- Kategori
- Dünya
Türkiye'nin görüntüsü
Avrupa Birliği ve Türkiye
Türkiye’nin görüntüsü batıdan nasıl görünmektedir? Görüntü, bozuk mudur? Dünyanın uygarlıkta en ilerlemiş olan kesiminin, daha somut olarak kamuoylarının, Ülkemizi görme biçimi nedir? Örneğin; Çoğu Afrikalılar, Asyalılar, Araplar, Türkiye’nin görüntüsünü bozuk değil çok düzgün, olumlu ve sağlam buluyorlar. Ya da batının olumsuz ve bozuk bulduğu yönleri değil başka yönleri bozuk buluyorlar.
Türkiye, batıdan iyi görünmemektedir. Ama neden? Sanayimiz onlar kadar iyi olmadığı için mi? Yoksa, tarımı, ticareti, demiryolları, karayolları, hava limanları, alt yapısı geri olduğu için mi? Ülkemizin yılda bastığı kitap sayısı, gazete tirajları, üniversite kütüphanelerindeki kitap miktarı, tiyatro, ya da sinema koltuğu, konser salonu kişi başına düştüğü sayısal değerden mi eksik buluyorlar bizleri?, kişi başına düşen bilgisayar veya cep telefon sayısının yetersizliği mi? Yoksa kaç kişiye bir otomobil, bir televizyon, bir buzdolabı, çamaşır veya bulaşık makinesi düştüğüne mi bakıyorlar?, Kişi başına düşen GSMH’mımızı yetersiz mi buluyorlar?, Yoksa kişi başına tüketilen elektrik, et, süt, yumurta bakımından mı bir eksiğimiz var? Bizde romancı, şair, heykeltıraş, mühendis, doktor, balerin sayısı mı az?, Uluslararası ödüller alamıyor muyuz diye mi? Yeterli hastanemiz mi, okulumuz mu yok. Bize Osmanlı Devleti'nin devamı olduğumuz için mi iyi olumlu bakmıyorlar?, ya da Türk, Müslüman olduğumuz için mi çekemiyorlar bizi?
Bence tüm bu nedenlerin hiçbir önemi yoktur ve tümü afakî sanal bahanelerdir, esas mesele batı açısından insan hakları (yaşama hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, kadına karşı şiddet, çocuk hakları, işkence, azınlık hakları, Kürt sorunu, ceza evleri, doğa hakkı, basına ve internete sansür), adalet ve demokrasi hakkındaki geriliğimizdir. Bozuk görüntünün Ülkemize zararları çoktur. Konu, sadece batılı turistlerin bize gelmiyor olması döviz bırakmıyor olmasından batan turizm konusu değildir. En çok dış ilişkilerimiz zarar görmektedir. Çünkü görüntünün fulü, puslu, sisli olması itibarsızlık demektir. Prestiji olmayan bir Ülke itilip kalkılır, pazarlık gücü zayıftır.
Türkiye’de kültürel bir yozlaşma söz konusu mudur? Söz konusu ise eğer nedeni kalkınmayı, gelişmeyi tamamen veya çok büyük ölçüde “maddi kalkınma” yani, yol, tünel, baraj, köprü inşaatı olarak gören müteahhit yaklaşımıdır. Bu yaklaşıma göre bunları yapmak, Türkiye’nin en önemli hatta biricik sorunudur. İnsan hakları, sanat, bilim, kültür, ahlak, erdem, felsefe, laiklik gibi şeyler önemsiz, “garnitür” kabilinden şeylerdir. Bunlar hikayedeki “istim” gibi, arkadan da gelebilir. Hatta batıdan hızlı tren, nükleer santral gelmelidir ama kadın haklarının, adaletin uygulanmasının, hukusal, toplumsal normların ve yaşamın sekülerleşmesinin önüne ket vurulmalı mıdır? İnsanın odağına, insanın gelişimine konulmamış hiç bir şey gelişimini tamamlamamıştır.
Peki Türkiye Cumhuriyeti'nin görüntüsü hep bozuk mu olmuştur? Hayır, 1943 yılına kadar Ülkemizin görüntüsünün bozuk olmadığını düşünüyorum.
Ülkemizde tek parti yönetimi olduğu zamanda, Batının kendisi, bırakın otoriterliği, totaliter rejimlerle doluydu. Rusya’da Stalin, Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini, İspanya’da Franco, Portekiz’de Salazar (Savaş içinde Fransa’da Petain) hükümetleri vardı. Doğu Avrupa, Polonya’da Yunanistan’a kadar (Çekoslavakya hariç) diktatörlüklerle yönetiliyordu. Öyle ki tek parti Türkiye’sinin onların yanında adeta özgür bir havası vardı. Serbest Fırka denemesi, Kadro, Kooperatif, Fikir Hareketleri gibi dergiler, Nazım Hikmet’in şiirlerini, yazılarını serbestçe yayınlayabilmesi, bu havanın göstergeleridir.
Türkiye’nin o döneme ait prestij belirtilerinin bazıları ise şunlardır;
1)Montreux Antlaşması,
2)Naziler iktidara geldikten sonra Almanya’da Üniversitelerden kovulan demokrat, solcu, Yahudi öğretim üyelerinden 144 tanesinin Türkiye’ye gelip yerleşmeleri,
3)Atatürk’ün hiçbir dış Ülkeye ziyaret yapmamasına rağmen, pek çok Avrupalı devlet adamının (başta İngiliz Kralı) Türkiye’ye gelmesidir.
Bundan şu sonucu çıkartabiliriz. Bugünkü rejimimiz çoğulculuk, demokrasi açısından Atatürk dönemine göre daha ilerde ama Atatürk dönemi Avrupa genelinden daha da geride değildi. Belki de daha ilerdeydi. Oysa bugün Avrupa genelinden hayli geride olduğumuz açıktır. Demek ki mutlak olarak ilerlemişiz, ama göreceli olarak Atatürk döneminden daha gerideyiz. Bu açıdan bakınca, bilinç düzeyi yüksek, evrensel hukuk ve insan haklarından yana çoğu insan tarafından ilerleme duygusunun verdiği avuntu bozulmakta, ekşimekte, çürümektedir.
Ülkemizin dünyada saygın, güçlü bir yerinin olabilmesi için “adam” yerine konulabilmesi için, gerçekten kalkınması için bütünsel, topyekûn kalkınma, kamu kaynaklarının etkin kullanılmasının yanında, terör, insan hakları, yargı bağımsızlığı, ifade ve medya özgürlüğü konularının da çözülmesi gerekmektedir. Baraj yapımı, otoyollar, hava limanları, hava meydanları, tüneller ülke kalkınması için gerekli ama yeterli parametre olmadığını söylemek için ekonomi kahini olmaya gerek yoktur. Yeterli, nitelikli insan gücü olmayan bir ülkenin kendi kaynaklarını kullanmasını, geliştirmesini beklemek ütopyadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği kararlarda 10. maddeden (ifade özgürlüğü) 619 kez ihlal hükmü verdiği Türkiye, 47 üye devlet arasında en fazla ihlal yapan ülkeler arasında yer almaktadır. Türkiye’nin görüntüsünün değişmesi, bütünü ile kalkınması için yeni bir aydınlanma çağına, kültürel, çağdaş gelişmeye, yoğun entelektüel bir ortamın doğmasına, nitelikli bir eğitimle oluşturulmuş nitelikli insana acilen, şiddetle ihtiyaç vardır.
Nizamettin Biber