Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ağustos '13

 
Kategori
Dünya
 

Türkiye 2023; Alman Merkel, İngiliz The Times ve Fazıl Say’ın "Gezi" piyano konçertosu (4)

Türkiye 2023; Alman Merkel, İngiliz The Times ve Fazıl Say’ın "Gezi" piyano konçertosu (4)
 

Görülmek istenen, "ellerin kalkması" mı?


Batılı büyük devletlerinin biri yanınızda, diğerleri karşınızda ise, küçük kıyamet; eğer, hepsi birden karşınızda ise yakında büyük bir kıyamet kopacaktır. Ya sizin, ya da onlar için...

Başlıktaki orkestra elemanlarının en yaşlı olanından, The Times’dan başlarsak;

“The Times, 1785'te kurulmuş bir Britanya gazetesidir. 1788'den beri bu isimle çıkmaktadır. Dünyânın ilk gazetelerinden olan The Times, Birleşik Krallık'ın en önemli yayın kuruluşlarındandır. Dış politika başta olmak üzere kamuoyu oluşturmada önemli bir politik rolü vardır. Gazetenin yayın politikası Muhafazakâr anlayıştadır. (1)

...

Yediğimiz Hurmalar!

İngilizler’in kendileri de Ermeniler’i emelleri uğrunda kullandıklarını ve teröre destek verdiklerini itiraf ederler. İngiliz ajanı Vambery’in (*) yazdığı raporlardan okuyalım:

-“Üzülerek belirteyim ki, Ermeniler bugüne kadar fazlasıyla şımartılmışlardır. Onlara karşı gösterilen sempati ve anlayış, müstebit bir Otoriteye karşı ayaklanan devrimcilere duyulan şefkati çoktan aşmıştır… İngiltere’de örgütlenen ve İngiliz liberallerinin fazlasıyla değer verdiği Ermeni İhtilal Komiteleri’nin ayaklanmaları gizli tahrikleriyle gerçekleştirdiğini unutmamanız gerektiğine inanıyorum…İngiliz hükümetinin, basını ile birlikte ortaya koydukları tutum inanılır gibi değildir.

Başta Times olmak üzere İngiliz gazetelerinin sergiledikleri büyük riyakarlık kelimelerle anlatılamaz.

Ve şunu belirtmeliyim ki, İngiliz kamuoyu hiçbir zaman bu kadar korkunç bir şekilde aldatılmamıştır. (2)

...

1876 yılının Nisan ayında Panagürişte bölgesinde başlayan Bulgar İsyanları bütün Orta Dağ bölgesine yayıldı...Ruslar gibi Slav olan Bulgarlarla, Ruslardan büyük eziyet çekmiş Kafkasyalı Müslümanlar arasında karşılıklı katliamlar yaşandı. Osmanlılar bu isyanları kısa zamanda bastırdılar. Ancak batı dünyasında Osmanlı Devleti'nin bu isyanların bastırılmasında kullandığı yöntemler büyük eleştirilere neden oldu. Bulgarların uğradığı katliamlar tek taraflı olarak yansıtıldı. Müslümanların uğradığı katliamlar gözardı edildi.

Eski İngiltere başbakanı William Ewart Gladstone, bilim adamı Charles Darwin, yazar Oscar Wilde ve Victor Hugo, İtalyan siyasetçi Giuseppe Garibaldi gibi etkili kişiler Osmanlı Devleti aleyhinde tek taraflı yazılar yazarak Avrupa'da Bulgarların lehinde bir kamuoyu oluşmasına neden oldular.

...

Bakalım bu meselenin, iddia edilen “katliamlar!”ın aslı nedir?

Doğu Anadolu’da Ermeni Terörü’nün Başlaması

“Ermeniler ve onlara destek veren İngilizler, bağımsız Ermeni devletine gidecek I. safha olan ‘ıslahatlar Safhası”nın Sultan II. Abdülhamid tarafından akim bırakılması üzerine II. Safhası, terör veya şiddet olaylarını başlatmak kararı aldılar.

1880’li yılların sonuna gelindiğinde bu olayları başlatacak olan Ermeni terör örgütleri Hıncak Cemiyeti (1887) ve Taşnak cemiyeti (1890) yurt dışında kurulmuş, hazırlıkları tamamladıktan sonra 1892’den itibaren militanlarını Türkiye’ye sokmaya başlamışlardı. Doğu Anadolu’ya yayılan militanlar Ermeni halkı Müslümanlar halk aleyhine tahrik ederlerken, dökecekleri kanla elde edecekleri kazançları dile getirirken,

-“Avrupa Bulgar terörünü dinledi ve Bulgarlar’a bağımsızlık verdi. O, kanları dökülen milyonlarca kadın ve çocuğun feryadına kulak verdi. Bizi de dinleyecektir. Biz umutluyuz ve bunu yapacağız” diyorlardı. (3)

...

İngilizler’in Ermeniler’i tahrik edişi:

Ermeniler’in kendiliklerinde harekete geçişi imkânsızdı. Onları cesaretlendiren bir devlet olmalıydı” deniliyordu. Bu devlet, İngiltere’den başkası değildi. Ermeni terörünün en civcivli zamanında Doğu Anadolu’da bulunun Rusya’nın Van ve Bitlis Genel Konsolosu General Maywesky ile Amerikalı gazeteci George H. Hepworth hatıralarında İngilizler’in rollerine geniş yer verirler. Önce Maywesky’den okuyalım:

-“ Türkiye’nin Hristiyanları’nı –bu sefer de Ermeniler- Türkler’in zulüm ve baskısına maruz bulunduklarını Avrupa’ya göstermek icabediyordu. Fikir pek doğru. Sırbistan ve Bulgaristan da böyle doğmuştu. Ermeniler de bu suretle istifade edeceklerdi… Propaganda şu şekil aldı: Ancak kan dökmek lazım ki, Ermeniler serbesti kazansınlar. Kan dökünüz, Avrupa sizi himaye eder. Mutlaka kan dökülmesi lüzumuna kani idiler. Ermeni kanı dökülünce, hemen Avrupa’nın gelip Ermenistan’ı yakında ihya edeceğine iman etmişler. Başka türlü bu derece vahşet irtikap edilemezdi. Muhtariyet idaresi emeli kuvvetli olmasaydı Londra’nın emriyle binlerce hayat telef olur muydu?”’(4)

Doğu Anadolu’yu gezen Hepworth da hatıralarında Ermeniler’İn kendisine şunları söylediklerinden bahseder:

-“ Ah! Biz önceleri çok mutlu bir halktık. Vergimizi öder, işimizle, gücümüzle uğraşır, huzur ve refah içinde yaşardık…! İngiltere’nin işi karıştırması yok mu, eğer, Avrupa bizi yalnız bırakmayı isterse iyi bir geleceği sahip olabiliriz. Fakat, halk olarak bizim kötü bir duruma düştüğümüz görülüyor. Zavallı Ermeniler…! Avrupalılar bizi Türkler’e karşı fena bir hırsla tahrik ettiler. Yazık…! Memleketimiz harap oldu.” (5)

Hepworth’un kitabının sonuç değerlendirmesinde şunlar yer alır: “Şimdi özetle, ben Ermeni katliamlarına Ermeni Komitacılar’ın sebep olduğunu söylersem, bir gerçeği hem de çok önemli bir gerçeği söylemiş olurum… Arada bir Ermeni Komitacıları’nın tecavüzlerini yenilemeleri mümkündür. Onlar, maksatlarını açıkça söylüyorlardı: Kendileri olayların gerisinde, Türkler’le Ermeniler’i birbirlerini öldürmeye teşvik ederlerse, Avrupa’nın kuvvete başvurarak müdahale edeceğini ve bunun sonucu Ermeni Krallığı’nı yeniden kuracaklarına inanıyorlardı. Bu ileriyi göremeyen durumları, hilekârlıklarıyla İngiltere ve Rusya tarafından tahrik edilen Ermeniler yanlış kararlara varıyorlardı. İngiltere, onları yeni çabaları için övüyor ve teşvik ediyordu. İngilizler, gece karanlık bastırınca şehirlerin sokaklarında gizlice dolaşarak kendilerini dinleyeceklere, isyana söz vermeleri halinde hükümetlerinin onların yardımına koşacağına dair vaatte bulunuyorlardı…” (6)

...

Özetle, hedef ülkelerde önce bir kaos ortamı meydana getirilmekte ve körüklenerek çatışmaya dönüştürülmektedir. Sırada masum insanların kiralık ajanlar tarafından öldürülerek, “Hürriyet-Devrim-Özgürlük-Çiçek-Böcek uğruna katledilen!” Kahramanlar ortaya çıkarılmaktadır.

Bu olaylarda her zaman kullanılanlar, genç-deneyimsiz öğrencilerdir. Bu tezgah, özellikle de Fransız ihtilali arefesinden bu yana tıkır, tıkır işletilmektedir. Araştırınız, I. Dünya hangi olaydan sonra çıkmıştır? Ve savaşın görünür bahanesi nedir?

...

İngilizler her işin içerindedirler, ancak sinsilikleri ve diplomatik maharetleri sayesinde asla ortada gözükmemeyi becermektedirler. Almanlar, bu konuda her dönem sınıfta kalmıştır. Örneğin, “Gezi Parkı” Olayından Başbakan Merkel, Ve ABD Başkanı Obama, nerede ise saat başında, Başbakan’a (sözde) ayar-taktik! vermelerine rağmen, İngiliz yetkililer ortada yoktur.  

Oyuna sadece, kamuoyu oluşturmak amacıyla, The Times ilanı ile, (Dost!) sanatçılar ve yazarlar üzerinden girmişlerdir.

...

Yukarıda, 1876 Yılında kamuoyu oluşturmak için yazılanları tekrar edersek, “Eski İngiltere başbakanı William Ewart Gladstone, bilim adamı Charles Darwin, yazar Oscar Wilde ve Victor Hugo, İtalyan siyasetçi Giuseppe Garibaldi gibi etkili kişiler Osmanlı Devleti aleyhinde tek taraflı yazılar yazarak Avrupa'da Bulgarların lehinde bir kamuoyu oluşmasına neden oldular.”

Bugün aradan yaklaşık 136-137 yıl geçmiş olmasına rağmen, Ne Batı’nın bizimle ilgili bir farklı görüşü vardır, ne de (amaçlarına hizmet eden medya) ve sanatçılarda bağımsız, kişisel bir görüş.

Millet olarak yeteri kadar okumadığımız sürece, okuyanların –okuyarak öğrendikleri ile- canımıza okuduklarını, bizleri amaçları doğrultusunda kullandıklarını ne zaman öğreneceğiz?

...

Konuyu her ne kadar dağıtacak olsak ta, aşağıdakilerin bilinmesinde yarar vardır. Yazılanlarla, meraklılarına bir kapı açılarak gelecek bölümde itibaren kalındığı yerden devam edilecektir.

...

İngiltere-Almanya Nüfuz Mücadelesi’nin Kızışması

Ve  31 Mart 1909 İsyanı

Almanlar, 1908 Jön Türk İhtilali’ni müteakip, Kâmil Paşa’nın iktidara gelmesinden hiç memnun olmamışlardı. Bir yolunu bulup onu devirerek, gittikçe Alman taraftarlığı kesinleşen İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni iktidara getirmek istiyorlardı. Bu uğurda, İttihatçılar’ı Kâmil Paşa aleyhine tahrike başlamışlardı. Meclisi Mebusan Başkanı Ahmet Rıza’nın yazdıklarından okuyalım:

-“ Bir akşam Alman Elçiliği’ne yemeğe davet edildik.  Yemekten sonra Elçi Baron Marchall benim yanıma gelerek meseleyi açtı: ‘ İnkılabı İttihat ve Terakki yaptı. Halbuki memleketi bunlar idare etmiyor. Niçin devlet idaresini elinize almıyorsunuz? Hükümetten şikayet edilecek olursa ben ne yapayım, Cemiyet böyle istiyor diyor; Cemiyet ise, meydana çıkmıyor, mesuliyetten korkar gibi görünüyor’ dedi. (7)

Almanlar’ın, taraftan ittihatçılar’a yönelik olarak ortaya çıkan tahrikleri hakkında İngiliz taraftarı olarak bilinen Jön Türkler’den Mehmet Selahattin de hatıralarında şunları yazar:

-“ittihat ve Terakki Cemiyeti’nin tek koruyucusu Alman İmparatoru II. Wilhelm ile İttihat Cemiyeti’nin ileri gelen üyeleri  arasında gizli cemiyet tarafından özel memurların görevlendirilmesiyle kabinenin (Kâmil Paşa Kabinesi) behemehal devrilmesi çarelerine bakılması ve bu uğurda lazım gelen fedakarlıktan çekinilmemesi, icap eden emirlere itaat ve bu emirlerin tatbikine nezaret etmek için de ayrıca kontrol memurları tayin olunduğu gibi istanbul’daki Deutche Bank’ın ve Anadolu Şimendifer İdaresi’nin kasalarını ittihat ve Terakki Cemiyeti’ne açarak Türkler’in ezelden beri hakiki dostu olan İngiltere devleti fahimesinin nüfuz ve politikasının Osmanlı ülkesinden yok edilmesine gayret gösterilmesi, Anadolu Şimendifer Direktörü Mösyö Hakinin memur edildikten başka, İstanbul’daki Alman Büyükelçiliği’ne Berlin’den verilen emirlerde de Büyükelçiliğin Cemiyet’le daima temasta bulunarak siyasi ve iktisadi menfaatlerine külliyen menfi olan böyle bir halden Cemiyet teşkilatı ve reislerinin men’i için emir olunmuştur.” (8)

Bundan sonraki gelişmeleri II. Abdülhamid’in hatıralarından okuyalım: “Meclis-i’ Mebusan’ın ekseriyetine istinat eden Cemiyet (İ. Ve T.) Hüseyin Hilmi Paşa’nın sadaretini istiyordu. Müşkülatı tezyid (artırma) ve idame etmiş olmamak için kabul ettim. Benden emin değillerdi. Bu sebepten Dahiliye Nezareti’ni pek ziyade güvendikleri Hilmi Paşa’nın uhdesine tahmil (yükleme) ettiler. Kâmil Paşa taraftarlarına diğer bir çok gayri memnun memurlar da iltihak etti. İki taraf açıktan muhasemata (kavgaya) başlamışlardı.”(9)

II.Abdülhamid’e göre “yorgan kavgası” asıl şimdi başlıyordu. Bu kavga onu da götürecekti. Kâmil Paşa’nın düşürülmesi ve yerine Almanya ve Almacı İttihatçılar’a taraftar olarak bilinen Hüseyin Hilmi Paşa’nın getirilmesi, İngiltere ve taraftarı Jön Türkler’i küplere bindirmişti. “ Paşa (Kâmil Paşa) Londra’ca pek mutemet (güvenilir) olduğundan istifaya mecbur kalmış ve sadarete Alman taraftarı zannolunan bir zatın (Hüseyin Hilmi Paşa) nasp edilmiş olması, bu hadiseyi bir Alman entrikası zannettirerek İngiltere’ce pek ziyade su-i tesir (kötü etki), hatta Meşrutiyet-i Osmaniye’yi İngiltere için bir tehlike ve Almanya’nın elinde bir oyuncak olabileceği kanaatini hasıl etti.” (10)

İngilizci ve Almancı Jön Türkler arasında “Hükümet Kavgası”nın Almanlar lehine sonuçlanması, mücadeleyi iyice kızıştırmıştı. Şimdi artık iki taraf, birbirlerini kesin olarak tasfiye edip, iktidara tek başlarına “muhalefetsiz” hazırlanıyorlardı. Bu arada II. Abdülhamid: iki tarafın da “harcamak” istediği hedef halinde idi. Ondan kurtulup, “kuzu gibi padişah adayı” Veliaht Reşat Efendi’yi tahta çıkarırlarsa, işlerini onunla daha rahat görebilecekleri hayali ile yaşıyorlardı. Bütün bu gelişmeler hal’-cülus ve iktidar darbesinin ön hazırlıklarını teşkil ediyordu.  (11)

İşin esasına bakılırsa, “yorgan kavgası” nda Sultan 11. Abdülhamid’in 1908 Jön Türk İhtilali, yani “rejim ihtilali günlerinde tahttan indirilmek istenmişti. Fakat bu olmamıştı. Bu sebepten İngiltere, Jön Türkler’i tenkit etmiş, onlara kızmıştı. İngiliz taraftarı Rıza Tevfik’in yazdıklarından okuyalım: “1908 îhtilali’nden evvel bizleri başta İngiliz Büyükelçisi olmak üzere Fransız ve İtalyan Büyükelçileri de çok teşvik etiler. Onlardan büyük mikyasta fikir muaveneti ve teşvik gördük. Gördük.

Bir gün Talat’a (Talat Paşa) dedim ki,

Biz bu ihtilal için ecnebi büyükelçilerden hayli teşvik gördük. İşte hürriyeti ilan ettik. . Gidelim bu elçileri ziyaret edelim, teşekkür edelim."

Evvela İngiliz Büyükelçiliği’ne gittik. Galatasaray’daki o muhteşem binayı tam bir ölüm sessizliği içinde bulduk. Ben emin idim ki. Büyükelçi de dahil olmak üzere bütün Büyükelçilik erkânı içeride idi…Fakat bizi karşılayan Büyükelçilik kavası, kimi sordumsa ‘yok’ dedi. Çok kötü bir karşılama idi bu…Bir mana verememeden dönmüştük…”

Rıza Tevfik, Londra’da oturan oğlu Sait’i görmeye gittiğinde İskoç asilzadelerinden Lord Nikilson ile görüşme yaptığından bahisle şunları yazar:

-“Sohbet sırasında İstanbul Büyükelçiliği’nin bize gösterdiği O soğuk davranışı hatırıma geldi. Lord cenaplarından sebebini sordum:

-‘Dostum Rıza Tevfik Bey…Biz Jön Türkler’i teşvik ettik. Çünkü onlardan büyük bir netice bekliyorduk İhtilal olacak, İstibdat ile beraber Sultan da ve özellikle Sultan’n temsil ettiği Hilafet müessesesi de alaşağı edilecek… Fakat aldanmış olduk. Beklediğimiz neticeyi alamadık. İhtilali yaptınız. Kanuni Esasi geldi. Fakat Sultan da hele Hilafet müessesi de yerinde kaldı.’

Lord cenaplarına tekrar sordum:

-‘İngiltere devleti fahimesini Hilafet müessesi neden bu kadar alakadar ediyor?

‘Ha…Dostum Rıza Tevfik Bey…Biz Mısır’da ve bilhassa Hindistan’da İslâm kitlelerini idaremiz altına alabilmek için milyonlarca altın harcadık, fakat muvaffak olamadık. Bilhassa Sultan yalnız bir defa ‘selam-i şahane’ ve bir de ‘Hafız Osman hattı Kur’an-ı Kerim’ gönderiyor, bütün İslâm ümmetini hudutsuz bir hürmet duygusu içinde emrinde buluyor…

İşte biz ihtilalden ve siz Jön Türkler’den ihtilal sonunda, Sultan’ın da, Hilafet’in de, devrilmesini beklerdik ve aldandık…İşte siz bu sebepten soğuk karşılandınız.” (12)

...

Devam edecek...

- İngiliz-Alman Eksenlerinde İktidar Mücadeleleri

 

www.canmehmet.com

Resim; web ortamından alınmıştır.

Açıklamalar;

(*) Arminius Vámbéry (1832- 1913) Macar asıllı bir müsteşrik (Şark yani doğu ilimleri ile ilgilenen kimse) ve türkolog, seyyah. Vámbéry,  dindar bir yahudi ailesinin oğlu olarak dünyaya geldi. Vámbéry, zamanın Osmanlı padişahı II. Abdülhamid'in güvenini kazanmıştı. Siyasi siyonizmin babası Theodor Herzl'e uzun uğraşlar sonucu Sultan'ın huzurunda 1901 yılında bir randevu ayarlayan Vámbéry siyasi siyonizmi destekliyordu. Herzl 16 Haziran 1900 tarihinde Vámbéry'yi Tirol'da ziyaret etti. Günlüklerinde bu ziyaret hakkında şunları yazıyor:  "Yetmiş yaşındaki bu aksak Macar Musevinin şahsında hayatımda gördüğüm en ilginç insanı tanıdım. Kitaplarını Alman dilinde yazan, 12 dili aynı mükemmellikle konuşan, daha fazla Türk mü yoksa İngiliz mi olduğuna bir türlü karar veremeyen bu adam Sultan'la olan yakın ilişkisi gibi şeylerden bahsetti. Ayrıca bana ant içerek İngiliz ve Türk ajanı olduğunu söyledi.” (vikipedi)

Kaynaklar;

(1) (vikipedi)

(2) “İngiliz Tuzağı” Süleyman Koçabaş, Sahife,199)

(3) William, Langer, The Diplomacy of Imperialisms. 157-158; “İngiliz Tuzağı” Süleyman Koçabaş, Sahife,197, dipnotu)

(4) General Maywesky, Van ve Bitlis Vilayetleri Askeri İstatistiği, Matbaa-i Askeriye, İstanbul, 1330, s, 135

(5) George H. Hepworth, Through Armenia on Horsback, E.P. Dutton, New York, 1898, s.32

(6) A.g.e. 339-342 (İngiliz Tuzağı, Süleyman Koçabaş, Sahife,198)

(7) Ahmet Rıza’nın Anıları, Arba Yayınları, İstanbul, 1988, s. 36

(8) Mehmet Selahattin, Bildiklerim, Hindiye Matbaası, Kahire, 1334, s. 18

(9) Vedat örfi, s. 39

(10)Mahmut Muhtar Paşa, s. 116

(11) “İngiliz Tuzağı” Süleyman Koçabaş, Sahife,185

(12) Mustafa Müftüoğlu, Yakın Tarihimizde Siyasi Cinayetler, Yağmur Yayınları, İstanbul, 1977, s. 95-96, Cevat Rifat Atilhan, Türk İşte Düşmanın, Aykurt Neşriyatı, İstanbul, 1959, s. 55 Bunların kısaltılmış bir benzeri. Rıza Tevfik’in hatıra kitabı Biraz da Ben Konuşayım, s. 190’ da yer almaktadır.

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..