- Kategori
- Güncel
Türkçe Olimpiyatları'nın Türkçemize ve ülkemize ne katkısı var?
“Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.”
Mustafa Kemal ATATÜRK (1931)
Türkçe Olimpiyatları kapsamında düzenlenen ‘Kültür Şöleni’ bu yıl 140 ülkeden gelen farklı kültürün ve dilin öğrencileriyle 24 Mayıs’ta İzmir’de başladı. 10 yıldır Türkçe Olimpiyatları olarak kutlanan uluslararası etkinlik bu yıl isim değişikliğine gitti. Uluslararası Dil ve Kültür Festivali olarak ismi değiştirilen etkinliğin bu yıl 11’incisi gerçekleştirilecek.
55 ilde 68 ayrı programla gösterilerin yapılacağı festivalin resmi açılış töreni 1 Haziran 2013 tarihinde Ankara’da yapılacak. Yer olarak ta, 19 Mayıs Stadyumu seçilmiş. Artık 23 Nisan’ları, 19 Mayıs’ları kutlayamadığımız bu mekânın seçimi çok isabetli ve anlamlı olmuş.
Kültür; bir toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütünüdür. Kültür, bir toplumun kimliğini oluşturur, onu diğer toplumlardan farklı kılar. Kültür, toplumun yaşayış ve düşünüş tarzıdır.
Düşünün ki Kültür Şöleni’nde bir araya gelen Almanyalı, Nijerli, Amerikalı, Endonezyalı öğrenciler aynı ortak paydada, Türkçede birleşiyor. Dünyanın tüm renkleri bir potada, Türkçede kaynaşıyor. Ortak bir huzur ve barış rüzgârı, ülkemizi ve dünyayı sarıyor.
Bu satırları festivalin resmi sitesinden aldım. Hiçbir itirazım yok, hatta gurur verici. Fakat yine de ortada garip bir durum yok mu sizce? Şöyle ki; kendi öz vatandaşına Türkçeyi öğretememiş, bilenlerin bile mahkemelerde konuşmayı reddettiğinden yasalarımıza ‘ana dilde savunma’ diye garabet bir madde koymuş bir ülkenin vatandaşlarıyız. Bugünlerde ülkenin geleceğine dinamit koyacak ‘ana dilde eğitim’ (ana dilin eğitimi değil) gibi bir uygulamanın tartışıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Kendi öz çocuklarımıza Türkçe öğretildiğinden dolayı terör örgütünün hedefinde olan okulları (YİBO) kapatıyoruz. Fakat elin Nijerlisine, Endonezyalısına Türkçe öğrettik diye festival düzenliyoruz. Öğrendikleri de Türkçe olsa keşke. Öğrendikleri şey Başbakanın sevdiği iki şarkı ve Necip Fazıl’dan iki şiir. Örneğin bir Pakistanlı öğrencinin çıkıp Tevfik Fikret’in şu şiiri okuduğunu hayal edebiliyor musunuz?
Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malini
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Veya Bangladeşli bir gencin, Ömer Hayyam’dan, daha güncel şu satırları okuduğunu:
İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tespih, post, seccade güzel;
Ama Tanrı kanar mı bunlara?
Sen içmiyorsan, içenleri kınama bari
Bırak aldatmacayı, iki yüzlülükleri;
Şarap içmem diye övünüyorsun, ama
Yediğin haltlar yanında şarap nedir ki?
Ülkemizi yönetenler Türkçemize gerçekten hizmet etmek istiyorlar mı sizce? Hiç sanmıyorum. Başbakan tartışılan şu malum konu hakkında açıklama yaparken aynen şöyle dedi: ‘…Biz affedersin ufacık çocukların Şarib-ül Leyli Ve-n Nehar olmasını istemiyoruz…’ Başbakanımız çocukların ne olmasını istemiyormuş anladınız mı? Ben 50 yaşındayım anlamadım, çocuklarım nasıl anlasın?
Türkçemize saldırılar bu kadar mı? Değil elbette. Etrafınıza bakın neredeyse şirketine veya işletmesine Türkçe isim koyan yok. Örneğin, yazılarımızı yayınladığımız bu ortamın adı niye blog? ‘Günlük, günce veya güldeste’ olamaz mı? Aslında durum gerçekten vahim; işte dünkü gazetelerden bazı haber ve reklam başlıklarından örnekler (rastgele seçilmiştir):
- ‘Başbakan Türkiye’nin ilk tema parkı VIALAND’ı açtı’
- ‘TROY BURCH ilk mağazasıyla AQUA Florya’da’
- ‘İncek LIFE Ankara’da’
- ‘Şimdi ADVANCED GÉNIFIQUE ile tanışmanın tam zamanı LANCÔME, PARIS’.
Dile gerçekten nasıl hizmet edilir?
Bu konuda da Mustafa Kemal’i örnek almak yeterli bence. Şöyle ki, Atatürk yazdığı geometri kitabı ile anlaşılması zor olan Osmanlıca terimler yerine Türkçe terimler kullanarak Türk dilini yabancı kelimelerin etkisinden kurtarmış hem de bilimsel anlamda büyük bir çalışmaya imza atmıştır. Atatürk’ün yazdığı kitabının adı: ‘Geometri’dir. Atatürk tarafından 1936-1937 yıllarında Dolmabahçe Sarayı’nda kendi el yazısı ile yazdığı 44 sayfalık bir kitaptır. Atatürk’ün geometri kitabını yazmasındaki sebep, Türkçemizi yabancı kelimelerden arındırarak anlaşılır bir hale getirmektir.
Atatürk terim çalışmalarının ülkedeki etkisini öğrenmek için, 1937 yılı sonbaharında, Sivas’a gider. Vaktiyle Sivas Kongresini topladığı lise binasında, dokuzuncu sınıfın geometri dersine girer. Derste eski terimlerle öğrenimin zorluğunu bir kez daha saptayan Atatürk; “Bu anlaşılmaz terimlerle, öğrencilere bilgi verilemez” diyerek kitabı atmış ve sonra tahta başına geçip “dili” yerine “kenar”, “müselles” yerine “üçgen”, “müselles mütesaviyül adla” yerine “eşkenar üçgen”, “zaviye” yerine “açı” terimlerini kullanarak ünlü Pisagor varsayımını öğrencilere anlatmıştır.
Sonuç olarak, eğer başka gizli bir emeliniz yoksa gerçekten dilimize hizmet aşkıyla yanıyorsanız yapılacaklar bellidir:
- Bu ülkede yaşayan tüm vatandaşlarımız için Türkçeyi kullanma, anlama ve okuma seferberliği başlatılmalıdır,
- Üniversiteler dâhil tüm okullarda eğitim ve bilim dili Türkçe olmalıdır (yabancı terimlerin Türkçe okunması değil, gerçek Türkçe karşılıklarıyla),
- Tüm işletmelere ve markalara Türkçe kullanma zorunluluğu getirilmelidir. Çok uluslu şirketlerin isimleri de Türk alfabesiyle yazılabilir.
- İthal edilen her türlü mala Türkçe kullanma kılavuzu zorunluluğu getirilmeli ve titizlikle uygulanmalıdır.
- Ülke vatandaşların diğer lehçeleri ve/veya ağızları öğrenmesi için Devlet fırsat yaratmalı, fakat eğitim dili ve resmi dil konusunda kesinlikle taviz verilmemelidir. Fazıl Hüsnü DAĞLARCA’nın dediği gibi, Türkçemiz ses Bayrağımızdır.
İZMİR, 29 Mayıs 2013.