Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '13

 
Kategori
Anılar
 

TRT, 28 Şubat, Çırakman ve Arif Dede

TRT, 28 Şubat, Çırakman ve Arif Dede
 

Çırakman Defnedilirken


28 Şubat 2013 Perşembe günü aramızdan ayrılan Çırakman'ın 1 Mart 2013 Cuma günü vasiyeti üzerine Arif Dede türbesi yanına defnedilmesinde Halk Ozanları Kültür Derneği olarak yoğun bir katılımla cenazede bulunduk. Bu sürece bağlı olarak gelişmeleri de kapsayan günlük notlarımdan oluşan yazımı paylaşmak istiyorum.

Bir zamanlar TRT denen kurum halk kültürünü derleyip araştırıp halka sunuyordu. Özellikle türkülerimizi, halk anlatılarımızı, halk ozanlarımızı ve seslerini halka ulaştırıyor, evlerinde konuk gibi oluyordu. İşte zamanlarda radyoda sıkça duyduğumuz bir türkü vardı:

“Bugün bize hoş geldiniz erenler”

Aslında bir deyiş bu…

Hüseyin Çırakman’ın Hacıbektaş’ta orada bulunanlara hitap ettiği bir deyiş...

Yıllarca TRT’den Anadolu’ya ve dünyaya yayılan bir deyiş…

Arzu ederdiniz bir yol görmeye

Bugün bize hoş geldiniz erenler

Muhabbet bağından güller dermeye

Bugün bize hoş geldiniz erenler

 

Tarihler boyunca bir milletiz biz

İlimce dünyayı vermiş idik hız

Büyük bir babanın torunlarıyız

Bugün bize hoş geldiniz erenler

 

İyi insan olmak her şeyin başı

Kardeş biliyoruz her vatandaşı

Anmak için bugün Hacı Bektaş’ı

Bugün bize hoş geldiniz erenler

 

Hisse alın Çırakman’ın sözünden

Zerre kaçmaz ariflerin gözünden

Kemal Atatürk’ün aydın izinden

Bugün bize hoş geldiniz erenler

“İyi insan olmak her şeyin başı/Kardeş biliyoruz her vatandaşı” dizeleriyle başlayan dörtlük belki okunmuyordu ama aslında bütün anlam buraya yüklenmişti.

Şimdi mi?

Şimdi çok şey değişti. Başta politikalar ve teknoloji… Özel radyo ve televizyonlara izin verildi, teknoloji hızla gelişiyor. Bu gelişmelere paralel olarak yoz kent kültürü halk kültürünü törpüledi. Radyo ve televizyon dinleme ve izleme alışkanlıkları da değişti. Buna bağlı olarak daha dün radyo ve televizyon için “gâvur icadı” söylemini kullanan ve bunları günah, ayıp kavramlarıyla nitelendiren gruplar bugün radyo ve televizyonları en iyi biçimde kullanarak geleneksel halk kültürü yerine başka kültürlerin hâkim olması için çaba gösteriyorlar. Bu alanda var olan iktidarın politikasına paralel olarak çığ gibi büyüyen yapılanmalar var. Yaşamın dinden ibaret olduğunu kabul eden kitleye dayanarak siyaset ve ticaret yapanlar dinin sırtına basarak yükseliyorlar. İnanan inanmayan, Kürt Türk, Alevi Sünni, laik anti laik gibi söylemleri kullanarak tutucu kesimin de desteğiyle ayrıştırma politikasında da başarılı oldular. Bununla birlikte “benim gibi yaşa” dayatmasıyla halk kitleleri arsında derin yeşil çizgiler çizerek; her ne kadar bölücü kavramını belirli kesimler için kullansalar da asıl bölücülüğü yapmaktalar. 

28 Şubat ve…

Bütün bunlar sürerken 28 Şubat süreci ortaya çıktı. Bugün hala birileri “28 Şubat”, “28 Şubat Darbesi”, “28 Şubat Darbecileri” söylemleriyle politikalarını canlı tutmaya çalışıyorlar. Her iki süreci de onaylamadığımı belirterek 12 Eylülde neler yapıldığını anımsatmak istiyorum:

* 650 bin kişi gözaltına alındı.

* 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

* Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.

* 7 bin kişi için idam cezası istendi.

* 517 kişiye idam cezası verildi.

* Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı).

* İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.

* 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.

* 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.

* 388 bin kişiye pasaport verilmedi.

* Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

* 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

* 14 kişi açlık grevinde öldü.

* 16 kişi “kaçarken” vuruldu.

* 95 kişi “çatışmada” öldü.

* 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi.

* 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi.

* 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı.

* 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

* 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti.

* 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

* 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi.

* 937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı.

* 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

* 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.

* 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.

* Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

* 31 gazeteci cezaevine girdi.

* 300 gazeteci saldırıya uğradı.

* 3 gazeteci silahla öldürüldü.

* Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

* 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

* 39 ton gazete ve dergi imha edildi. (İnternet kaynaklarından alındı)

Bir de soru sormak istiyorum; hep merak etmişimdir, acaba bu 28 Şubatta kaç kişini bir yerlerine cop soktular dersiniz?

Kenan Şahbudak’tan gelen ileti

İşte böyle, bugün 28 Şubat 2013, Perşembe… Kenan Şahbudak’tan gelen iletide şunlar yazılıydı.

Başımız sağ olsun...

Ozan-Der Kurucusu ve ilk Başkanı Halk Ozanı Hüseyin ÇIRAKMAN bugün (28.02.2013) hakka yürümüştür.

Ozanların ve ailesinin başı sağ olsun.

(Defin yeri ve tarihi bildirilecektir.)

 İsmail Aydoğmuş arkadaşımızın notu

İsmail Aydoğmuş arkadaşımızın Çırakman’ın ölümü üzerine yazdığı yazının girişini de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Cumhuriyetimizin yetiştirdiği önemli ozanlardan Hüseyin Çırakman Üstadımız tedavi gördüğü Ankara Güven Hastanesinde hakka yürüdü.

Onu geçen sene evinde ziyaret etmiştik. Ankara Mamak'ta bir gecekondu semtinde sobalı bir konduda kalıyordu. Sağlığı ileri derecede bozuktu. Evinin müze yapılmasını, içinde de kendisinin yaşamasını istiyordu. Sağlığında görmemezlikten gelinen ozanlarımız; öldükten sonra görecekseniz ne kadar kişi tarafından sahiplenilecek.

Anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Seni unutmayacağız Hüseyin Amca...

Günlük notlarıma devam…

28 Şubat 2013…

Diş hastanesinde sıra almıştım, Dikmen Caddesinde minibüse bindiğimde Mustafa Kılıç’ı aradım ve durumu haber verdim, evine gidelim düşüncesiyle sözleştik. Zeki Yıldırım ile de Ozanlar Derneğinde görüşeceğiz ve kendisi hakkında hazırladığım çalışmayı matbaaya vereceğiz.

Kızılay’dan Dikimevi’ne, oradan 75. Yıl Diş Hastanesine gittim. Hastanede iken Fatma Oktay aradı, İbrahim Önen’in kırkı varmış Malatyalılar Derneğinde, saat 16.00’da orada olacakmış. Çırakman’ı söyleyince, “keşke ben de evine gitseydim” dedi. Kızılay’da görüşüp ona göre hareket edeceğiz.

İsmail Görer, Burhaniye’den aradı, Çırakman’ı duymuş, başkana başsağlığımı bildir, gelemeyeceğim dedi. Kızılay’a indiğimde yeniş bir ileti geldi:

Çırakman’ı Sungurlu’da uğurlamak için yarın saat 10.00’da Kurtuluş Parkından Ozan-Der otobüsü kalkacaktır. Katılacak olanlar isim yazdırsınlar. Kenan Şahbudak

Mustafa Kılıç’ı yeniden aradım, hazırlanmış Hüsnü İyidoğan ile gidiyorlarmış, gelemeyeceğiz dedim. Fatma Oktay Kızılay’a geldi, birlikte oturup yemek yedik ve Malatyalılar Derneğinde İbrahim Önen’in kırkına gittik. Medine Önen’in kızıymış yanımda oturan, “Annem de burada” dedi. Medine Önen ile bir süre sohbet ettik Malatya hakkında...

1 Mart 2013…

Kızılay’a gittim otobüsle, inip taksiye bindim ve şoför sola dönüşlerin kaldırılmasıyla çok sıkıntı yaşadıklarını anlattı oraya varıncaya değin. Sungurlu’nun İmirler köyündenmiş. “Biz de Sungurlu’ya gidiyoruz, halk ozanı Hüseyin Çırakmanın cenazesiyle” dedim.

Vedat Dalokay Salonu önünde Yenimahalle Belediyesinin aracına bindim. İsmail Nar, Kanber Nar, İsmail İpek, Ali Cevat yürekli, Mehmet Ali Eröksüz, Hüsnü İyidoğan, Hüseyin Soğuk, Süleyman Özkan…

Çorum-Sungurlu arasında bir yerde durduk, Arif Dede türbesi imiş küçük tepenin üzerindeki. Çevresindeki mezarlıkta mezar yeri hazırlanmıştı. Akpınar köyü topraklarındaymış. Yukarıda görünen köy de Aydoğan…

Çırakman’ın burada toprağa verilmesi vasiyeti olduğu söylendi.

Cenazeyi Cemal Şahin kaldırdı.

Burada türbesi olan Arif Dede kimdi? Türbeye çıkış yerinde levha üzerinde kim olduğu yazılıydı.

Seyyid Sabur Evladı Arif Dede

Şeceresi On İki İmamlardan dördüncü İmam Zeynel Abidin’e dayanır. Horasan’dan Anadolu’ya sökün edip gelen Seyyid Sabur Baba evlatlarındandır. Osmanlı arşivlerinde Şeyh Sabur veya Seyyid Sabur adı ile anılmaktadır.  Arif Dede’nin mürşidi olduğu Sabur Ocağı günümüzde Sabıroğlu Ocağı diye anılmaktadır. Ocak, aynı zamanda saydı (felç) ocağıdır.

Arif Dede 1312 yılında Sungurlu’nun Mihmandı (Meymandı) köyünde doğmuştur. Babası Saburuğlu Mustafa Ağa, annesi Elif anadır.

Yaşamının her dönemi acı ile yoğrulurken sabır ve şükrü hiç eksik etmeyen, güzel ahlaklı, az konuşan az yiyen, yetmiş iki milleti ocağında sevgi iel barındıran; vefatından sonra dahi türbesinin eteğinde Kuzey ile Güney’in, Doğu ile Batı’nın insanına aynı kazanda lokma yediren o.

Arif Dede 05.02.1969 tarihinde Hakk’a yürüyüşünü ardından babadan oğula geçen “ocaklık” inancı gereği tek evladı Haydar Ağa’dan soyu devam etmektedir. Ne mutlu ki onlara seyyiddiler, ne mutlu onlara Arif Dede’ye tabidirler.

Ankara’ya Dönüş

Arif Dede Türbesi, Ankara - Samsun yolu kenarında, Sungurlu ilçesine 18 km. uzaklıktaki bir tepe üzerinde konuşlandırılmış olup Arif Dedenin yaşamış olduğu Mihmandı (Meymandı) köyünün de hemen karşısında bulunmaktadır. Türbenin bulunduğu yığmanın önünde cenaze kaldırma yeri, çeşmeler bulunmakta,  yanında başka daha büyük bir yığma bulunmaktadır. Bu yığmanın dibinde dört adet kurban kesim, pişirim ev yemek yeri ile dernek binası bulunmaktadır.

Türbe ve mezarlık ile diğer bölümlerin biraz daha düzene konulması ve temizliğine özen gösterilmesi gerektiği görülüyor.

Saat 13.00 sıralarında yemek yenildi ve bir süre sonra yola çıkıldı. Saat 13.50 sıralarında Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu Başkanı Derviş Günday ve arkadaşlarınca yaptırılmış olan dinlenme tesisinde çay içtik, on dakika kadar dinlenip yeniden yola çıktık. Ankara’ya girdiğimizde bağlama yapımcısı Mustafa Kılıç aradı. Dün Çırakman’ın evinde Ahmet Mortaş ile tanışmış ve çekimi yapılacak olan bağlama yapımcılığı projesi hakkında konuşmuşlar. “Dutun kesilmesinden başlayacakmış, 35 dakikaymış, biz kendimiz çekelim” diyor. Arabadan inip Sıhhiye’ye doğru ilerlediğimde 15.30 sıralarıydı, Mustafa yine aradı. Çekimin adının “Bağlama Ailesi Yapımı” olmasını istiyor.

Matbaaya gittim, Vayloğ Dede kitabım yeni biçimiyle basılmıştı. Çelebi Öztürk, “Anadolu Basın Birliği” adlı bir oluşumdan söz etmişti, “sizi de yazıyorum” dedi. Kitabı alıp eve döndüm. Akşam anasına küfredeni baş tacı yapan, ümmet çizgisinde odaklanmış, ne yazık ki yurttaş olamamış bir halk ile Çırakman’ın “Atatürk’ün aydın izinden hoş geldiniz” diye hitap ettiği halkı düşündüm bir süre…

SON SÖZ

Çırakman’ın Cem Dergisinin Mart 1999 sayısında kendisi ile yapılan söyleşideki eleştirileri halen geçerli:

“Yozlaşmış, kokuşmuş, çürümüş bir topluma doğru sürükleniyoruz. Soytarılar sanatçı oldu, televizyonlar onlara tahsis edildi. Anadolu’nun zenginlikleri hiç edildi. Kültürümüz, sanatımız hakir görüldü. Dansözlere olan ilgi gerçek sanatçılara, edebiyatçılara gösterilmedi, gösterilmiyor. Bu ülkenin kültürünü yaratan sanatçıların, yazarların, ozanların sesi kesildi, kesilmek isteniyor. Kimse bize sahip çıkmıyor.”

1999 yılındaki konular tazeliğini koruyor; Çırakman’ın deyimiyle “halk ozanlarına kimse bakmıyor…” 2011 yılında kendisiyle yaptığım iki söyleşide de aynı konuları görüyoruz…

 
Toplam blog
: 24
: 1066
Kayıt tarihi
: 27.01.10
 
 

1953 yılında Hekimhan-Ballıkaya (Mezirme) köyünde doğdu. İlkokulu orada okudu. Akçadağ İlköğretme..