Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Aralık '11

 
Kategori
Sosyoloji
 

Türk siyaseti gibi Türk ailesi de zor durumda

Türk siyaseti gibi Türk ailesi de zor durumda
 

Son yüz yıl içerisinde büyük bir başkalaşım içerisine girmiş olan Türk toplumu bugün dün olduğundan daha sıkıntılı günler geçiriyor. Osmanlı Devlet kurumları gibi bugün Türkiye Cumhuriyeti kurumları da zor günler yaşıyor. Büyük bir dalga olarak yayılmaya başlayan kapitalist küreselleşme yerli ya da yerleşik çoğu değerleri yerle bir ederek yoluna devam etmek istiyor bu çok açık. Bu uğurda doğası gereğinde amacına ulaşmak için her yolu mübah görmekten çekinmiyor.

Kısaca Türk siyaseti zor durumda. Çünkü Türk siyaseti Sıfır Sorun kapsamında Orta Doğu’da ve tam üyelik için çırpındığı AB’nin içine düştüğü açmazlardan dolayı oldukça sıkıntılı.

Bugün Türk ailesi de zor durumda. Çünkü 2010 ve 2011 verilerine göre toplumumuzdaki evlenmeler azalmakta ve boşanma oranları 1990’lardaki yüksek oranlarına geri dönmektedir. Bu da gösteriyor ki toplumların özünde var olan karşılıklı etkileşim süreçleri er ya da geç meyvelerini vermeye başlar. Değişim adını verdiğimiz bu başkalaşım ve yabancılaşma olguları dün olduğu gibi bugün de bizi etkilemektedir. Maddi ve manevi yönlerden Batı karşısında oldukça çok etkilenmekte olsak bile yine de onların olumsuz etkilerine karşı koyan bir aile yapımızın olması, bizi biraz daha huzurlu kılmaktadır diyebiliriz.

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra içine girilen değişim süreci, pek çok sancılara rağmen bugün Türkiye Cumhuriyetini dünyanın belli başlı ülkelerinden biri konumuna yükseltmiştir. Yer aldığı bölge gereğince siyasi olduğu kadar değişim sancıları bakımından da inişli çıkışlı bir yol izleyen ve aşırı tüketime açık Türk toplumu bütün üretimine rağmen yabancı malların da en önemli pazarlarından biri durumundadır bugün.

İçine düşülen bu değişim sürecinde bir çıkış yolu bulmak ya da bazı saldırıları durdurabilmek için 'suya düşen yılana sarılır' ya da 'geçmişten hız almak' gibi benzetmeler çereçevesinde kimi yönelimler içine girildiği gözden kaçmamaktadır. Bu tür çırpınışların bazı yansımalarını siyasette olduğu kadar Türk ailesi içerisinde de görmekteyiz. Bazı televizyon dizilerinin ortaya koymaya çalıştığı aile ilişkilerinin, kimi yanlışlıklarına rağmen, bizi tutarlı bir yüzleştirmeye doğru sürükleyeceğini düşünüyorum.

Anayasa’nın ilgli hükümlerine göre Türk ailesine yönelik; barınma, sağlık, iş imkanı sağlama ve eğitim açılarından yıllardan beri ihmal edildiği düşüncesindeyim. Eski tabirler ile söylemek gerekir ise bazı aynî ve hakdî yardımların bazı tampon oluşumlar yardımı ile ayakta tutulmaya çalışılan Türk ailesi ne yazık ki mutlu değil. Mutlu olanların oranına göre mutsuz olanların oranı zengiler ile fakirler arasındaki uçurumun ne kadar derin olduğunu gözler önüne seriyor bence.

TÜİK verilerine göre toplumumuzun büyük bir bölümünün ‘mutlu’ olduğunu söylemek oldukça zor. Gerçi ‘evli olmak’ en büyük mutlu olmak olarak ortaya çıksa bile göre nüfusumuzun (%9.2)’lik bir bölümü ‘çok mutlu’ yaşamakta iken onların dışında kalan büyük çoğunluk, bu gidişle hiç 'mutlu' olabilir mi? Toplumsal ilişkiler ve ruhsal durumlar bakımından ‘mutluluk’ kaynağı olan evlenmeler eğer gerekli ekonomik ve toplumsal destekler sağlanamaz ise, bilindiği gibi bir süre sonra yüz binlerce evli çifti en onulmaz durumlarla yüz yüze bırakmaktadır.

Özellikle evli aileler içerisinde yaşanan 'aile içi şiddet' ve 'boşanma' konularında geçen yıllara göre çok çarpıcı durumlar sergilenmektedir. Kimi olayların ayrıntıları insanın kanını doduracak bir cinnet içinde bulunulduğunun göstergesi olsa gerek. Boşanma olayının özellikle kadınlar ve çocuklar üzerinde maddi ve manevi nice şiddetler içeriyor olması bakımından, gerekli tedbirlerin yaygın olarak hayata geçirilmesinde fayda vardır.

Büyük çoğunluk bakımından manevi olarak İslami değerlere bağlılıkta ısrarlı olunsa bile maddi açılardan ya da tüketim eğilimleri bakımından, doymak bilmeyen bir iştihaya doğru yol alınmakta olduğunu da biliyoruz. Gelinen bu durum ne yazık ki bin bir emek harcanarak, büyük umutlar ile kurulan aile yapısını bozuyor, kişilikleri yıpratıyor ve sonuçları bakımından ölüme denk gelebilecek özellikler taşıyan boşanma olgusunu gündemimize taşımış bulunuyor. 24 Ocak Kararları ile birlikte kamçılanan tüketim eğilimleri ve lüks tüketim mallarına düşkünlük önlenemez bir biçimde yükseliş göstermektedir.

1961 ile 1981 yılları arasında %0.27 ile %0.36 arasında seyreden boşanma oranları 1982 ile 1983’te %0.37, 1984 ile 1988 arasında %0.35 ile %0.42 aralığında iken 1989’de %0.46 ile yükselişe geçen boşanma oranı 1997 yılında Türkiye tarihinde ilk olarak binde (52)’ye yükselir.

1990’larda ABD’deki boşanma oranı %4.73, Rusya’da %3.94, komşularımız Suriye ile Yunanistan’da ise sırasıyla %0.69 ve %0.87 olarak gerçekleşmiştir.

Bu da gösteriyor ki Yunanistan dahil oldukça geleneksel bir yapı içerisinde bulunsak bile ileri Batılı ülkeler kadar boşanmaya düşkün olmadığımız ortaya çıkıyor. Çünkü onlar kadar bireyselleşemedik. Çünkü sürekli arttırılan özgürlüklere rağmen onlar kadar özgür yaşayamıyoruz.

Prof. Dr. Sezen Ünlü’nün Aile Yapısı ve İlişkileri adlı incelemesindeki tespitlerine göre boşanmalar:

- Evlilik süresi uzadıkça boşanma oranı azalmaktadır.

- Boşanma oranı evlilikteki çocuk sayısı ile de ilgilidir.

- Çocuksuz evlilerde boşanma oranı yükselmekte ve ailedeki çocuk sayısı arttıkça boşanma oranları düşmektedir.

- Gelir düzeyi çok düşük ve gelir düzeyi çok yüksek olanlar, gelir düzeyi normal olanlara göre daha çok boşanmaktadırlar.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı çerçevesinde yeni uygulamalar başlattığını biliyoruz. Bakanlığın bu çıkışı doğrultusunda dün Isparta Emniyet Müdürlüğü’nün hazırladığı Gülen Yüzünüz Solmasın/Kadına Yönelik Şiddete Hayır projesinin uygulamaya geçirilmesi sırasında Isparta Emniyet Müdürü Ahmet Zeki Gürkan‘ın ‘İhbarlarda en geç 3 dakika içinde adrese ulaşacağız, psikolojik destek, baronun ücretsiz avukatlık hizmeti de sunulacak’ açıklaması Sayın Şahin’in de belirtmiş olduğu gibi umarız ‘Türkiye’ye örnek’ olacaktır.

5 Aralık 1934 günü TBMM’de Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 77’nci yıldönümü kutlamaları için yapmış olduğu konuşmasında Bakan Şahin: Nimette ve külfette eşit Türkiye istiyor, bunun için mücadele ediyoruz. Fırsat eşitliği istiyoruz. Siyasette katılım istiyoruz. Bir cinsin hakkını arayabilmesi için yüzde 30’lara çıkması lazım ‘ açıklaması da gerekli çalışmalar ile neden hayata geçirilmesin?

 

 

 

 
 

 

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..