Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

30 Mayıs '11

 
Kategori
Felsefe
 

Theseus ve Labirentin Büyüsü

Theseus ve Labirentin Büyüsü
 

Theseus ve Labirentin Büyüsü


Özellikle Atina'da ve Attika'da, sonrasında tüm Yunanistan yarımadasında ve son yüzyıllarda tüm dünyada anlatılan bir kahramanlık hikayesidir Theseus'un ki. Onun hikayesi diğer tüm hikayelerde olduğu gibi erginlenmeye ve ölümsüzlüğe doğru bir yürüyüştür. Yazgısını gerçekleştirmek için her fırsatta ve her zorlukta cesaretini ve adaletini sunuşunun hikayesidir. Eğer Herakles (Herkül) bütün Yunanistan yarımadasının milli bir kahramanı olmuşsa, Theseus'da Atina'nın ikinci bir Herakles'i ve Attika'nın özel bir kahramanıdır fakat onun hayatındaki değerli olana sadakat ve merkeze, adalete dönüş çabası, haksızlıkların karşısında hep aktif bir rol oynayışı, herşeyden öte bilgece hareket eden bir hükümdar oluşu ve insan uygarlığının kahramanlarıyla taşıdığı diğer tüm ortak özellikler onu Atina'dan ve Attika'den alıp dünyanın tüm köşelerine taşımıştır. Üstelik o, dışsallaştırılmış Yunan antropomorfizminden1 Herakles kadar etkilenmemiş, dürtüleriyle değil, zekası ve kendisi için ödev kabul ettiği değerlerden dolayı harekete geçen bir kahraman olmuştur. Fakat unutulmaması gereken şey şudur ki; tıpkı Theseus'da olduğu gibi Herakles'de, Odyseus'da, Gılgamış'da ve hatta Kral Arthur gibi insan uygarlığının yeni zamanlara taşıdığı tüm kahramanlık hikayelerinde de rastladığımız şey, mükemmelliğin, ölümsüzlüğün farklı yolları ve yorumları olacaktır. Genel çizgilerinde dahi onların yaşam hikayelerinin, karakterlerinin farklı olmasının şaşılacak bir yanı yoktur. Üstelik her koşulda bu kahramanların ortak bir yazgıya sahip oldukları söylenebilir. Onların yazgıları cesaretle atılım ve şüphesiz gerçekleştirme olacaktır. İçinde ve dışında erginlenmenin yollarını keşfe çalışan ama pek çok zaman cesaret ile kayıtsızlığın bayalığı arasında gidip gelen insanın, çağının bu daimi sorunları karşısında böyle kılavuzlara ihtiyacı vardır. 

İşte o kahramanlardan biri olan Theseus, Atina kralı Aigeus ile Trezene kralının kızı Aithra'nın oğludur. Aigeus, halkının mutlu ve barışçıl bir yaşam sürdüğü , bilgeliği ile tanınan bir hükümdardır. Trezene'den ayrıldığında Aithra'ya "Tanrılar bizi gizli olmasını istedikleri bir yazgıyla bağladılar. Onu iyi yetiştir ve güçlü bir erkek olduğunda şimdi büyük bir kayanın altına saklayacağım kılıcımı ve sandallarımı bulacaktır ve o zaman onu Atina'ya, benim yanıma yolla" der.Onun istediği gibi olur. Onyedi yaşına geldiğinde annesinin yardımı ile bulduğu dev kayayı kolaylıkla kaldırarak altındaki silahları alır ve babasının yanına gitmek için Atina'ya yola koyulur... 

Atina'ya giderken de Theseus'un başından pek çok olay geçer. Kimi zaman zorbalarla, kimi zaman devasa canavarlarla karşılaşır ama bu onun görkemli yazgısı olacaktır. Sopalı adam Peripheles, çam eğici Sinis, canavar domuz Phaia, dev Skiron, dövüş tutkunu Kerkyon ve eline düşen konukların, seçtikleri yataktan uzun gelirlerse vücut uçlarını kesen, kısa gelirlerse kolları ve bacaklarından çekip uzatan Prokroutes'le karşılaşır. Bütün bu yaratıkları da “kendi silahlarını onlara karşı kullanarak” mağlup eder ve sonunda Atina'ya varır. 

O sıralarda Giritliler ile Atinalılar arasındaki savaş Giritlilerin açık zaferiyle sonuçlanmış ve Atinalılar insanla ödenecek ağır bir savaş borcu altında kalmışlardı : Girit'te çok karmaşık, sayısız dehlizleri bulunan , içeri giren kişinin tekrar çıkışı bulmasının neredeyse imkansız olduğu müthiş bir labirentte bekleyen yarı insan yarı boğa Minotauros'a av olmak için her yıl yedi erkek ve yedi kızın kurban edilmesi. Labirent, daha sonraki zamanlarda bir simge şekline dönüşen ve hatta Sokrates'in soyunun ondan geldiğini iddia ettiği Daidalos tarafından inşaa edilmişti. İsmi "parlak fikirli" anlamına gelen Daidalos anlatıldığına göre kendisi de labirentin inşaasını bitirdikten sonra çıkışı bulmak konusunda hayli zorlanmıştı. 

İşte bu noktada neredeyse Platon'un bize aktardığı Mağara Mitosu kadar güçlü bir alegoriye rastlıyoruz. Önceki çağlarda dini fikirler için çok sık kullanılan mağara figürü yerini artık labirente bırakmıştır. Labirent, o dönem altın çağını yaşayan ve bu sebeple hükümdarları Minos'un adıyla isimlendirilmiş olan Minos Uygarlığı tarafından kullanılan bir deyimdi. Labyrinthos'un Asya kökenli bir kelime olması ve taş, mağara anlamına gelen "labra" kökünden türemiş olması çok muhtemeldir. Görüldüğü gibi bu, bazı dinsel düşüncelerin ve ölümsüzlük rotalarının tarih öncesinden modern çağlara kadar göstermiş olduğu sürekliliği çok açık bir şekilde yansıtmaktadır. 

Kahramanımız Theseus'un Atina'ya gelişi, Minotauros'a üçüncü uğursuz sununun hazırlandığı günlere denk gelir. Atina'da tam bir matem havası esmektedir. Gençlerin ve anne-babaların yürek sıkıntısı, umutsuz yakarışları ve bir türlü birbirlerinden kopamayışları Theseus'u çok duygulandırır ve babasına o yaşam dolu yürekliliği ile kurbanlar arasında Girit'e gitmek ve artık bu dayanılması güç zamanlara son vermek istediğini söyler. Babası ona itiraz edecektir fakat başarılı olamayacağını anlaması çok uzun sürmez. Gemisini yüzdürmesi için ona bir çift yelken verir. Eğer zaferle Girit adasından dönecek olursa bunu beyaz yelkenlerini açarak müjdelemesini fakat eğer başaramazsa kara yelkenlerin çekilmesini emretmesini ister oğlundan. Halkın ta o en derinden gelen sevgisini kazanmış olan Theseus, ondört kurbandan biri olarak Girit'e doğru yola çıkar. 

Girit'e vardıklarında Kral Minos tarafından ağırlanırlar. Bu sırada Theseus, Minos'un kızı Ariadne'yi görür. Temizler temizi Ariadne ile cesur Theseus oracıkta birbirlerine aşık olurlar ve yeminler ederler. Ariadne'nin gönlü bir türlü Theseus'un kurbanlar arasında Minotauros'a gitmesini kabullenemez fakat onun bu cesur davranışına hayran olur. Minotauros'a nasıl yaklaşabileceğini, ona nereden saldırması gerektiğini anlatır ve Daidalos'tan aldığı sihirli ip yumağını ona verir. Bu ip yumağı kendiliğinden açılarak mağaranın merkezine giden ve daha sonra tekrar toplanarak çıkışı gösteren sihirli bir yumaktır. İpi mağaranın girişine bağlarlar ve şaşmaz bir biçimde cesur takipçisini Minotauros'a götüren ip, Theseus'un ona fırsat vermeden Minotauros'u öldürmesinin ardından tekrar kapanarak onu çıkışa taşır. Bu sayede Theseus ve yanındaki onüç kurban dehlizler içinde kaybolmadan çıkışa ulaşabilirler. 

Elbette bu zorlu bir yolculuktur. Ölümlüden ölümsüze, değersizden değerli olana, kutsal olmayandan kutsala, geçici olandan gerçekliğe, sonsuzluğa ilerleyiştir bu. Kendimize, varlığımızın merkezine giden yolu arayanlar için yol elbette zorlu olacaktır. Çünkü bu türden kutsallığı ve ölümsüzlüğü gerçekleştiren simgeler kolay ulaşılabilir olmayacaktır ve tüm mitoslarda merkezde bulunurlar, her zaman korunurlar çünkü ona ulaşmak erginlenmeye ve ölümsüzlüğe denktir. 

Şimdi içimizde ve dışımızda bizi çepeçevre saran bu labirentte bulunan biz insanlar için alışkanlıklarımızın macerasız ve risksiz yolunu yeğlemek, kendi umutsuz yazgımıza neden olmak yerine içsel ve kutsal bir çağrıyla, erginlenmelerin ürünü öğretilerden destek alarak, yeni, etkin ve sürekli bir varlığa dönüşme imkanını fısıldar Theseus bize. İşte o erginlenmelerin ürünü öğretiler, güzel Ariadne'nin mağaranın girişinden bize uzattığı ip yumağıdır. Yılların emeğinin ve zorlu hasatının, onca yüreğin ve elin çabasıyla örülmüş, sarılmıştır o iplik. Yol aydınlıktır. Daha fazla varolabilmenin imkanları saklıdır o yolda ve bizden önce sayısız kahraman yürümüştür. Labirent artık bilinmektedir ve bize yalnızca cesur adımlarla merkeze doğru yürümek kalmıştır. 

Bilindiği gibi, Ariadne o ip yumağını Daidalos’tan almıştı. Daidalos, Minos’un isteği üzerine Minotauros’u kontrol altına alabilmek için o efsanevi labirenti inşa eden dehadır. Yapıyı vücuda getiren ve onun bilgisine sahip olan Daidalos’un desteği de diğerleri gibi güçlü bir sembolizme sahiptir. 

Merkezde karşılaşacağımız o yarı insan yarı boğa, insan yiyici yaratık Minotauros, bizim kontrol altına almamız gereken anlam yiyici hayvan tarafımızdır. Yaşamımızda, değerli olana sadakatle, erki onun elinden alıp daha soylu olan, elinde ve yüreğinde her zaman daha fazla güzelliği keşif ve daha fazla zor olana ulaşma imkanı bulunduran tarafımıza vererek onun varlığı bir evrim imkanına dönüşecektir. Çünkü erki elinde bulunduran o olduğunda yaşamlarımız içi boş ve filizlenemeden çürüyen tohumlara benzeyecektir. Onu yakında ya da uzakta hissediyor olsak da Theseus gibi daha iyi zamanlar yaratabilmek, zorluğa karşı cesaretle, edilgenliğin dışına çıkarak yaratma imkanlarımızın peşinde koşmak, tüm kahramanlar gibi bizim de yazgımızdır. Değişen ve dönüşen her varlığın yazgısı... 

Theseus, gemisinde güzel Ariadne ve onüç genç Atinalı'yla dönüş yoluna koyulur. Fakat tanrıların isteği üzerine Ariadne'yi yolda Dionysos'a bırakmak zorunda kalır ve üzüntüsünden yelkenleri değiştirmeyi unutur. Atina kıyılarında, kaygı dolu gözlerle Theseus'un gelişini gözleyen Aigeus, kara yelkenleriyle yaklaşan gemiyi gördüğünde oğlunun başaramadığını düşünür. Bu umutsuz ve acı yüklü ruh haline dayanamayan bilge kral kendisini kayalıklardan aşağıya bırakır. İşte Aigeus'un öldüğü o deniz hala bu bilge kralın adıyla anılır : Ege Denizi. 

Daha sonraları iyi bir kral olan Theseus pek çok esere konu olur . Shakespeare'in "Yaz Gecesi Rüyası"nda, Andre Gide'in Thesee'sinde, Ovidius'un, Cattulus'un, Sophokles ve Euripides'in pek çok öyküsünde ondan bahsedilir. Mozaiklerde ve vazo işlemelerinde tanrılarla birlikte görünen Theseus'un Ariadne ile olan aşkı pek çok esere ilham kaynağı olmuştur. 

Birleşik Atina Olimpiyatlarını düzenleyen, Atina'ya özgü paralar bastıran, bir yasama meclisi ve sistemi oluşturan Theseus bir kral ya da genç bir kahraman olarak, kendini gerçekleştirme olanaklarını işaret eden bir ilham kaynağı olmuştur; kişisel, sosyal ve sanatsal boyutta. 

Yüzyıllar sonra ünlü Marathon savaşında Atinalı askerler kendi saflarında savaşan devasa bir gölge görmüşler. Bu gölge savaşa savaşa düşmanın içlerine doğru ilerliyormuş. Şimdiye ve sonsuza değin içimizde bir yerlerde savaşmaya devam eden ve devam edecek olan efsanevi kahramanları Theseus'un gölgesiymiş bu. 

 
Toplam blog
: 14
: 1637
Kayıt tarihi
: 10.12.09
 
 

1980 İstanbul doğumlu. 2006'da Uludağ Üniversitesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bö..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara