Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ağustos '06

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Türkiye'de sosyal patlama ve haklar

Türkiye'de sosyal patlama ve haklar
 

Uzun zamandır bekliyorum, merakla izliyorum, Türkiye’de bir sosyal patlama olacak mı acaba diye. Aslında, toplumumuz bir çok belirtiler gösteriyor, artık hastalıklı bir toplum olmaya başladık. Annesini – babasını bıçaklayan çocuklar, büyük şehirleri de aşıp daha güvenli olmasını beklediğimiz daha küçük şehirlere bile taşan hırsızlık, gasp olayları, töre cinayetleri, akla hayale sığmayan tecavüz olayları, aile içi şiddet, vs vs vs. Bunlar, sadece gazetelere yansıyanlar. Bir de, “hanelerin” dışına çıkmayan ya da pek duyulmayan, yayılmayan vakaları düşünürsek...

“Bence az bile!” diyorum... Belki “bam” diye bir patlama olmayacak ama içten içe patlamaya başladık. Geç bile kaldık. Artık Türkiye’de kimsenin birbirine tahammülü kalmadı. O bundan nefret ediyor, bu şundan, şu da ondan. Kendimden biliyorum, yolda sokakta yürürken, insanlara tahammülüm kalmadı!... Tahammül, saygıyla, yolda yürüyen insanları her türlü farklarına rağmen kabullenmekle ilgilidir. Bizim, birbirimize hiç saygımız kalmadı ki, birbirimize tahammül edelim.

“Hak” kavramı üzerine çok uzun süre kafa yordum. Sonunda da, bu kavram hakkında, bizim toplumumuzda, aslında çok da üzerinde durulmayan bir yan farkettim. Hak, iki yüzü, iki sınırı olan bir kavram. Birinci sınırı, “yapabilmek”le, “sahip olmak”la ilgili. İkinci sınırı da, bunun tam zıttı. Çok basit örnekler vermek istiyorum: çocuk sahibi olmak her insanın doğal bir hakkı. Bu hakkın öteki ucunda ise, bir çocuğun, sağlıklı beslenmek, iyi eğitim almak, sağlıklı psikolojiye sahip olan ebeveynler tarafından yetiştirilmek gibi uygun koşullarda yetiştirilme hakkı var. Anne – babalar, bakamayacakları sayıda çocuk dünyaya getirdikleri zaman, kendi haklarının ötesine geçip, sahip oldukları her bir çocuğun hakkından yemeye başlıyorlar. Televizyon seyrederken, “5 – 7 – 10 çocuğum var, bakamıyorum; devlet bize yardım etsin” diye ağlayan anne – babaları gördüğüm zaman, ben de televizyonun karşısında ağlamaya başlıyorum, “Devlet mi sana ‘5 çocuk sahibi ol’ dedi”, diye.

Biz toplum olarak, artık hak’kın sınırlarını tamamiyle yitirdik. Neyin gerçekten hakkımız olduğunu neyin ise hakkımız olmadığını ayırt edemiyoruz. Hakkımız olan için savaşmıyor, hakkımız olmayan şeyleri ise – özellikle de bunca yozlaşmış bir toplumda yaşıyor olmanın dayanılmaz hafifliği ile – en doğal hakkımız addedip, hiç sorgulamıyoruz.

Gencimize, yaşlımıza, insanımıza çok yazık ediyoruz, çok!.. Ve bunu hep birlikte yapıyoruz. Çok nadide – ve eminim çok az sayıda – bazı bireyler hariç, hepimiz bu hastalıklı yapıyı körüklüyoruz. Hangimiz, ayda en az bir kere “girilmez” yazan bir sokağa girmiyoruz? Hangimiz, park edilmez yazan bir yere aracımızı bırakmıyor, ya da durmaması gereken bir yerde pervasızca durup bizi alan ve çoktan hınca hınç dolmuş olan minibüse sevinçle atlamıyoruz? Eminim, çoğumuz bir tanıdığımızın olduğu bankalarda işimizi görmeyi – ya da “gördürmeyi”(!)- tercih ediyordur. Sokağa çöp atan, etrafı kirleten çocukları hanginiz uyarıyor? Kamunun malı olan sokaklarda park ettiğinde, yanına yanaşan “değnekçi” ile kim ağız dalaşına girmeye cesaret edebiliyor artık Türkiye’de?

Bu söylediklerim çok mu ütopik? “Yapma Allahaşkına! Bu söylediklerini yapan insan mı kaldı bu memlekette?” diye mi geçiyor içinizden? Adım gibi eminim, aranızdan “Herkes yapıyor, ben neden yapmayayım?” diyenler de çok sayıda. Yapmadığınızda kendinizi aptal yerine konmuş hissetmiyor musunuz? Ben hissediyorum!...

Ama tek başına savaşmak da bir sonuç vermiyor değil mi? Bir yerlerde bir savaş kazanılırken, başka bir yerlerde yüzlercesi kaybediliyor. Halbuki, her birimiz her gün bir yerlerde – neresi olduğu hiç önemli değil, yolda sokakta olabilir, yaşadığımız apartmanda, ekmek kapısı olan işyerimizde, okulda, devlet dairelerinde, kendi hanemizde - gücümüzün yettiği ölçüde 3, 5, 10 savaş versek, Türkiye’nin mutsuz ve sessiz çoğunluğu olmaktan bir nebze kurtulabilir miyiz, acaba? Bu açıdan, geçen haftalarda başgösteren “fındık” hareketini takdirle karşılıyorum. Keşke, başka alanlarda da, hakkımızı aramayı bilsek... Tabii, bunun için öncelikle, insanımızın “hakları” üzerinde biraz oturup düşünmesi lazım. Sonra da, ufak ufak, biryerlerden başlasak ve küçük savaşları kazanabildiğimizi görsek de daha büyük hareketlere dönüştürebilsek.

 
Toplam blog
: 2
: 583
Kayıt tarihi
: 24.07.06
 
 

Türkiye'nin, Tarsus Amerikan Lisesi, İçel Anadolu Lisesi, Galatasaray Üniversitesi gibi saygın eğiti..