- Kategori
- Siyaset
Türkiye nereye gidiyor?

Ülkelerin dış politikaları ne günübirlik oluşur, ne de günübirlik değişir. Uluslarası ilişkiler fırtınalı bir okyanus gibidir. Başarı için sağlam bir gemi, bilgili, dirayetli, gemisini seven bir kaptan ve mürettebata ihtiyaç vardır. Bu elemanlardan biri veya bir kaçı eksikse batmak işten bile değildir. Sorun sadece uluslar arası politika denizi olsa neyse. Birde uluslar üstü vatansız sermaye var ki, okyanusun dev dalgalarından daha tehlıkeli.
Türkiye de bu dünyaya ait bir devlet olduğu için bütün bu olumsuz ve zor badireleri ustaca aşmak, dahası kendine yaşam alanı sağlamak zorundadır.
ABD nde radikal gibi görünen bir iktidar değişikliği yaşandı ve Obama iktidara geldi. Ancak genel çizgileri ile baktığımızda dış politikasında radikal bir değişiklik yok. Dünya üzerindeki emelleri bir önceki iktidarla aynı. (İktidara ilk geldiği günlerde Obamayı mehdi ilan edenleri buradan selamlıyorum) Rusyada büyük yıkımlar oldu. Ancak genel dış politikasında çok fazla bir şey değişmediği görülüyor.
Verdiğim iki örnek iki dünya devi. Neden mi onları örnek veriyorum? Bizdeki bir çok aklı evvel kendimizi dev aynasında görür de ondan.
Oysa biz, dünya ölçeğine baktığımızda, ikinci katogoride bir devletiz. Yani, dünyayı yönetenlerden değil yönetilenlerdeniz. Bu durumda yukarıda bahsettiğim tehlikeli sularda yüzmek daha da zorlaşıyor.
Dostluklarımızı, ittifaklarımızı, çıkar ilişkilerimizi yönlendirirken bu durumu asla akıldan çıkarmamalıyız.
AKP iktidarı giderek düşen popülaritesini korumak adına ülkede içten içe var olan yahudi düşmanlığını körükleyerek, kendi seçmeninde yükselmeye başlayan homurtu ve çözülmeyi durdurmaya çalışmaktadır. İsrail’i sevin veya sevmeyin, bu yapılan son derece yanlıştır. Türkiyenin çıkarlarına aykırı bir yola girmektir. Neden mi?
Türkiye, gerek ekonomik, gerek askeri, gerek dış politik anlamda ABDye çok sıkı bağlarla bağlıdır. İsrail ise ABDnin ileri karakolu, ortadoğudaki gözü kulağıdır. Müsebbibi ABD olan AKPnin bu tablo içinde İsraile yüklenmesinin sonuçlarının ne olacağı yorumunu okura bırakıyorum.
Özellikle 2002 den itibaren AB ile ilişkiler karşılıklı ilişki olmaktan çıkmış giderek tek taraflı bir teslimiyete dönüşmüştür. Maalesef tam üyeliğe hiçbir şekilde kabul edilmeyeceğimiz defalarca ve açıkça söyleniyorken, onların zararımıza da olsa her isteklerini yerine getiren bir duruma geldik ki, bu da utanç vericidir.
Yaşanan olaylara bakıldığında iktidarın Türk halkı içinden çıkmış bir iktidar, hükümetin bir cumhuriyet hükümeti olduğu tartışılır hale geliyor. Birinci örnek, Türkiye – Azerbaycan ilişkileri.
Bütün Türk vatandaşları bilir ki eğer bizim dünyada gerçek bir dostumuz varsa o da Azerbaycandır. Üstelik ekonomik ve kültürel olarak da birbirine sınırsız bağımlı bir topluluğuz biz. (Alievin fevri davranışları şık olmasada o sorun giderilir) Biz ne yapıyoruz, sırf birileri öyle istiyor diye, bize ezeli düşman ermenilere Azeri dostları değişiyoruz.
İki gündür televizyon kanallarında izlediğimiz PKKnın zafer görüntüleri acaba Türk halkının % kaçını mutlu ediyor. Veya yine sırf birileri öyle istiyor diye 25 yıldır dökülen evlatlarımızın kanları üzerinde terör örgütünün dans etmesi mi onurlu politika?
Politika ciddi bir iştir. Hele dış politika daha ciddi.
Vatanseverlik ister, bilgi ister, deneyim ister, akıl ister, mantık ister. Güvenilirlik ister.
Peki sizce Türkiye nereye gidiyor?