Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Türban sorunu Türkiye'nin kimyasını bozuyor

Türban sorunu Türkiye'nin kimyasını bozuyor
 

Başbakan, İspanya'da “Başörtüsü takanlar onun inanç gereği olduğunu, siyasi simge olmadığını ifade ediyorlar. Ama bana göre siyasi simge olsa yasaklanması gerekir mi? Biz her siyasi simgeyi yasaklıyor muyuz? Bu yasağı kaldıracağız. ” demiş. Söz bu. Bu sözde başörtüsünün inanç gereği yanının vurgulandığı açık, ama “Siyasi simge olsa bile...” denerek, yasağın ne kadar anlamsız olduğu ifade edilmiş oluyor.

Kıyamet yine koptu.

Başörtüsü-türban deyince Türkiye’nin kimyası bozuluyor adeta.

Aydınlar, kamu kurumları, partiler, askerler, siviller 70 milyon ve bütün özel-kamu kurumların kimyası alt üst oluyor. Her şeyi unutup 70 milyon insan gece gündüz, işte evde bunu konuşuyor.

Bu durum Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve milleti için son derece vahim bir durumdur. Devleti ve milleti bu biçimde birbiriyle tartıştıran, ayrıştıran her kişiyi içine alan bir başka sorun yoktur.

Bu anlamda “Başörtüsü Sorunu” Türkiye’nin 20 yıldır baş edemediği en büyük ve en tehlikeli “fitne”dir.

“Başörtüsü” denildiğinde devletin Anayasal kurumları birbirine girmektedir, bütün toplum ırk, din, yaş, eğitim dinlemeden hemen taraf olup bu sorun üzerinden tartışmaya başlamaktadır.

Örneğin PKK sorunu karşısında devletin bütün kurumları büyük bir anlaşma içindedir, toplum büyük bir birliktelik sergilemekte sadece küçük bir kesim insan PKK’dan yana olmaktadır.

Ama başörtüsü sorunu böyle bir konsensüsü sağlamadığı gibi kamu kurumları ve her bir insan birbiriyle anlaşmazlık içine düşmektedir.

Bu itibarla mutlaka çözümlenmeli ve gündemden çıkmalıdır.

Başbakan İspanya’da “Başörtüsü” dedi diye gene Türkiye birbirine girdi..

Oysa şu anda Türkiye sınır ötesi operasyonlar yapıyor, ABD’deki ekonomik kriz piyasamızı vurmuş durumda, borsamız tepetaklak gidiyor, piyasa durma noktasına gelmiş, kredi kartları ve kredi borçları, cari açık, ülkenin iç dış borcu Türkiye cumhuriyetinin en yüksek oranlarına gelmiş ama hepsini unuttuk..

Ülkenin yaşamsal sorunlarıyla ilgili sesi çıkmayan CHP-MHP-DSP “başörtüsü”nü duyunca birden ortaya atladılar bağırıp çağırıp çözüm öneriliri bile söylemeye başladılar.

Adalet-Hukuk Reformu, Anayasa değişikliği, Adliyelerin fiziki-personel durumu konularında sessiz kalan veya cılız sesler çıkaran Yargıtay, Danıştay birden uyarı atışlarına başladı.

CHP “Siyasi simge olsa bile..” lafına balıklama daldı ve “Biz demiştik gördünüz mü başörtüsü siyasi simge olduğunu o da itifraf etti” diyerek sevinçten naralar attı.

Aydınlarımız, basınımız, Yargıtay, Danıştay ayağa kalktı ve “Sakın ha” diyerek uyarılarda bulundu.

En ilginç yorum ise 12 Eylül Askeri darbesi Komutanı Eski Cumhurbaşkanımız Kenan Evren’den geldi “Saçı göstermek haram olsaydı Allah kadını saçsız yaratırdı!” dedi.

Türban yasağını savunanlar, başörtüsünün İslam dininin emri olmadığını türban takanların Türkiye Cumhuriyetini yıkmak isteyen bir siyasi görüşün simgesi, üniforması olarak taktıklarını iddia ederek bunun yasaklanması gerektiğini söylüyorlar.

Başörtüsüne “siyasi simge” damgası vurduktan sonra oradan sanki çok haklı bir “yasak gerekçesi” çıkarmış zannetmek trajik bir yanılgıdır.

Saf beyinler bu gerekçe ile uyuşturuluyor. Hiçbir sorgulama yapılmıyor.

Oysa “simge” işaret demekse ve “siyasi işaret” bir insanın eğitim almasını, kamu görevi yapmasını engelleyecekse, o zaman neredeyse hiç kimse eğitim alamaz, kamu görevinden yararlanamaz, kamu görevi yapamaz.

Baştaki soruyu yeniden düşünelim:

Başbakan çok net olarak siyasi bir kişilik. Ama Başbakan. Bir kamu görevi yapıyor. Demokrasilerde bu böyle. Bir siyasi görüşten yola çıkarsınız, kendinizi topluma anlatırsınız ve hizmete talip olursunuz, toplum sizi, siyasi görüşünüzü bilerek görevlendirir, siz de siyasi görüşleriniz şu veya bu olmasına rağmen, gider her siyasi görüşten insana hizmet edersiniz. Hizmet ederken, “Şu mahalle benim siyasi görüşüme karşı” diye düşünmezsiniz.

Üniversite öğretim üyelerinin bir siyasi duruşu yok mu? Bunu öğrenciler bilmiyor mu? Öğretim üyeleri simgeye falan ihtiyaç duymadan siyasi görüşlerini açıklamıyor mu? Öğretim üyeleri ile farklı görüşteki öğrencilerin durumu ne olacak? Öğretim üyesi illa başörtüsü taktığında mı siyasi duruşu belli olmuş olacak?

Sanki “başı açık olan tarafsız olur” gibi bir ön-fikirden hareket ediliyor.

Erkeklerin başörtüsü yok. Kamu görevlisi erkeklerin bir siyasi görüşü olmuyor mu?

Herkesin bir siyasi görüşü var. İnsanlar sandığa gidip oy kullanıyor.

Sorun, bu siyasi görüşü, kamu hizmetinde devreye sokup sokmayacağı noktasında odaklaşıyor.

“Siyasi simge” yasağını sadece başörtülüye uygulamak düpedüz insafsızlıktır.

Yasakçılar ısrarla “başörtüsü-türban” ayırımı yapıyorlar.

Sözde yasak “başörtüsü”ne değil “türban”adır…

“Biz başörtüsüne karşı değiliz, benim anam da başörtülü, ben türbana karşıyım. Yasak olan da türban. Çünkü türban siyasal İslam'ın simgesi” deniyor.

Madem öyle “Genç kızlar annelerinin başörtüsü ile okula gelseler içeri girebilecekler mi?” diye sorulduğunda onlar her defasında “I-ıh” dediler, kapıları kapatmaya devam ettiler.

Aslında yasak türbana mürbana değil, “Başörtülü öğrenci”yedir. Başörtüsü – türban ayrımı sadece bahaneydi ve bunu bile bile “başörtüsü – türban” ayrımı diye bir hikayeyi hala sürdürüyorlar. Kaldı ki “türban” da “başörtüsü biraz köylü kokuyor, modern olsun” gerekçesine bağlı bir kendi üretimleriydi.

Diyorlar ki “Başörtüsü serbest bırakılırsa, o zaman üniversiteye çarşaflılar ve sarıklılar da girer, o zaman türbanlılar baskı yapar ve başı açıklar üniversiteye giremez hale gelir... Öyleyse yasak sürsün!”

Yarın şu olacak vehmine dayanarak insanların özgürlük alanını yok etmek, eğitim gibi meşru bir hakkını ortadan kaldırma hangi hukuk mantığına sığar?

Sanki Türkiye'de genç kızlar akın halinde çarşaf giymeye yönelmişler, sanki üniversite çağındaki erkekler akın halinde cüppe giymeye, sarık takmaya koşmuşlar ve siz, bunu önlemeye çalışıyorsunuz. Var mı böyle bir gerçek? Bu tür giysilerin tercih edildiği Çarşamba'nın nüfusu Türkiye nüfusunun kaç binde biri? Bunların kaç binde biri, üniversiteye gidiyor, kaç binde biri çarşafla üniversiteye gidecek?

Bu, önce yasağı getir, sonra gerekçe üret mantığının tipik örneği ve ne yazık ki hukuk mantığı olarak bir çarpıklığın göstergesi...

Bugüne kadar Türkiye'de “başörtülü öğrencilerin başı açıklara yaptığı bir baskı”ya rastlanmış mı? Var mı bunun örneği? Belki de Türkiye'de farklı hayat tarzları arasındaki en belirgin uyum, başı örtülü ve açık olanların ilişkisindedir.

Birileri asayişi bozacak diye, bir özgürlüğü tüm insanlardan almak hukuk devleti ilkesi ile bağdaşır mı? Burada yapılması gereken suçluyu bulup cezalandırmak değil mi? Şayet başörtüsü için veya başka dini sebeplerle herhangi bir baskı olursa, başka tüm baskılar karşısında olduğu gibi, polis harekete geçecek, yargı devreye girecek ve baskıyı yapan etkisiz hale getirilecek.

Bu gerekçelerle başörtüsü yasağını savunanlar Amerika'nın 11 Eylül'den sonra geliştirdiği ve “tehdit algılaması” ile bir çok ülkeyi kana buladığı “Preemptive strike - Önleyici vuruş” teorisiyle tıpatıp örtüştüğünün farkında mıdır? Amerika bunu dışarda yapıyor, bizimkiler içerde, kendi halkına karşı...

Hem insafsızlıktır bu hem de ayıptır..

Oysa Anayasamız çok açık hükümler içeriyor:

“MADDE 10. – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

MADDE 42. – Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.”

Herkes devlet kurumlarından “eşit” muamele görecekse ve hiç kimsenin “eğitim hakkı” engellenemezse Türkiye Cumhuriyeti kamu hizmeti vermekle yükümlü olduğu insanlar arasında niçin başörtülü ayırımı yapsın ve neden başında örtü var diye eğitim hakkını ortadan kaldırsın?

Üstelik devletimizin derin tarafı dahil her kesim milletimizi 70 milyona bölmesi, kurumları milletle ve diğer kurumlarla çatıştırması sebebiyle karşı karşıya olduğumuz bu gerçek bir “fitne” haline dönüşen sorunu mutlaka çözmek gerektiğini görmelidir.

 
Toplam blog
: 178
: 1496
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Balıkesir doğumlu.1990 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. Balıkesirspor Kulüp Yöneticili..