Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '10

 
Kategori
Söyleşi
 

Töre, cinsel terör, kadın...Ve Rıfat Mertoğlu'nun "Günün Röportajı" üzerine...

Töre, cinsel terör, kadın...Ve Rıfat Mertoğlu'nun "Günün Röportajı" üzerine...
 

Tanışıklık tarihimiz o denli uzun olmasa da Rıfat Mertoğlu’nu uzun yıllardır tanıyormuşçasına yakın ve dost bulurum kendime. Son olarak İzmir Kitap Fuarı’nda karşılaşmıştık; ayak üstü de olsa görüşmüş, özlem gidermiştik. Yöneticilik yaptığı okulda uygun zamanda buluşma sözü vererek…

Milliyet Blog’un da üyesi, donanımlı yazarı sevgili dostumla söyleşmek, yazılar, şiirler, romanlar, güncel konular üzerine konuşmak elbette bana mutluluk verir.

Rıfat Mertoğlu’nu Milliyet Blog yazarı ve okuru dostlar mutlaka tanıyorlar. 40 yaşın olgunluğu, eğitimciliği, donanımı, bilgisi, kültürü, yazı ustalığı ile Mertoğlu’nun Ağıtsız Kadınlar (roman 2007), Tille’nin gelini 2009) romanlarını da okuyan, bilgi sahibi olanlar vardır diye düşünüyorum. Özellikle son yayımlanan iki romanı Ağıtsız Kadınlar ve Tille’nin Gelini güncelliğini, geçerliğini yitirmeyen töre cinayetine, gelenekle kadının eşitsiz savaşımına pencere açan iki önemli yapıt.

Mertoğlu Ağıtsız Kadınlar’da İlkel bir geçmişin gölgesi olan, uygarlığın üstüne kara bir leke gibi düşen 'töre cinayeti'ni kurgular yeniden. Bir çığlık gibi işler yüreğimize Hiva’nın sesi. İnsanın içini acıtan, yakan bu çığlık, Ağıtsız Kadınlar'la tüm kadınların, tüm insanlığın sessiz ağlayışı olarak yanı başımızda yankılanır durur. Tille’nin Gelini’nde ise Sera’nın çığlığını duyumsarız. Hatay’dan koparılıp Fırat’ın kenarında bir köye götürülen on üç yaşındaki Sera’nın çığlığı, Fırat’ın içli, uğultulu sesiyle buluşur. Roman, okuru ortaçağ kalıntısı eşkıyaların, kaçakçıların, zikir yapan dervişlerin, indirgenmiş, aşağılanmış kadınların egzotik atmosferine alıp götürür.

Neden Rıfat Mertoğlu’nu andım? Haber Türk Gazetesi’nin dünkü sayısında (3 Mayıs Pazartesi) onunla yapılan kapsamlı bir röportajı okuyunca duygulandım, yazma gereği duydum. Mertoğlu, özellikle Siirt’te yaşanan çarpıcı, sarsıcı, ürpertici cinsel terör, istismar olaylarını, bölgenin özelliklerini bilen bir yazar olarak anlatmış. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bir gerçeği olan töre cinayeti kavramına açıklık getirdiği söyleşisinde “Töre sözcüğünün kökeni İbranice ‘tora’dan gelir.Tora, ‘yazılı olmayan, sözlü yasa’ demektir. Hangi yasa öldürmeyi emreder?” diyor. 

Rıfat Mertoğlu Siirt’te yaşananlara araştırmacı yazarlığının dikkat ve özeniyle yaklaşıyor, güneydoğu’da kırılamayan feodal yapıyı, başlık parası, beşik kertmesi, berdel gibi geçerliğini sürdüren olgulara değiniyor; kadın için şu doğru saptamayı gözler önüne seriyor: “Feodalitede kadın tabudur. Kadın ve erkeğin dostluğu, arkadaşlığı doğru karşılanmaz. Dolayısıyla, kadın ulaşılması güç bir varlıktır. Ama aynı zamanda kadın, toplumsal cinsiyet anlayışından kaynaklanan bir düşünceyle ‘değersiz’ ve ‘aklı kıt’ olarak görülür.” Doğru söze ne denir; şapka çıkartılır ancak. 

Bilgisyararı, bilgisunarı (internet) olumlu, yararlı, bilgilendirici, yardımcı bir araç olarak kullanmak elbette önemli. Ne yazık ki giderek bu büyülü aygıt, içindeki bir canavarı da büyütüyor, yayıyor ortalığa. Şimdi köydeki çocuklar da kolaylıkla sakıncalı sitelere ulaşabiliyor. Mertoğlu da İnternet’in bölgeye girişi ve yaygınlaşmasıyla çocuk istismarının da en çok kullanıldığı araç olduğunu söylüyor. 

Aşiret yapısı, erkeğin egemen olduğu toplumsal anlayış, yetersiz eğitim, bilgisizlik, tutucu ve baskıcı görüntü, şiddet… Türkiye’nin özellikle güneydoğu ve doğu bölgesine özgü bir yapılanmayla koşut gelişiyor. Bunun aşılması, değişime uğraması bir çırpıda gerçekleştirilecek durum değil elbette.Gene de ivedi, tutarlı, akılcı, inançlı, tanısı doğru konmuş bir yaklaşımla çözüme varıcı girişimler, yapılanmalar oluşturulabilir, adımlar atılabilir. Mertoğlu töre cinayetini namus cinayeti olarak ele alıyor. Almanya’da, Rusya’da, Fransa’da adına aşk cinayeti, arzu cinayeti denilen öldürme olaylarının yaşandığını; ancak Urfa’da, Mardin’de olunca töre cinayeti deyip kestirilip atıldığını söylüyor ve namus cinayetlerini etnik bir kökene dayandırmanın da yanlış olacağını savunuyor. “Bir araştırmaya göre kadınların en çok öldürüldüğü yer Moskova’dır. Töre cinayetleri, toprak anlaşmazlığı ve miras paylaşımlarında yaşanan ölümlerin yıllarca öcünün alınması nedeniyle süregelen kan davaları… Bunlar töre cinayeti diyebiliriz. Çünkü bunlar artık zamanla gelenek halini alıyor.”  

Rıfat Mertoğlu salt bir şair, romancı değil; aynı zamanda 10 yıldan bu yana Güneydoğu’da cinsel şiddet olaylarını da araştırıyor. Birleşmiş Milletler’in “Kadınların ve kız çocuklarının insan haklarının korunması ve geliştirilmesi” projesinde de görev yapmış bir arkadaşımız. Onu ilgiyle izliyorum, izlemeyi de sürdüreceğim. Umuyorum bundan sonra çıkacak yapıtlarında da bu konulara gerçekçi biçimde yaklaşacak, çözümler üretecek, deneyimlerini aktaracak. Yeter ki birileri de bunları okusun, bilgilensin, yararlansın, Mertoğlu’nun deneyimlerinden, birikimlerinden yararlansın. 

Rıfat Mertoğlu’nun bu anlamlı, önemli, gerçeklere değinen söyleşisini bulup okumanızı öneririm. Kutluyorum yazıların, romanların için seni sevgili Rıfat Mertoğlu. 

 
Toplam blog
: 178
: 1483
Kayıt tarihi
: 01.06.08
 
 

1946 yılında Gaziantep’in Oğuzeli ilçesinde doğdum. İlkokulu aynı ilçede, ortaokulu Ceyhan’da, li..