Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mart '12

 
Kategori
Güncel
 

Türkiye bu kadar mı?

Türkiye bu kadar mı?
 

Komşuları için 'göç merkezi' Türkiye adlı bir tasarım (Alıntıdır)


Emekli bir yönetmen olsam da yıllardan beri TV haberlerine bakmıyorum. Bakamıyorum, doğrusu. Bir gün içerisinde toplam bir saatten çok kalamıyorum ekran karşısında. Görüyorum ki acı, keder, kovuşturma, soruşturma, iki yüzlülük, övgü, yalakalık, aldatma, yabancı baskısı, kölelik, bencillik almış başını gidiyor.

Pek çok haberin içeriği ise denetimsizlik, bakımsızlık, ihmaller zinciri, trafik terörü ile yarışan terörün teröründen başka bir şey değil. Bölünelim, özerk olalım ya da silah sigortamızdır diyenler daha baskın. Belli ki yoğun bir silahlanma var memlekette. Bu eğilim 24 Ocak 1980 kararlarından sonra daha bir kamçılanmaya başlamıştı, bilenler bilir. Anlaşılıyor ki ABD ile pek çok AB ülkesinde neden ayrılıkçı söylemler yoktur diye açıklama yapabilecek hiç bir uzman hiç bir siyasetçi yok bu ülkede. Bu yönü ile ‘boşa yaşamak’ buna denir sanırım.

Bu ülkede neden iyi haber yok diye gezindiğimde tek tük iyi haberler yanında cılız da olsa bazı çok haklı çıkışları duyunca az da olsa mutluluk duyuyorum. Yer altı örgütlenmelerine karşı başlatılan mücadele ise bitecek gibi değil. Pek çok yaptırımı ön gören yasaların caydırıcılık etkilerinin ne kadar yetersiz kaldığını ise Sağır Sultan bile duymuş olmalı. Her alanda şeffalık ön gören yasalar yanında belirli kesimleri koruyan pek çok yasadaki boşlukların giderilmesi ve çelişkilerin ortadan kaldırılması gerekiyor. Toplumun değer yargıları ile oynayan bu tür yasalardan ben de bıktım. Bilgi toplumunda kul yapısı ‘adalet’ ancak böyle sağlanabilir belki.

Kamuoyunda artık iyice biliniyor ki: Adalet haklıdan ya da mazlumdan yana değildir. Adalet parası olan güçlüden ve siyaset kurumundan yanadır. Bu açmazlardan bugün değil de ne zaman kurtulacağız? Türkiye belki AB üyesi olunca bu sorunlar biter mi dersiniz. Benim pek umudum yok her iki durum için de. Bu yüzden Batı ile aramız açıldıkça açılacak ve adaletsizlik de giderek yaygınlaşacaktır. AİHM Kararları ile Fransız  Anayasa Konseyi'nin son Sarkozy dayatması karşısındaki mümkün olduğunca 'adil' duruşları sanırım hepimize ders olmaktadır.

Kimi sohbetlerde nice çanak sorular kendinden menkul nice propaganda odaklarının ne kadar yoğun çalışmakta olduğunu bir kez daha kusuyor topluma. Bu bir yaradır. Siyasi olduğu kadar habercilik bakımından da köklü bir yaradır. Milyonlarca yurttaşımızın ne gibi durumlar içinde olduğunu gezerek de gördüğüm için yalancılığın boyutlarının büyüklüğünü bir kes daha anlıyorum ekranlardaki yansımalardan.

Dağa çıkarak yurt tutan kimi kişiler ile emeki olduktan sonra ata baba yurtlarına dönüş yapanları şimdi daha iyi anlıyorum. 1970’lerdeki öğrenci olayları sırasında yaşadığımız tartışmalardan, boykotlardan ve anarşiden dolayı bir sınıf arkadaşım: ‘Ankara’dan kaçıp bir dağda yaşamak istiyorum!’ diye söylenmişti.

Bana göre çağımızın en önemli iletişim aracı olan TV yayıncılığı bu ülkede görevini yerine getiremiyor. Ekranlarda görülenler içinde yaşadığımız sancılı Türkiye olabilir mi? Bana göre kapalı kapılar ardından birilerince verilen izinler doğrultusunda göstermelik bir yayıncılık yapılıyor. Amaç da şu olsa gerek: Ne şiş yansın ne kebap!

Oysa memleket kim kime dumduma kaynayıp gidiyor. Çevre sorunlarından sağlığa, trafik kazalarından terör kıyımlarına, toplumsal psikolojiden siyaset psikolojisine, eğitimin açmazlarından Batı’nın baskılarına kadar uzanan konular enine boyuna bu ülkede neden tartışılamaz? Toplumun aydınlanması ve olması gereken şeffaflıllar için bu tür yayınlara hiç mi gerek yok?

Böylece ortam baskın siyaset kurumu yanında bir avuç gözü açık kitle ile ekmeğini taştan çıkartmaya çalışan yürekli tüccara kalıyor. Sessiz kitlelerin sesi olması gereken TV yayıncılığı başka işlerin peşinde anlaşılan. Yer altı örgütlenmelerine karşı başlatılan mücadele ise bitecek gibi değil. Pek çok yaptırımı ön gören yasaların caydırıcılık etkilerinin ne kadar yetersiz kaldığını ise Sağır Sultan bile duymuş olmalı.

Toplumun her alandaki gözü kulağı olması gereken kameralar belirli alanlara odaklandırılmış; başka hiç bir yere kıprayamıyor. Belli ki kendinden menkul ya da gizli bir yasak var. Toplumun değişik kesimlerinin hiç sesi çıkmıyor. İşçi, köylü, öğrenci, celep, besici, çiftçi, çalışan kesim, asgari ücretli, ev hanımı, ev kızı, emekli, göçmen işçi, işsiz, engelli, çırak, kalfa,usta, esnaf ve sanatkâr gibi kesimlerin seslerinin çıktığı bir ekran gördünüz mü?

Yapılan değerlendirmelere göre basın yayının siyasete etkileri gerektiği ölçülemeyeceğinden ne olur ne olmaz diye basın yayın üzerinde ne gibi dahili ve harici bir kapışma yaşandığını anlıyoruz.

Varsa yoksa siyasi çekişme.

Varsa yoksa atamalar.

Varsa yoksa ekranların gülü kelebeği 66 kişi.

Varsa yoksa ihaleler.

Varsa yoksa bugün ne pişirsek.

Varsa yoksa aşna fişne.

Varsa yoksa magazin.

Varsa yoksa nasıl evlensek.

Varsa yoksa spor.

Varsa yoksa tüccar.

Varsa yoksa yabancı arabalar.

Varsa yoksa TBMM.

Varsa yoksa 4-4-4'lük Eğitim Reformu

Varsa yoksa Haç benzeri taklit TL sembolü!

Türkiye bu kadar mı?

(Ankara 02 Mart 2012 Cuma)

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..