Türk’ün evi Türk’ün kuralları

Balkanlar’da denendi, olmadı. Kuzey Irak denen cerahatin sebebi de bu. Ve bizim ülkemize tavsiye edilen de bu! Nedir bu hastalığın adı? Federasyon! Ülkemizde “Kim ne alırsa alsın, umurumda değil!” zihniyetindeki liberallerin, liberalizmin bir gereğiymiş gibi vicdanlarımızı kullanarak dayattıkları bir bölünme “reçetesi”… Her köyün, her mezranın kendi kaderini tayin hakkını tanımamız gerektiği söyleniyor. Hele “ırkı” ve dili ayrı bir topluluk varsa onunla “kardeş” olabilmemiz için onun yaşadığı her yeri kendisine bırakmamız gerektiği söyleniyor. Daha şimdiden Doğu ve Güneydoğu Anadolu “Kürt coğrafyası” diye anılmaya başladı… 

Devlet olmanın ne demek olduğunu anlayamayan bu güruha bazı şeyleri hatırlatmakta fayda var… Bir yerde mukim olmak şüphesiz orası için bir hak doğurur ama bu hak aynı zamanda orada güven içinde oturmanızı sağlayan bir birliğin eseridir. Anadolu’nun Türklerce fethedilip vatan yapılmasının anlamı da budur! Bu sebepten Doğu ve Güneydoğu Anadolu öz be öz Türk coğrafyasıdır! Fatih ve egemen bir millet olan Türkler bu coğrafyayı sahiplendikten sonra herkesin kendisinin bir parçası olduğunu düşündükleri içindir ki “Kürt coğrafyasından” bahseden etnik ırkçı sözde siyasetçiler ve vatanı umursamayan enternasyonalist işbirlikçileri, Türkiye’nin her yerinde her haktan istifade edebilmektedir. Türk’ler kendi ülkelerinde, kendi kuralları altında yaşayan herkesi büyük Türk adının ayrılmaz bir parçası saymışlardır. Türk’lerin “millet” anlayışı ırka ve dile değil, kural altındaki beraberlikle sağlanan soyut kimlik bütünleşmesine dayanır. Kardeşlik isteyenler kardeşliğin gereğini yerine getirmelidir. Evin sahibine ve kural koyucusuna silâh çektiğinizde o ev sahibini tanımadığınızı söylemiş olursunuz. 

Kardeşlik bir tarafın silâh zoruyla diğerine dayattığı bir şey değildir. Her kardeş kendi odasında, evi yakmadan, onu yıkmadan istediğini yapabilir ama evin bütünlüğüne halel getiremez! Herkesin bir odasının olmasına rağmen hiç kimse o odayı ayrı bir ev haline getiremez! Evin tamamı aileye aittir ve her ailenin bir soyadı vardır! Bu ülkenin ve bu ailenin soyadı da Türk’tür! Kaldı ki Kürt kardeşlerimiz evin her yerinde istedikleri gibi dolaşabilmektedir. Bir evin içinde ayrılık gayrılık çıkarırsanız evin mahremiyetine ve dolayısıyla o mahremiyeti yaratan “karındaşlık” kavramına zarar verirsiniz. Evin düzeni, evi oluşturan en büyük birimin kuralları ile belirlenir! Evin soyut kimliği ve kuralları olmadan evde dirlik, düzenlik sağlanamaz… 

Hiç bir evin babası, hiçbir kardeşin ihanetine sessiz kalamaz! Hiçbir evlât odasını evden ayrı hale getiremez! Şüphesiz ailelerde ayrılmalar olur ama hiç kimse odasını sırtında taşıyıp götüremez. Evden taşınan kardeş evin soyut birliğine ve ruhuna sadık kaldığı müddetçe ayrı bir evde de otursa aile birliği ile o evin bir parçasıdır aynı zamanda. Ama evin soyut ruhuna ve kurallarına ihanet eden kişi, aynı evde dahi bulunsa artık o evin mahremiyetinde bir yeri olamaz. O artık bir yabancı halini almıştır. Bir yabancı da davet edilmedikçe veya misafir şartlarını taşımadıkça evde istenmeyen kişi anlamına gelir. Bir yabancının bir ev üzerinde hak talep etmesi de açıkça düşmanlıktır ve savaş sebebidir. Benim evimin kurallarını tanımayan, bu kurallar altında kendini ifade etmeyi reddeden hiç kimse kardeşlikten bahsedemez. Burası Türk evidir ve kuralları da Türk Milleti koyar. Nasıl Almanya’da Alman’lar, Fransa’da Fransız’lar, İngiltere’de İngilizler, Amerika’da Amerikalılar ( Çok ırklı bir yapı olmasına rağmen ABD siyasi felsefesi tartışmasız şekilde anglo-saksondur) “etnik” gruplara göre değil de o ülkeyi kuran millî unsurun zihniyetini kendi ülkelerinde egemen kılıyorlarsa bu toprakların meşru egemeni, fatihi ve sahibi Türk Milleti de kendi kurallarını kendisini koymuştur ve koyacaktır! İşte etnik ırkçı Kürtçü siyasetçilerin ve daha kötüsü onların Türk işbirlikçilerinin anlayamadıkları veya üstünü örtmeye çalıştıkları hakikat budur.