Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Toprak...

Toprak...
 

 Toprağın çocuklarıydık biz. 

Ellerimiz, ayaklarımız bedenimiz eskiden toprağa  daha çok değerdi. daha çok dokunurduk... 

 

 

Toprağa dokunduğumuz zamanlar, elimiz yüzümüz toprağa bulandığı zamanlar sanki daha sakindik...

 

 Toprakla daha çok iç içeydik.

 

 Toprak evlerimiz vardı mesela, yollarımız...

Toprak tencerelerimiz... 

 

 

Toprakla sıvanmış, kireç kokulu odalarımız...

Tahta avlu ile çevrelenmiş bahçelerimiz.

 

 

Ve eskiden; köy evlerinde bilir misiniz?

Toprak odaların ahşap raflarına kavunlar sıralanırdı kış boyunca...

Ayvalar, kuru erikler, elmalar toprak zeminli  sedir altına atılır, misafir geldikçe çıkarılırdı.

 

 

Öyle mayhoş kokular saçılırdı odalarda...

 

 

Toprak odalara serilen kilimlerin üzerindeki pamuk şiltelere diz kırıp  bağdaş kurup büyüklerimizin yaptığı sevgili, saygılı sohbetleri dinlerdik.

Daha çok toprak konuşulurdu.Toprağın ne kadar verimli olduğu ve toprağın ne kadar kurak olduğu..

 

 

Toprak evler, sıcacık olurdu.

 

 

Toprak evlerin toprak odaları teneke sobalarla ısıtılırdı misafir için. Duvara gömülü ahşap dolapların içerisinden ikiye katlanmış döşekler yere atılır, tertemiz sabun kokulu yataklar yapılırdı.... Sandıktan misafir için saklanan kenarları dantelli sakız gibi bembeyaz yastık kılıfları, bembeyaz çarşaflara dikilmiş ağır yorganlar çıkartılırdı.

 

 

Yataklar, yorganlar saf pamuktandı.

 

 

Gecenin bi yarısında hissedilen su ihtiyacı için toprak testi ile beraber bakır bir bardak baş uca konur, siyah elektrik düğmesi "çıt "diye döndürülür,allah rahatlık versin" denirdi.

 

 Ahşap oymalı tavanda, sobanın üzerindeki küçücük delikten yükselen alevlerin oynaşmalarına bakarken ve odunların çıtırtılarını dinlerken huzurla uykuya dalınır, sabahları bahçeden gelen horoz sesleri ile uykudan uyanılırdı.

 

 

Ev sahibimiz, bizden önce uyanmış, toprak evinin altındaki hayvan damına inmiş... ineklerini sağmış ve  evin girişinde duvar boyundaki toprak ocağı yakıp sağdığı sütü kaynatmış, yumurtaları haşlamış.. bir kaç gün önceden bahçedeki toprak fırında yaptığı köy ekmeğini bakır bir tepsinin içerisinde dilimlemiş,ve kahvaltı sinisini hazırlamış olurdu...

 

 

Bir tarafta da, büyük geniş salona kurulmuş kuzinenin üzerinde toprak tencereye koyduğu kuru fasulye kaynardı.

 

 

  Ve toprağın kadınları... 

 

Ayakları toprağın sıcaklığını- soğukluğunu alabilen, toprakla haşır neşir doğmuş- büyümüş, toprakla arkadaş olmuş, toprak bir eve gelin gitmiş...

 

 

Toprağı eşelemiş, buğday ekmiş, tütün ekmiş, pamuk ekmiş...

Evinin bahçesi gbi gördüğü tarlasına çiçek dikmiş..asma dikmiş.. nar dikmiş.. dut dikmiş.. armut dikmiş...

 

 

Hem koca bi tarlanın, hem  evinin hem erkeği hem kadını olmuş.Tarlasını sürmüş, biçmiş.

 Rahminde büyütüp doğurduğu çocuğu gibi tutmuş toprağını.

 

 

Toprağın kadınları,toprak kadar bereketli,toprak kadar sıcaktır.

 Toprağı ile uğraşmaktan, susuz bir toprak gibi kurumuş, kırışmıştır yüzü,

Nasırlaşmıştır elleri...

 

 

Oysa biz,

Bizler...

Toprağa ne kadar uzağız...

Ve ne kadar yabancıyız

Bedenimiz toprağa değene dek...

 
 
Toplam blog
: 319
: 1390
Kayıt tarihi
: 29.10.06
 
 

"Ben; hiç yalnız kalmadım... Kalabalık bi ailede yere atılan yataklarda Yan yana, baş başa, el el..