- Kategori
- İlişkiler
Top yuvarlak... Maç 90 dakika!

Olmayın da zaten... Futbol erkek oyunudur çünkü.
Sakın unutma! Top yuvarlak... Maç 90 dakika! Aynen futbolda olduğu gibi...
Belki futbolla ilgili değilsin. Belki de nefret ediyorsun bu erkek oyunundan... Eyvallah! Ancak, hiç sevmesen de, arada göz atmanı isterim, meşin yuvarlağın bu süprizler oyununa... Zira bu oyun da, aynen yaşadığın hayat gibi...
" Top yuvarlak " deyimi, futbolun her sonuca açıklığını, insanı şaşırtmaya, beklenmedik süprizler yapmaya ne derece meyilli olduğunu anlatır. " Maç 90 dakika! " demek; ilk dakikadan son saniyeye kadar " Savaş! ve Mücadele et! " felsefesini anlatmak için söylenir; futbolun dilini bilenlere... Yaşam da öyle değil mi? İlk saniye, anamızın karnından çıktığımız andır. Son saniyede, üzerimize toprak atılır. Arada kalan zamanın; günahı da sevabı da bizimdir değil mi?
Futbolda da; bazen kazanır, bazen kaybedersin. Arada rakibinle yenişemez, beraberliğe fit olursun. Yaşarken, yenileceğimizi anladığımız an, hiç olmazsa beraberliğe razı olmamız gibi!...
İşte bu yüzden çok sevilir futbol... Aynasıdır, çoğu zaman da aynısıdır hayatın... Kazananı, kaybedeni; ama öyle, ama böyle mücadele eder. Gücünün yettiği kadar, karşısındakine diş geçeirmeye çalışır! İkisine de helal olsun! Bazen sadece mücadele edebilmek için bile; sağlam bir karakterle oturmuş bir kişilik gerekir.
Seyirci... Futbolun olmazsa olmazı olan seyirci; yaşam karşısında da aynı şekilde davrandığında; hayatı yalnızca izlemekle yetindiğinde, tüm yük; savaşçıların sırtına kalır. Oysa ki her savaşta, savaşanlar kadar lojistik desteğe de ihtiyaç var. Hayata gücü yetmese de, en azından boğuşanlara yardım etmeli insan... Çünkü ettiği her yardım, en başta kendi geleceğini aydınlatır.
Futbolda takım kaptanı neyse; yaşamda aile reisi de odur. Her takım, kaptanı kadar usta, kaptanı kadar güçlü, dirayetli olur. Sonra o kaptanlar, lider ruhlu yöneticilere dönüşürler teknik direktör olduklarında... İyi babaların; başarılı işadamları ya da karizmatik siyasi aktörlere dönüşmesi gibi mesela...
Teknik direktörlüğe terfi eden kaptan, yaşadığı değişimi, olumlu olarak yansıtabilmişse kendisinden yardım bekleyenlere; alır başını yürür, ucu bucağı belirsiz, sonsuz zirvelere... Yok, hala sadece takım kaptanı gibi davranıyorsa kahramanımız; giderek sıradanlaşır. Sırtındaki yükü kaldıramaz, sorumluluğunu hakkıyla yerine getiremez. Sessiz, sedasız köşesine çekilmek zorunda kalır sonunda. Hayata son sürat başlayıp, zirveden tepelemesine çakılan loser'lar gibi...
Futbolun da, hayatın da bizden daha güçlü, daha yetkili hakemleri vardır. Her kararları adil olmasa da, sonuçta onların dediği olur. Adalet, aynen yaşamdaki gibidir futbolda da. Arayanı pekçok, bulabileni parmakla sayılacak kadar azdır maalesef!
Ve futbolda da yalnızca kazananlar hatırlanır. Gerçek hayatta, düşenin, kaybedenin dostu olmadığı gibi!...
Öyleyse yaşasın futbol! Yaşasın hayat! Ve yaşasın hayatı hakkıyla yaşaynlar! Acı yanı üzmesin artık hayatın... Dünya, herkesin istediği gibi yaşadığı bir yer olsun. Evet, olmaz; biliyorum ama... Futbolun da yaşamın da kaybedeni kalmasın şu koskoca yeryüzünde... Herkes aynı güneşin ışığıyla aydınlansın.
Herkesin vurduğu gol olsun! Her 90 dakikayı keyifle bitirelim. Evet, evet, hayat bu kadar gerçek üstü değil ama... Hayal etmesi bile güzel... Düşünmesi bile yarınları daha keyifli, daha doyumlu yapacak. Emin ol güzel kardeşim!...
İstersen, düşünmeye başla şimdiden... Sen düşündükçe, her vurduğun gol olacak!
Ve sakın unutma! Top yuvarlak... Maç 90 dakika!
Not 1 : Yazıdaki " loser " kelimesi İngilizce kökenli olup; Türkçe'de " kaybeden " anlamına gelir.
Not 2: Yazıda kullanılan görsel internetten alınmıştır.