- Kategori
- Siyaset
Türkiye nereye gidiyor…
Yaşmakta olduğumuz şartlar ne olursa olsun, benim fikrim her Türk vatandaşı ülkenin nerye doğru gittiğini düşünüp sorgulaması gelir. Düşünmeyen, sorgulamayan bir insan ne kendine ne ailesine ne de ülkesine faydalı olamaz. Son günlerde başlatılan “on yıl sonraki Türkiye” tartışması da bence son derece yararlıdır. Bu konuda herkes öngörülerini, taspitlerini ortaya koymalıdır ki, yönetimde olanların düşünce ufku da genişlesin. “Düşünüyorum öyleyse varım” felsefesi, artık yerini “düşünüyorum, öyle ise düşüncelerimi paylaşayım ve varlığımı çoğaltayım” felsefesine bırakmalıdır.
İlk olarak Türkiyenin nereye gittiğini görmek için nereden geldiğine bir bakalım. Bir anadolu halkı var. Bu halk 600 yıllık bir biat kültürü ile yoğrulmuş, dini motifler kültürünün her halkasına işlemiş. Üstelik duyarak öğrendiği dinin esas müslümanlıkla çok da alakası yok. Büyük çoğunluğu cahil. İyi niyetli olduğundan, konuşmaya biraz din iman katıldığında kandırılması kolay. Bu özelliğinin kaybolmaması için de, 1950 den beri özellikle geri bırakılmış.
Birde genellikle İstanbul ve diğer kıyı şehirlare yerleşmiş ikiyüz yıldan beri yüzünü batıya dönmüş, mevcut kültürünü batı kültürü ile yoğurmuş, nispeten okumuş bir halk var.
Atatürk, Osmanlının gerileme dönemini çok iyi tahlil etmiş, gelecek yüzyılın yüzünü batıya dönen ulusların yüzyılı olacağını görmüş, genç Türkiye Cumhuriyetinin kurulumunu bu proje ile yapmıştır. Bu noktada altını çizmek gerekir ki, Atatürk’ün batıya dönük yüzden kastı, Hristiyan batı ülkelerine benzemek değil, onların ulaştığı medeniyet ve ekonomiye ulaşmak, hatta geçmektir. Atatürk’ün kurduğu bu sistem ikinci dünya savaşına kadar çok iyi işlemiş, Osmanlı imparatorluğunun enkazı üzerinde pırıl pırıl, ileriye güvenle bakan bir ülke doğmuştur. Sonra, Atatürk’ün ölümü, ikinci dünya savaşının sıkıntılı yılları, çok partili sisteme geçiş.
Anadolu halkı malum söylemlerle çabucak saf değiştirip din bezirganlarının ardına düşmüştür. O kesimde günümüze kadar maalesef kayda değer bir gelişmede olmamıştır.
Bu noktada yaşadığım bir olay gerçekten düşündürücüdür. Sanal ortamda tanıştığım Kırşehirde esnaf bir arkadaş geçen ramazan ayında bana oruç tutup tutmadığımı sordu. Hayır deyince, “demek doğruymuş, deniz kenarında oturanlar gavurmuş” demişti.
Diğer kesimde, üretilen politikalar sonucu ya sindirilmiş, sinmeyenlere ise akıl almaz baskılar uygulanmaya başlamıştır.
Bu durumda Türkiye nereye gidiyor?
Maalesef Türkiye artık nereye gideceğini kendi belirler durumdan çıkmıştır. Tek balirleyici ABD dir. Bakmayın siz “AB ye gireceğiz” söylemlerine. Mevcut siyasi zihniyetin ne AB ne girme gibi bir niyeti, nede ABnin bizi almak gibi bir düşüncesi vardır. Özellikle 2002 den beri yürütülen çabalar, veya sahneye konan oyun, yüzünü batıya dönen kesimin ve askerin yapılanlara karşı oluşan tepkisini bertaraf içindir. O günlerde ABD bizim için “ılımlı islam” diye bir rol biçmiş, hükümette harfiyen uygulamaktadır.
Ancak öyle görünmektedir ki, tüm ortadoğuyu ve batı asyayı bir potada eritip yöntmeye yönelik icad edilen ılımlı islam projesi tutmamıştır. Tam bu sırada ortaya çıkan ekonomik kriz, ön asya devletlerinin aralarındaki ittifak ABDni başka politikalara itmektedir. Yeni politika, İsrail, Irak, İran ve Gürcistandan oluşan bir hat oluşturmaya yönelik gibi görünmektedir. Soğuk savaşın bitmsinden sonra önemi büyük ölçüde azalan Türkiye, yeni politika gereği hiçbir önemi olmayan, sıradan bir ortadoğu ülkesi durumuna gelecektir. Sayın başbakanın son dönemde uluslar arası boyuta çıkan hırçınlığının böyle bir politikayı görmesinden kaynaklandığı düşünülebilir. Değilse Irak’ta bir milyonun üzerinde insan (müslüman) katledilirken sesi hiç çıkmayan sayın başbakanın Gazze deki 1500 müslümanın katlindeki çıkışı nasıl açıklanabilir ki?
Konuya bu pencereden bakılırsa, önümüzdeki on yılda Türkiye giderek araplaşmış, sokaklarında gençlerin kahkaha ve şakaları olmayan, suratsız, badem bıyıklı, çarşaflı ve türbanlı, tek tip insanların yaşadığı, fakir, ABD ve AB ülkelerinin her türlü sömürüsüne açık bir ülke olma yoluna girecektir.
Eğer ABD oluşturmak istediği bloğa Türkiyeyi de dahil ederse, artık ılımlı islam değil demokrasi isteyeceğinden, bu günkü sistem ve onun ürünü olan hükümet tarihe karışacaktır. Bu şıklardan hangisinin gündemde olduğu 2011 seçimlerine kadar belli olacaktır.
Bir üçüncü yolda Atatürk ilke ve inkılaplarına yeniden sarılıp, tekrardan ayağa kalkmaktır ki, o da maalesef özveri, şeref, çalışmak ister. Alın teri ister. Bu çözüme ise, hazineden geçinmeye alışmışlar, vurguncular, soyguncular, işbirlikçiler, şeriatçılar, sadaka ile yaşamayı kendine reva görenler sıcak bakmaz.
Esen kalın. 4/3/2009