Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '10

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Türkiye’de sol: Hamamböceğinin gövdesindeki karınca yumurtaları

Türkiye’de sol: Hamamböceğinin gövdesindeki karınca yumurtaları
 

 

Bir tür karıncanın epey ilginç, ilginç olduğu kadar da ustalıklı ve zalimane bir üreme yöntemi var. Adını şu anda hatırlayamadığım bu dev karınca türü yumurtalarını hamamböceğinin vücuduna yerleştirip orada erginliğe ulaşmasını sağlıyor. Bu karınca bir hamamböceğiyle karşılaştığında iğnesini böceğin boynuna saplayıp zavallı kurbanın beynine bir çeşit uyuşturucu madde pompalıyor. Bu madde böceği yaşayan bir ölü haline getiriyor. Bu andan itibaren böceğin vücudu yaşamaya devam ediyor ama beyin faaliyetleri duruyor. Bu noktada karınca yumurtalarını böceğin gövdesine boşaltıp onların hamamböceğinin gövdesinin ısısı ve zırhının koruyucu etkisi altında gelişip yavru haline gelmesini bekliyor. Dışarıdan baktığınızda canlı ama yarı baygın bir hamamböceği görüyorsunuz, oysa böceğin içi başka bir canlı türünün, dev karıncanın yumurtalarıyla dolu; yani aslında o gördüğünüz bir hamamböceği değil, yarı canlı bir kuluçka makinesi… Yumurtalar erginliğe erişip yavrular dışarı çıktığında böcek de kuru bir kabuk haline gelip tam anlamıyla ölüyor.

Türkiye'de genel olarak siyasi yapıların özel anlamda da solun durumu işte bu yarı ölü hamamböceğinin haline benzer. O dev karınca “devlet”, yumurtalar da devletin ideolojisi olan geniş anlamda İttihatçılık, dar anlamda Kemalizmdir. Bu ideoloji Türk solunun içine özellikle de 1960 darbesinden sonra, Doğan Avcıoğlu, Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk gibi isimlerin aracılığıyla daha sol gelişme halindeyken girmiştir. Bu böyle olduğundandır ki bugün anlı şanlı solcular, komünist/sosyalist yapılar dünyanın dönüşünden korkan titrek birer statükocu haline gelmişlerdir. Ancak Türkiye’de sol düşüncelerin handikapı Kemalizmden ibaret değildir. İktisadi gecikmişlik nedeniyle Türkiye’de solun sosyo-ekonomik temeli yakın zamana kadar oluşmamıştı. O temelin oluştuğu zaman da klasik anlamda bildiğimiz solun kendisi ortadan kalktı. Ancak burada üzülüp hayıflanacak bir durum yok. En büyük solcu Marx’ın dediği gibi, “Tarihte ne olmuşsa başka türlü olması mümkün olmadığı için öyle olmuştur.”

Bildiğimiz anlamda “sol” dediğimiz kavram geçerliliğini yitirebilir ama onun temsil ettiği ve bir dönem için o terimle ifade edilen idealler insanlık yeryüzünde var olduğu sürece var olacaktır. İnsanlık tarihi, ilerici ve gerici güçlerin mücadelesinin de tarihidir aynı zamanda. Kurulu düzenden nemalanan güçler onu olduğu haliyle korumak, zarar görenler de o düzeni değiştirmek ister. Tarih böyle ilerler. Bu iki karşıt güç her dönemde farklı isimlerle anılmıştır. Yaklaşık son iki yüz yıldır, genel anlamda ilerici güçler “sol”, gerici güçler “sağ” adı altında gruplandırılıyor. Bunlar ayrıca kendi içlerinde alt gruplara ayrılıyor; sol dediğimiz zaman komünizmin, sosyalizmin, sosyal demokrasinin akla gelmesi gibi… Aynı şekilde sağ dediğimizde de ABD’li Cumhuriyetçi Parti’den, Avrupalı Hristiyan demokrat partilere, İngiltere’deki Muhafazakâr Parti’den hemen her ülkede örneği bulunan ırkçı neo-Nazi partilere uzanan bir yelpaze canlanır gözümüzde…

Bu niteliği nedeniyle sola hep olumlu bir anlam yüklenmiştir; ama bu ideal anlamda böyledir, yani “solculuk böyle olmalıdır” denir. Pratikte ise sol hareketlerin gericiliğe hizmet ettiği, sağın ise zaman zaman üretici güçlerin gelişimini kolaylaştırdığı görülmüştür. Ancak günümüzde bu isimlendirmeler de açıklama yeteneğini kaybetmiştir. Bugünkü sol/sağ terimlerinden yirmi yıl önceki anlamları çıkarabilmek mümkün değil. Sosyalist kampın çöküşünden sonra özellikle sol kavramının içi boşaldı. Avrupa’daki komünist partilerin hemen hemen hepsi milliyetçi bir muhtevaya büründü. Bugün bu partiler anti-kapitalizm, anti-emperyalizm kisvesi altında milliyetçi-korporatif politikaların sözcülüğünü yapıyorlar.

Aynı durum aşağı yukarı Türkiye için de geçerli. Bugün Türkiye’de sol diye bilinen oluşumların çoğu milliyetçi, korporatist, otoriter ve statükocu bir kimlikle karşımıza çıkıyor. Bunda en önemli faktör yazının girişinde aktardığım solun devlet ideolojisiyle olan çarpık ilişkisidir. Türkiye’de sol öyle bir orijinden geldiği için sosyalist kampın çöküşüyle enternasyonalist bağlarından da koptuğu anda gerici, statükocu bir yapı haline gelmiştir. Bir bakıyorsunuz, en radikal sosyalist hareket sanki Türkiye Cumhuriyet sosyalist bir devletmiş de devlet işletmeleri emekli generallerin, politikacıların, bürokratların çiftliği değil de halka aitmiş gibi özelleştirmeye muhalefet ediyor. “Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” Marksizm-Leninizmin en temel ilkelerinden biriyken Türk solcuları Kürtlerin toplumsal taleplerini emperyalizmle işbirliği olarak nitelendirip egemen ulus milliyetçiliğinin hasını yapıyorlar. Halkın yarısının oyuyla seçilen Hükümete karşı bir zamanlar kendilerini işkence tezgâhlarından geçiren darbecilerin şakşakçılığını yapıyorlar. Solun Che Guevara, Deniz Gezmiş, Nazım Hikmet gibi simgelerini statükonun kirli savaşına alet ediyorlar.

Özetle, siyasetin “sol-sağ” biçiminde kategorizasyonu 20. Yüzyılla birlikte sona ermiştir. Artık kimin solcu, kimin sağcı olduğunu tartışmanın bir anlamı da kalmamıştır. İlerici güçlerle statükocuların, ezenle ezilenlerin, dünyayı bir av sahası olarak görenlerle daha yaşanabilir bir yer olması için çabalayanların mücadelesi sürecektir, ancak bu saflaşmanın adı farklı olacaktır. Yeni saflaşmada mücadele alanları ile hedefler de farklı olacaktır. Bugün proletarya diktatörlüğünden bahsedeni  kimse ciddiye almaz. Yeni dönemde eşitlik ve sosyal adalet mücadelesi devam edecektir. Ancak bunlara, cinsel tercih hakkından ifade özgürlüğüne dek her anlamıyla bireysel özgürlüklerin geliştirilmesi, ekolojik dengenin korunması, sınırların kaldırılması, merkezi ulus devletlerin gücünün azaltılması, silahların ve orduların tasfiyesi gibi mücadele alanları eklenecektir. Bu mücadelede kurulu düzeni korumaya çalışanlar eskinin “sağ”ı, onu değiştirmeye, dönüştürmeye çalışanlar da “sol”u olacaktır. Ancak bunları “sağ – sol” diye isimlendirmeyeceğiz.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..