- Kategori
- Dünya Şehirleri
Tomas' ın terası
" Bana böylesi bi güzellik yaşattığın için sana çok teşekkür ederim "....
Bu cümle dökülüvermişti ağzımdan, yemeğin ortasında, o masalsı Elhamra Sarayının karşısında...
Gülümseyen gözleriyle baktı yüzüme, en tevazu haliyle sadece, "bişey değil güzelim" dedi.
Şaraplarımızı yudumlarken Tomas'ın Terasında ayaklarımın acısını unutmuş, gün boyunca, bir bahçesinden diğer bahçesine geçerken avlularında kaybolduğum, gülleriyle koklaştığım, çeşmelerinden akan suyla oynaştığım o muhteşem saray şimdi bir ateş böceği misali karşımdaydı.... Giremediğim daha yüzlerce odası, çıkamadığım binlerce merdiveni ve koklamadığım milyonlarca gülü olmasına rağmen, şimdi gecenin karanlığında, bi maket gibi karşımda durması, tarif edemediğim bi his uyandırıyor bende.
Terraza Las Tomasas...
Sevgilimin, binlerce yıllık yaşanmışlıkları, savaşları, barışları, sevişmeleri, binlerce yılın çiçeklerini, sokaklarını, taşlarını, binlerce yılın bahçelerini ayaklarımın altına serdiği yer de, Granada'da...
Granada ise zilleri, şalları ve gülleriyle meşhur o güzelim ülke İspanya'da...
Kiraladığımız arabayı otelimizin garajına koyduk. Bi duşa girip üzerimizden Elhamra'nın terini attık! Giyindik, süslendik (yani süslendim!) ve tekrar çıktık dışarı. Taksimizi beklemeye koyulduk. Taksimizi bekliyoruz çünkü sevgilimin akşam yemeği için yer ayırttığı Terraza Las Tomasas Albayzın'da. Albayzın ise, Unesco'nun korumaya aldığı, içinde Elhamra Sarayının'da bulunduğu eski bi kasaba. Aslında eski bi mahalle... Surlarla çevrili olan kale kısmına Alcazar deniliyor, kalenin etrafında da halkın yerleştiği eski mahalleye Albayzın. Albayzin bu gün hala restore edilmiş veya korunmuş evleri ile o günleri yaşatıyor. Daracık sokaklar etrafına yerleştirilmiş bir çok iç avlulu villa ile dolu bir mahalle.
Aslında amacım Granada'yı anlatmak değil, sadece akşam yemeğini anlatmakdı! Daldırdım gittim işte yine....
Çünkü Endülüs'ü yazmak, anlatmak apayrı bi yazı konusu. Yoksa Gazpacho (benim en sevdiğim çorba) gibi herşey birbirine girer!
Taksi bekliyoduk dedim....
Taksi bekliyoruz çünkü şehrin ortasında bi sınır var! Hiçbir taşıma aracı, otobüs, traleybüs, tren, özel araç vs, Albayzın'a giremiyor. Taksi hariç! Mahallenin dokusunun kaybolmasına, aşınmasına izin verilmiyor. Zaten yollar ve sokaklar o kadar dar ki, taksici bile sokaklardan geçerken yan aynalarını kapatmak zorunda kalıyor evlere değmesin diye. Hani benzinimiz bitse kapıları açıp dışarı çıkamayacağız, o kadar dar yani.
Ve.... Sokaklardan kıvrıla kıvrıla tepeye vardığımızda taksi bu defa birazcık daha genişlemiş olan yolda ama bu defada daracık bi kapısı olan yerde duruyor. İşte diyor, Terraza Las Tomasas!
Yüksek avlu duvarıyla çevrili bu daracık kapının önünde durduğumuzda uğradığım hayal kırıklığı şık, yakışıklı bi görevlinin kapıyı açmasıyla son buluyor. Ruhum daha Elhamra'nın bahçelerinde gezinirken, birden kendimi en az oradakiler kadar yeşil, özenle budanmış, çam ağaçları ve çiçeklerle dolu bi merdivende buluyorum. Merdivenlerden aşağı iniyoruz, garsonun bize gösterdiği yolu takip edip, yemeğin nerde yenileceğini anlamaya çalışıyorum!
Bembeyaz örtüyle kaplı, ferforje sandalyeli, üzerinde 2 şarap kadehinin olduğu masamızın yanına geldiğimde büyülenmiş gibi adete Elhamra'ya bakıyorum.... terasa bakıyorum.... bahçeye bakıyorum...tekrar saraya bakıyorum sonra sevgilime bakıyorum ve açlıktan ölmüş olmama rağmen önce sevgilimi yemek istiyorum!
Ama maalesef o önce Tomas'ın Terasında, büyük bi iştahla, masamıza yemek öncesi getirilen kırma yeşil zeytinlerden ağzına atıyor, ekmeğini zeytinyağına bandırıyor ve şarabını bana bakarak yudumluyor...
Terraza Las Tomasas
Carril de San Agustin, 4
Albayzın-18010 Granada