Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Türkiye'de şirketlerin sorumluluğu ve tarihsel süreçleri

Türkiye'de şirketlerin sorumluluğu ve tarihsel süreçleri
 

Türkiye'de Şirketlerin Sorumluluğu ve Tarihsel Süreçleri


İşletmelerin sorumluluğu söz konusu olduğunda birden çok kavram ile karşı karşıya kalıyoruz. Kurumsal vatandaşlık, kurumsal sorumluluk, kurumsal sosyal sorumluluk, kurumsal sosyal performans, paydaş teorisi ve kurumsal sürdürülebilirlik isimleri ile adlandırılan bu kavramların tanımlanmasında henüz bir fikir birliğine varılamadığı gibi bölgesel koşullar nedeni ile de yorumlamalarda farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bazı çevrelerde kurumsal sosyal sorumluluğun sadece toplumsal katılım projeleri olarak algılanması gibi kurumsal sürdürülebilirlik uygulamaları da sadece çevre yönetimi olarak tasvir edilmektedir.

Oysaki bu kavramların temellerine indiğimizde bundan 5000 yıl önce “Sümer Tabletleri” yazılı olarak ticaret ilişkilerinde karşılıklı tarafların sorumluluklarını belirlemiş ve çalışanlara ayda 3 gün gibi yasal izinler öngörmüştür. Aynı zamanda dini kitaplarda da ticari ilişkilere, hayırseverliğe ve insan yönetimine dair kesin kurallar yer almaktadır. Tabi ki Aristo’nun da fikirlerini etik düşüncenin başlangıcı olarak kabul edersek 1960’lara kadar olan değişim sürecinde kurumların olmasa da bireylerin ya da iş adamlarının sosyal sorumluluğundan bahsedebiliriz.

1960’lı yıllar bahsi geçen kavramların kurumsal yapı ile ilişkilendirilmesinin temellerinin atıldığı dönemdir. 60’lı yılların tüketici hareketleri ve Carson’nın DDT kullanımının zararlarına karşı mücadelesi sürdürülebilirlik ve sorumluluk kavramlarının iş dünyasında ve akademik dünyada yer almasını sağlamıştır. Elbette ki Nader’in de tüketici hareketleri kapsamında “Hangi Hızda Olursa Olsun Güvensiz” isimli araç üreticilerine karşı olan mücadelesini de unutmamak gerekir.

Türkiye’de bazı çevrelerce iş dünyasının ve akademik çevrenin bu kavramlar ile çok geç karşılaştığı ve henüz içselleştiremediği savunulmaktadır. Nitekim Türkiye’nin güçlü hayırseverlik kültürü ve ahilik teşkilatı gibi kökenlerinin yanı sıra iş adamlarının sosyal sorumluluk uygulamaları ile ilk tanışması yine 60’lı yıllarda olmuştur. Atilla Gönenli tarafından yazılan “Yöneticinin Amacı Sadece Kar mıdır?” isimli makalesinin yanı sıra 70’li yıllarda özellikle İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü ve Türk Sevk ve İdare Derneği’nin yayınları ve farkındalık programları ile Türkiye’de bu kavramlar gündeme taşınmıştır.

Başlangıçta Türkiye’deki kurumsal sosyal sorumluluk anlayışında Amerikan düşünce yapısını gözlemliyor olsak da zaman ile kendi kültürel yapımız, ekonomik gelişmişliğimiz, coğrafi durumumuz ve kanuni düzenlemelerimiz gibi farklılıklarımız dolayısı ile bahsi geçen kavramların daha farklı yorumlamış olduğumuz görülmektedir. İş dünyasında halen hayırseverlik uygulamaları ve sivil toplum kuruluşları işbirlikleri ile yaratılan toplumsal katılım projeleri ön plana çıkarılmaktadır ve bunu kurumsal sosyal sorumluluk projesi olarak adlandırmaktayız. Oysaki kurumsal sosyal sorumluluk kavramı Avrupa Birliği’nin 25 Ekim 2011 tarihinde yenilediği tanımında “sosyal, çevresel, etik insan hakları ve tüketici endişelerini paydaşları ile yakın işbirliği içerisinde şirketlerin iş süreçlerine ve ana stratejisine dahil etmesi” olarak yer almıştır. Diğer bir açıdan ise bazı çevrelerce kurumsal sosyal sorumluluk kelimelerinden “sosyal” kelimesini çıkardığınız zaman yani “kurumsal sorumluluk” olunca kavramın daha geniş bir anlamı olduğu dile getirilmektedir. Nitekim kurumsal sorumluluk kavramı ile aslında burada belirtilmek istenilen durum “gönüllülük” uygulamasıdır. Çünkü kurumsal sorumluluk, sorumluluğu işletmenin iş süreçleri kapsamında ayrılmaz ve doğal bir parçası olarak görmektedir.

Türkiye’nin bu kavramlarla yaklaşık 45 yıllık geçmişi olmasına rağmen halen hangi kavramın konu başlığının daha geniş olduğunu tartışıyor, kurumsal sosyal sorumluluğu da “proje” olarak iletişim faaliyetlerinde kullanıyoruz. Türkiye gibi güçlü sorumluluk bağları olan ülkemizde bahsi geçen bu kavramları şirketlerin  bir davranış biçimi olarak değil de bir süreç olarak kabul edip iş süreçlerimize kendi bölgesel yorumlarımız ile entegre etmeyi başarabilir isek ekonomik, sosyal ve çevresel alanların tümünde kalkınmamıza artı değer katacağı muhakkaktır.

 
Toplam blog
: 28
: 533
Kayıt tarihi
: 30.03.12
 
 

Göksel Topçu, Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu. Şuan Çandarlı Belediyesi'..