- Kategori
- Dil Eğitimi
TÜRKÇE
SÖYLEŞİ; KIYI, EYLÜL 1990
SORU: TÜRKAY KORKMAZ
“Ulusu yaşatan büyük ölçüde dildir. Dil çok karışık bir yapıya ve sayısız belirtilere bağlıdır. Onlar değiştirmeye ve uyarlamaya kalkışacaklar ancak bilginler olabilir.” diyen Ferdinand De Saussure’ün görüşünü değerlendirir misiniz?
YANIT : RASİM ŞİMŞEK
ULUSAL VARLIĞIN ANA BELİRLEYİCİSİ OLAN DİLİN DEĞİŞTİRİLİP GELİŞTİRİLMESİ
Toplumlar birtakım dış etkilerle değiştikçe, diller de kimi yönleriyle değişip gelişir. Bunu görmek için, ilke az gelişmiş toplumlarla ileri toplumların dillerine bakmak yeterlidir.
Gerçekten dil değişmese, ilerleme olmazdı. Düşüncenin, bilimin değişmesi dilin de değişmesi demektir. Çünkü “ düşüncelerin gelişmesi, yeni yeni düşüncelerin doğmasıyla kültür alanında da yükselmeler olmakta, ortaya çıkan yeni kavramlara bulunan karşılıklar dilin sözvarlığını geliştirip değiştirmektedir. “(Dr . K . İmer)
Çağdaş dilbilimin görüşü budur. Saussure’ün biraz çelişkili biçimde ele aldığı görüş ise, Berke Vardar’ın belirttiği gibi, 19.yüzyılın anlayışını yansıtmaktadır .
Peki, dillerin değişmeyen, hep aynı kalan yönleri yok mudur? Vardır. Dillerin değişmeyen yönleri,
özyapılarını oluşturan dizgesel nitelikleri, başka bir deyişle, temel özellikleridir. Örneğin, sözcük yapısı bakımından Türkçe, eklemeli; Arapça, bükünlü bir dildir . Türkçede yapım ekleri, değişmeyen köklere getirilir: göz-lük, bil-gi ... gibi. Arapçada ise kökler, sözcük yapımı sırasında önemli değişmelere uğrar: şekil, teşkil, teşekkül, müteşekkil, eşkal, teşkilât, teşekkülât gibi.
Dillerde, anlatımın ana çatısı (öğe sırası) da değişmez.
Kısacası, dilin bir değişmezlik ekseni, bir de değişebilirlik yönü var. Dilin değişmesinde ise, daha çok, onu işleyip geliştiren ozanlar / yazarlar ve bilginler etkili olur.