- Kategori
- Gündelik Yaşam
Türk filmleri...

Taşradan yeni gelmişiz. Tam ergenliğe geçiş dönemindeyim ve inanılmaz derecede utangacım. O kadar ki neredeyse yaşadığım, nefes aldığım için bile utanıyorum. Elimde havlum sahile iniyorum. Biraz ileride benimle yaşıt bir kaç genç sohbet ediyor. İçlerinden biri bizim blok da oturuyor. Beni görünce hemen yanıma gelip, arkadaşlarının yanına götürüyor ve hepsiyle tanıştırıyor. Sarışın, uzun boylu, yanık tenli, uzun saçlı bir kız gülerek elini uzatıyor ve '' Merhaba, benim adım mükerrem fakat sen kısaca muki diyebilirsin. Yakın arkadaşlarım öyle diyor.'' diyor... Fotoğraf donuyor, güneş duruyor, bulutlar, dalgalar, uçuşan saçlarımız, yüzümüzdeki gülüşler duruyor... Kendimi bir türk filminin ortasında buluyorum... Kezban gibiyim.
Kanlıca'nın en tepesinde oturuyoruz. Bizden sonra ev yok. Evlerin arkası yemyeşil çimenlik, tarlalar, incir ve çam ağaçlarıyla dolu. Bir akşam vakti annem beni ekmek almaya yolluyor. Evde hiç ekmek yokmuş. Bizim mahalledeki bakkala bakıyorum ekmek kalmamış. sonra bir alt sokağa iniyorum...y ine ekmek yok.Bir alt sokak, bir alt sokak derken sahile kadar iniyorum. Ekmek almadan dönemem çünkü evde ekmek yok. Acıkırsak ne yiyeceğiz? En sonunda sahilde buluyorum ve bir ekmek alıyorum. Bakkaldan dışarı çıktığımda havanın karardığını fark ediyorum. Çok geç kalmış olmalıyım diye düşünüyorum. Çaresiz gözlerle en tepeye bakıyorum... kanlıca'nın tepesine...
Dere kenarında aylak aylak dolaşıyorum. Güneş tam tepemde, ayaklarım suyun içinde... birden iki tane yanyana salınan domates fidesi fark ediyorum. Yanılmamak için yapraklarını kokluyorum. Hemen yerinden söküp koşarak eve gidiyorum. Babannemi bahçede bulup fideleri gösteriyorum. ''Evin arkasına dik ''diyor, beğenmiyorum yerini.Dolaşıp dolaşıp en sonunda evin arkasına dikiyorum fideleri biraz da sulayıp tekrar dere kenarına iniyorum. Genç bir kızken babaannemle otururken birden aklıma fideler geliyor, soruyorum ''ne oldu o fideler '' diye... Gülerek başımı okşuyor ''ben kaç yıl o domatesleri yedim'' diyor... kaç yıl...
İki tepsi mantı açıyorum.Biri komşulara, biri de akşama bize... Yürüyüşe gittiler... Bana da ''biz gelene kadar mantı yap ''dedi annem... Açıyorum, kapatıyorum, haşlıyorum, haşlıyorum, haşlıyorum... yoklar. En sonunda hamur olmasın diye tepsiye alıyorum mantıyı. Yoğurdunu döküp, yağını da gezdiriyorum üzerine... Bahçede yeriz diye tezgahın üzerine koyup, üzerine de gazete örtüyorum... Akşama doğru geliyorlar... Mantı tezgahın üzerinde buz gibi... Ben de buz gibiyim...