama dokunuşlar bedende kalır. Sonra kokular burunda kalır, bakışlar gözde kalır. Tatlar başka tabakta karşınıza çıkar da boğazda kalır. Anılar mazide kaldı sanılır ama hiç ummadığınız anda radyoda Leman Sam’ın kıyamam sana’sında, televizyonda bir filmde, ilkbaharda yeşil eriklerde, yazın denizdeki kumda, ansızın yağan yaz yağmurunda, gökteki uçakta, otobüste bir başkasının parfümünde, teneke kutu içindeki saklı peçetede yazılı telefon numarasında kalır. Anılar ve sevgiler hep karşımıza çıkar. Size hediye ettiği bir kitabın kapağının içinde yazılmış bir notta onun el yazısında gizli sevdası ortaya çıkar. Size bir zamanlar hediye edilen yüzüğün aynısı başka bir kadının parmağında karşınıza çıkar. Rakı sofrasında keşkeler mezesi olarak önünüze gelir yaşanmışlıklar. Kötü giden evliliğinizde kavga ederken hangi sevdalardan vazgeçtiğinizi acabalarda anımsarsınız. Dualarınızda dilinize dolanır. Bazen de herhangi bir bağlamanın telinde çalan türkü olarak bamtelinize dokunur bütün vazgeçişler.

Şimdi yaşanmışlıklarla dolu bir ev düşünün. Her köşesinde bir anı: Mutfakta en sevdiğiniz yemeği yaparken, salonda misafirleri ağırlarken, çalışma odasında hayallerinize koşarcasına çalışırken, yatak odasında aşkla sevişirken, banyoda günün yorgunluğunu atarken, hatırlayın. Ruhumuz da aynen yaşanmışlıklarla dolu bir ev gibidir. Duvarların dili olsa da konuşsa deriz bazen. Ruhumuzun duvarları gibi. Hiçbir şey ne gidenle ne de kalanla bitmez. Ruhumuzun duvarlarına sessizce sızmış olan her yaşanmışlık en derinlerde bir yerdedir hep. Bizi en çok üzenlerse bazen uyurken rüyalarımızda, bazen vicdanımızın kapısı çalındığında çıkar karşımıza. Hiçbir bitiş yaşanmışlıkları ve yaşanmışlıkların başlangıcı olan o güzel duyguları yok edemez. Ölmek için doğan insan gibidir yaşanmışlıklar; ölsek bile bitmeyen ruhlarımız gibi bitmeyeceklerdir. Bedenimizde var olan, varlığımızla yaşam kazanan ve yaşanmışlıkla doğan her anı biz görmesek de, yaşamasak da, anmasak da var olmaya devam edecektir.
Şimdi yaşanmışlıkla dolu o evin yandığını düşünün. Gönül yansa da içindeki yaşanmışlıklar da yanmış olur mu?

 
Toplam blog
: 25
: 797
Kayıt tarihi
: 28.04.14
 
 

Sorgulamadan geçen bütün fikirler yazılmalı.  ..