Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '09

 
Kategori
Kültürler
 

Tesettür giyimin iki gömleği

Tesettür giyimin iki gömleği
 

Bir Şule Yüksel Şenler vardı. Yine var. Fakat geçtiğimiz yıllarda zatürre tanısıyla hastaneye kaldırılmıştı. İyileşti. Sonra bir başka rahatsızlığa tutuldu. Olanları ve olmuşları anımsayamıyordu. Şule Yüksel'in yaşam öyküsü ilgi çekicidir. Hani derler ya "Hayatım roman" diye, işte Şule Yüksel'in yaşamı gerçekten tam bir roman. Fakat, bu yazının amacı Şule Yüksel yaşam öyküsünü anlatmak değildir. Bir zamanlar Ermeni terzinin yanında çalışırken esinlendiği ve ortaya attığı örtünme modası ile ilgilidir. Aslında, bu örtünme modasının nedenleri ve niçinleri Şule Yüksel'in yaşam öyküsünde de saklıdır. Ne var ki, Şule Yüksel'in içinde bulunduğu bunalımdan ortaya çıkardığı örtünme modası ondan sonra gelen gençlikce kabul edilmiştir. Oysa, bu örtünme modeli Şule Yüksel'in içinde bulunduğu bunalımdan kaynaklanmıştı. İyi de ondan sonra gelen ve bu modayı kabul eden genç kızlar aynı bunalımda mıydı? Bugün, Şule Yüksel Şenler'in ortaya attığı moda Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın ve bir çok milletvekilinin ve bürokratın eşleri tarafından hâlâ yaşatılmaktadır. İlk zamanlar değişik adlar alan bu modaya "şulebaş", "sıkmabaş", "elips kafa", "bohça kafa" denilirken, şimdilerde "tesettür" denmeye başlandı. Ancak, Şule Yüksel Şenler son olarak kara çarşafa bürünmüş ve tesettürlü "camia"dan da yollarını ayırmıştı. Karaçarşaf, tesettür giysisinden sonraki bir başka geri adım mı bunu diğer örneklere bakarak izleyeceğiz. Yani, şu an tesettür giysileri ile dolaşanlar ne zaman karaçarşafa girecekler bizler onu bekleyeceğiz.

Tesettür dediğimiz kadın giysisi şimdi bütün büyük kentlerimizde yaygınlaştı. Ancak, artık bu giysinin bu kadar yaygınlaşmasını bizler Şule Yüksel'le ilişkilendiremeyiz. Evet, ilk zamanlar ve ilk yıllarda genç kızlar "şulebaş" modasının peşine düşmüşlerdi. Fakat, şunu açıkca söylemek zorundayız ki o yılların "şulebaş"ı bir estetik kaygı da taşıyordu. Genç kızlar başlarını "şulebaş" sitili bağladıktan sonra diğer giyim aksesuarlarına büyük özen gösteriyorlardı. Fiziklerine iyi bakıyorlardı. Tenlerine çok iyi bakıyorlardı. Bu nedenle hemen hepsi pahalı ve kaliteli cilt kremleri kullanıyordu. Pırıl pırıl ve pürüzsüz bir cildin üzerine ten rengine uygun hafif bir makyaj yapıyorlardı. Böylece saçlarını saklasalar bile o yüzlerinin güzellikleri herkesin dikkatini çekiyordu. Sonra, başlarına taktıkları türban şık ve genellikle pastel renklerden oluşuyordu. Eşarp markaları ise dönemin ünlü moda evlerinin imzasını taşıyordu. Bu türbanların altına ise diz kapaklarının beş parmak altına uzanacak şekilde pardesü giyiyorlardı. Pardesünün altında şık ince çorap genç kızların ten rengini ortaya koyacak şekilde tamamlanıyordu. Ayakkabılar ise eşarp, pardüse rengine uygun olarak kırmızı, bordo, siyah, lacivert ama illâ ki rugan oluyordu. Pırıl pırıl giysiler içinde şık ve aslında çok da seksi bayanlar hiç bir estetik görünteye zarar vermeden aramızda dolaşıyordu.

Bu yılllarda büyük kentlerimizden en büyüğü olan İstanbul'un nüfusu 3-4 milyon civarındaydı. Fakat, Anadolu'nun her yanından büyük bir hızla büyük kentlere akın akın göçler devam ediyordu. Bu göç dalgası büyük kentlerimizi insanla doldururken, büyük kentlerin yerleşik nüfusu, olanlardan rahatsızlık duymaya başladı. Zaman içinde büyük kentin kent kültürü içinde büyümüş insanları yerlerini köyden ve kasabadan gelen Anadolu insanına bırakmaya başladı. Yani, kentliler kenti terk etti ve fakat Anadolu'nun çeşitli yerlerinden gelen ve kent kültürüne yabancı insanlar kentlilerin bıraktığı boşlukları doldurdu.

Anadolu'dan göç edip büyük kentlere yerleşen insanlar zamanla büyük kentlilere uymak için gayret gösterdiler. Bunun için de çevrelerinde gördükleri kentlileri kendilerine model olarak seçmeye başladılar. Ancak, büyük kentliler "açık-saçık" insanlardı. Oysa köyünden şalvarıyla, şalıyla, tülbentiyle, yazmasıyla, yün çorabıyla, plastik ayakkabısıyla gelen insanlar için bu giyim tarzı olanaksızdı. Onlar da "tesettür" denen giyim tarzına uymak istediler. Onlar bu modaya uymak isterken model aldıkları o şık giyimli "tesettürlü" hanımlar ortadan çekildiler ve yeniden çağdaş giysilerine döndüler. Çünkü, onları model seçerek giyinmeye çalışan yeni nesil tesettürlüler bütün şıklığı ortadan kaldırmıştı. Anadolu'nun değişik köylerinden gelip kente ayak uydurmaya çalışan yeni nesil tesettürlüler Mahmutpaşa alış veriş merkezine hücum edince, bu merkezde tesettür kıyafetine karşı büyük bir ilgi uyandı. Ancak, yeni nesil tesettürlüler ucuz giysinin peşinde olunca tepeden tırnağa kalitesiz giyim modeli oluşmaya başladı. Yeni nesil tesettürlülerin hiç bir estetik kaygıları yoktu. Onlar, köydeki giysilerinin yerine kentte ne giyeceklerini şaşırdıklarından saldırdılar tesettüre. Durum böyle olunca da başlarda "ne alırsan bir liraya" eşarp, üstte "ne alırsan 10 lira 20 liraya" pardesü ve ayakta terlik ile bacakları örten kalın mı kalın çoraplar oluştu. En zengininde bile kentlilerin koltuk örtüsü ya da perdelik kumaş olarak kullandıkları kumaşlardan yapılma pardesü giyme alışkanlığı başladı. Şimdi, hepsi birer renk kataloğu gibiydi: Yeşil eşarp, mavi bone, lacivert pardesü, kahverengi kalın çorap ve ayakta terlik...

Tesettür giyimin geldiği nokta ne yazık ki tüm gelinen noktalara pararlellik göstermiştir. Yani, her yan ne kadar kirleniyor ve estetikten uzaklaşıyorsa, tesettür giyim de o kadar kirlendi ve estetikten uzaklaştı. Bugün artık tesettür giyime bir kentli giysisi olarak bakmamız olası değildir. Köyden göç etmiş hanımların açılmakla-açılmamak arasında bocaladıkları ve fakat kendilerince köy giysilerinden daha çağdaş bir giyim tarzı olarak sürdürülmektedir tesettür. Bir de bunu siyasi amaçlarla kullanan "cinler" var ki, onların sonu büyük bir olasılıkla karaçarşafla noktalanacaktır. Bu nedenle de tesettürü "zorunlu" olarak giyenlerle "siyasi" olarak giyenleri iyi ayırmamız gerekmektedir. Birinciler köyden kente geçiş döneminde tesettür giyiniyor, ikincisi ise çağdaş Cumhuriyet'ten, İslâmi rejime geçiş dönemi için tesettürü "simge" olarak giyiniyor.

 
Toplam blog
: 278
: 3275
Kayıt tarihi
: 26.05.07
 
 

İstanbul'un Kadıköy ilçesinde doğdum. Bir daha da Kadıköy'den ayrılmadım. İstanbul Üniversitesi, Ede..