- Kategori
- Futbol
Tribünlere oynamaya devam

Yönetimlerin en sevdiği ve en sık başvurduğu yöntemdir, başarısızlıklarını tribünlere yeni bir hedef göstererek saklamak. Bu nedenle de sıklıkla kelleler atılır tribünlerin önüne. Bu kelleler de genelde hocalar, sonra da birkaç futbolcu olur. Beşiktaş Yönetimi’de sık sık bu dümene başvuruyordu, Ertuğrul Sağlam gibi bir adamı da bu yüzden gönderip alelacele takımın başına Denizli’yi getirdiler. Sonra sık sık tribünlere Federasyonları ve hakemleri hedef gösterdiler. Son dönemlerde de Galatasaray çeşitli yönetsel acizlikler içinde kararlar alıyorlar. Sn.Polat büyük gürültüyle Özhan Canaydın’dan bayrağı almıştı. Başkan, taraftar tarafından da sevilen birisi yıllardır. Sevilmesinde en büyük etken dönem dönem tribün lügatına giren açıklamalar da bulunması. Tribüne oynamanın ne kadar çok puan getirdiğini “Saat kaç” esprisi! ile de göstermişti yakın dönemde. Polat Canaydın’dan bayrağı aldığından bu yana Teknik Direktör konusunu hâlen çözemedi ve gittikçe de batırıyor. Önce Kalli’yi getirdiler, kimse birşey anlamadı sonra bir şekilde yine kimsenin anlamadığı sebeplerle “Kalli birden çekti gitti” takım Cevat Hoca’ya emanet edildi. Fenerbahçe’nin katkılarıyla mucizevi bir şampiyonluk gelince, yönetim’in gözüne perde indi ve nasılsa biz bu işi “hocasızda” yaptık, gerekirse gene yaparız denilerek yönetimin çok fazla başını ağrıtmayacak ve gerekirse ensesine vur, lokmayı ağzından al bir hoca bulundu. Skibbe... Skibbe hocaydı hoca olmasına ama sanki teknik direktör de Adnan Sezgin’di. Zaten takımı da o şampiyon yapmamışmıydı hocasız... !!!
Hocasız şampiyon olunduysa hocayla ve bu sükseli transferlerle ki, son yılların en pahalı kadrosuydu bu kadro, şampiyonlar liginde bile başarı gelecekti. Fakat Şampiyonlar ligi kâbus gibi Bükreş macerasıyla sona erdi. Yönetim ilk kurbanlarını bulmuştu sonra. Skibbe’nin yardımcıları Davala ve Boekamp gönderildi. Skibbe birşey anlamamıştı ama ne hikmetse takımda kalmaya devam etti ve sesini çıkarmadı. (Sahi Davala da aynı Bülent gibi bu camianın çocuğu diye getirilmemişmiydi) Tribünler’in gözü de “Kadıköy’de Final” afyonuyla sıkıca bağlandı. Uefa’da final köprüden karşıya geçmek kadar kolaydı işte.. Yönetim’in hataları birkez daha halının altına sessizce süpürülmüştü. Şampiyonlar ligi unutuldu, nasılsa Uefa Kadıköy'deydi...
Sonra işler değişmeye başladı, önce Fortis gitti sonra ligde de puan farkı açılırken tribünlerin sesi tam çıkacakken bu sefer de “hakemler ve federasyon” isimleri atıldı tribünlerin önüne...
Futbolcularda inanmışlardı sorun zaten “fenerasyondaydı”... !!! 3 gün önce "arkalarındayız" bildirgelerine atılan imzalar çoktan unutulmuştu...
Uefa finalist adayı önce Antalya’ya sonra da ligin sonuncusu Kocaelispor’a 5'lik olunca tribünlere bir kurban daha vermek gerektiğini bilen Yönetim geceyarısı acilen “Skibbe’nin kellesini” vermeyi düşündü ama o kellenin yetmeyeceğini bilince, yerine tribünleri en iyi susuturacak ismi yine tribünlerin sevgilisi olmuş kişilerden seçmeyi tercih etti. Bu nedenle önce Hagi’ye gittiler, olmayınca da “cesuryürek” Bülent’i getirdiler. Şimdi Bülent götürecekti “kelle koltukta” Galatasaray’ı. Üstelik olası bir Bordeaux faciası’nın hesabı da onun zarar hanesine yazılacaktı. Yine yırtmışlardı işte...
Galatasaray yönetimi başarılıdır. İki Adnan’ın elinde devamlı tribünlere gösterecekleri farklı hedefler oluyor... Kaptan Bülent Galatasaraylıların cesuryüreğidir kabul ama bu Bülent değilmidir, kapıdan bacadan zorla gönderilen ve bir Jübile yapmasına bile izin verilmeyen??? Yoksa Bülent’in bu kulüpten içeri girebilmesi için Kral’ın gitmesi mi gerekiyordu?
Bülent seçimi günü kurtarabilir ama geleceği asla. Örnekleri daha yakın zamanda Beşiktaş’ta (Ertuğrul, Rıza) ve Fenerbahçe’de (Rıdvan, Oğuz) denenmiş ve tutmamıştır. Üstelik Bülent’in teknik direktör karıyer’i henüz ne kadardır? Galatasaray yurtdışından böyle bir transfer yapsaydı kızılca kıyamet kopmayacakmıydı? İyi futbolcu olmak başka, iyi teknik direktör olmak başka. Türkiye’de sıklıkla bu düşünce hâkim. Gönül bağı kurduğumuz futbolcunun takımın başına geçince hemen başarılı olacağı düşüncesi sağlıklı bir düşünce değildir.
Bülent’in sözleşmesini tamamlayacağına inanıyormusunuz gerçekten?