Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '10

 
Kategori
Öykü
 

Turhal şeker fabrikası

Kasabanın erik ağaçları çiçek verdi mi görmeyin çocukları Her biri yerinde duramayan tay olur, çığlıkları sarar her yanı. Akşam ezanı okununca evde olmaları gerektiği kazınmıştır kafalarına. Müezzin “Allahu ekber!”dediğinde asılır yüzler, düşer omuzlar; yakan topların, çelik çomakların bitişinin ilk işaretidir ezan sesi.

Necmi de, bu oyunların vazgeçilmez elamanıdır tabii ki, çünkü o da oyuna doymaz bir çocuktur. Öyle hızlı top koşturur ki her maç öncesi onu takımlarına kapabilmek için büyük tartışmalar olur. Necmi’nin olduğu takımın şampiyon olması muhakkaktır. Necmi’yi ikna etmek zamanla zorlamaya başlar kasabanın haylazlarını.”Bizim takıma girersen, öğle yemeğinde bize götürürüm.”der zahirecinin oğlu Bilal. Bu hiç küçümsenecek bir teklif değildir Necmi için. Bir defasında gittiğinde “ne sucuklar pastırmalar ikram etmişlerdi de tadı damağımda kalmıştı” diye geçirir içinden Necmi.”Bizim takımda oynarsan, bütün resim ödevlerini ben yaparım”der Bakkalın oğlu Halim, Necmi hiç sevmez resim yapmayı. Aslında belki severdi de olsaydı pastel suluboyaları… Abisinden kalma kuru boyalarla resimler pek de güzel olmaz, dağlar istediği kadar yeşil, dağın arasından akan nehir ise mavi değildir çünkü. Daha ne teklifler gelir Necmi’ye, ama o yine dayanamayıp sucukları pastırmaları yani Zahirecinin oğlu Bilal’i seçmekten alıkoyamaz kendini. Aslında Bilal’i pek sevmez. Biraz kibirli öteki çocuklara tepeden bakan biridir, biraz da tombul ve hantaldır Necmi’ye göre, yani besili. Necmi ve kasabanın çocukları her okul dönüşünde okulun yan tarafındaki büyük arsada hiç aksatmadan yaparlar maçlarını. Necmi hangi takımdaysa galip takım o olur daima.

Her sabah saat sekizde okul bahçesini doldurur çocuklar. Sınıflar çok kalabalık değildir. Her şubeden bir tane vardır. Necmi okulun yedinci sınıf öğrencilerindendir. Okulun öğretmenlerinin sayısı da ona göredir. Resim derslerine Türkçe öğretmenleri, beden eğitim dersine tarih öğretmenleri girer. Derslerin boş geçmemesidir maksat. Bayrak töreni için sıraya giren öğrenciler bir düdük sesiyle irkilir. Bu da kim? diyen bakışlarla bakarlar birbirlerine. Mavi çizgili kırmızı eşofmanlı, orta boylarda gür bıyıklı bir adam düdüğüyle çocukları sıraya sokmaya çalışır. Herhalde yeni bir öğretmendir diye düşünürler. Düşüncelerinde hiç yanılmadıklarını ikinci ders başladığında anlarlar. Çünkü bu saat beden eğitimi dersidir bayrak töreninde düdüğüyle komutlar veren öğretmenin yeni beden eğitimi öğretmenleri olduklarını öğrendiklerinde şaşkınlıkları artmıştır iyice. Beden eğitimi öğretmeni… Türkçe, matematik, fen bilgisi öğretmeni olsa neyse! ”Beden Eğitimi Öğretmeni”. Bu dersin de öğretmeni olduğunu, hele bahçede beş tur attırdıktan sonra pek de yaman bir öğretmen olduğunu anlamakta hiç gecikmezler. Daha üçüncü turun başında kıpkırmızı yüzleriyle burnundan soluyanlar mı ararsın, dalağını tutanlar mı… Bu dersin usulü olduğunu, ısınma hareketlerine geçilmeden önce şart olduğunu anlattığında öğretmenleri şaşkınlıkları daha da artar. Daha önce bu ders saatinde oğlanlar maç yapar, kızlar da onlara türlü tezahüratlar yaparak dersler sürer giderdi. Bütün bu şaşkınlık, yorgunluktan sonra geriye kalan sağlarla ısınma hareketleri yapılır. Necmi bu durumdan gayet hoşnut her hareketi usulüne uygun gerçekleştirir. Arada bir öğretmenin kendisini fark edip fark etmediğini kontrol eder gözleriyle. Zahirecinin oğlu Bilal çoktan çökmüştür dizlerinin üstüne. Artık bir ayağını bile kaldıracak hali yok gibidir.

Dersin sonunda öğretmenleri:”Yarın herkes eşofmanlarıyla, spor ayakkabılarıyla, şortlarıyla gelecek. Kılık kıyafeti olmayanı derse almayacağım”der ya Necmi’nin benzi kül gibi olur. Eşofman, şort giymek nasip olmamıştır daha. Spor ayakkabısı belki bulunur büyük sınıftaki ağabeylerinden ama şortu nerden bulmalı. O geceyi uykusuz geçirir, sabaha karşı uyandığında ilk aklına gelen şey de “beden eğitimi” öğretmenin sözleri olur. Okula hiç gidesi kalmamıştır artık. Ama bunları anasına anlatacak cesareti de yoktur.

Birinci ders neyse ki “Matematik”diye düşünür. Yelkovan o gün öğleye kadar öyle hızlı döner ki yelkovan… Necmi’nin de yüreği güp güp eder. Beden Eğitimi öğretmenin düdüğüyle irkilir, kafasının içinde öyle uzun bir düdük sesi ki kasabanın treni fısıltı kalır yanında. Öğrenciler hizaya geçer bir, iki, üç… diye saymaya başlarlar. Necmi “On” dediğinde sesinin geldiği yöne bakar öğretmeni. İşte o an Necmi başlar soğuk soğuk terlemeye. Öğretmene vereceği cevapları düşünmesine fırsat kalmadan öğretmen: ”Hani senin şortun, spor ayakkabın? ” Necmi’de tek kelam yok. Öğretmen ısrarla devam eder.”Bu son ikazım, dersimi ciddiye almadığınızı görüyorum.Bu ders bütün derslerin….”diye başlayan cümlelerin sonunu Necmi hiç duymamıştır zaten. Öğretmen düdüğüyle öğrencileri susturmuş, konuşmasına devam eder.”Bugün bir kros seçmesi yapacağız. Yani siz buna “koşu” diyorsunuz. Yüz metreyi en kısa sürede koşan ilde yapılacak olan yarışmaya katılacak. ”Bütün öğrenciler kıyafetleriyle hazır olsunlar kızlar ve erkekler ayrılsın!”Önce erkek seçmesi. Şortlarınızı sınıfta giyip hemen gelin.”Demek kolay! Necmi sınıfa girer arkadaşlarıyla ama öyle endişelidir ki. Ne yapacağını düşünemez artık. Arkadaşlarının kimi yeni şortlarını giyerken, kimileri de kasabanın futbolcularından aldıkları emanet bol paçalı şortlarını giymeye koyulurlar. Necmi bir sağına bakar, bir soluna.

Öğretmenleri yine düdüğüyle komutu verir: Bu “gel” işareti olmalı. Tüm erkek öğrenciler renk renk, kimi uzun, kimi rengi solmuş şortlarla indiğinde Necmi’nin hala dizleri aşınmış paçaları kısalmış pantolonu üzerindedir. O kararını vermiştir en iyisi katılmamak” Evet, evet. Niye bunu düşünemedim” diye geçirirken içinden. Bakkalın oğlu Bilal’in ağzından inciler dökülüverir. ”Öğretmenim, en hızlı koşanımız Necmi’dir. Ona kimse yetişemez kasabada. ”Öğretmen Necmi’yi arar gözleriyle. Duruşundan belli eder, yüzü kıpkırmızı Necmi’nin.”Git pantolonunu çıkar da gel çabuk!”Necmi “öğretmenim” demeye kalmaz bir komut sesi daha. Evet artık sonu gelmiştir bu oyunun diye düşünür. Sınıfa gider, abisinin burnu açılmış spor ayakkabılarını giyer, pantolununa eli bir türlü varmaz. Dışarıda herkes “Necmi Necmi” diye bağırmaya başlamıştır bile. Yapacak bir şey kalmamıştır artık, bir hızla çıkar bahçeye. Çıkar çıkmasına ama bahçeye ulaştığında bütün bakışlar üzerindedir. Çocuklar şaşkınlıkla Necmi’nin şortuna yani donuna bakakalırlar. Şeker kaput bezlerinden dikilmiş, görüntüde şort ama gerçekte bir iç donudur üzerindeki sadece şaşkın bakışlar arasında, hiç kimsenin yüzüne bakmadan, daha doğrusu bakamadan gelir. Sıraya girer olanların yanına. Öğretmen adeta dona kalmıştır ağzında düdüğüyle. O ana kadar bir şey yoktur tabii. Necmi’nin arkasında bıraktığı tezahüratçıları arttıkça kahkahalar gittikçe çoğalmaktadır. Necmi o an “yer yarılsa da içine girsem, hiç çıkmasam”diye düşünür. Öğretmen düdüğüyle gürültüyü bastırmaya çalışır. Necmi ise öğretmenine sırtını dönmüş”hadi bitsin bu işkence”dercesine yarış pozisyonuna girmiştir.

Öğretmenin bakışları daha bir donuklaşmıştır, ağlamakla gülmek arasında ne yapacağını bilemeyen bir ifade kaplamıştır yüzünü. Necmi’nin poposunun arkasına takılı kalır gözleri ”Turhal Şeker Fabrikasi Net 50 kg” Bütün o kahkahaların sebebi Necmi’nin iç donunu arkasındaki bu yazıdır. Eski şeker çuvallarından el dikişiyle dikilmiş şorttan daha ne beklenir ki!... Ne diyeceğini bilemeden, biraz da suçlulukla yarışı başlatma komutu verir. Necmi durur mu bu kadar alaydan sonra kalabalıktan öyle bir uzaklaşır ki, yüz metrenin daha ötesini aşar, koşar; koşmaz, uçar adeta. Düdük sesini duyduğunda kalabalıktan bayağı uzaktadır. Öğretmeni koşarak gelir yanına, adam şaşkınlıktan, kelimeleri toparlayamaz. ”İnanamıyorum, inanamıyorum bu ne sürat! Sen bir yıldızsın ”

Necmi bunların anlamını çözdüğünde kendini ildeki yarışmanın içinde bulur. Öğretmenlerin de yardımıyla yepyeni bir spor ayakkabısı, yepyeni bir şortuyla tıpkı bir atlet gibi… Nasıl koşmasın Necmi…Öyle hafiftir ki pabuçları, kara kartallı forması ve şortuyla uçarcasına yarışı tamamladığında, öğretmenini çığlıklarla ağlarken görür uzaktan. Diğer yarışçılar biraz sonra sırayla gelirler onun durduğu yere, kimi yere yatar, kimi dalağını tutar halde. Yarışı kazanmıştır Necmi! Omuzlar üstünde taşınır, alkışlanır. Kupası ve madalyasıyla kasabaya döndüğünde, hiç kimsenin aklında, Necmi’nin donunun arkasındaki “Turhal Şeker Fabrikası Net 50 kg” yazısı kalmamıştır. Çünkü O, bir şampiyondur artık.

 
Toplam blog
: 6
: 516
Kayıt tarihi
: 02.02.10
 
 

Eğitimciyim. Ankara'da yaşıyorum.Edebiyat, felsefe, sant, tiyatro, sinema ilgi alanım. Hayata dai..