- Kategori
- Siyaset
Türkiye Ortadoğu'da liderlik peşinde

Türkiye-İsrail Münasebetleri’nin artık geri dönülemez bir yola girdiği gerçeği BM’in Mavi Marmara mevzuunda ilan ettiği yanlı kararından sonra kati niteliğe bürünmüş vaziyette.
Buna mukabil Erdoğan’ın Mısır ziyareti ertesi 12-13 Eylül 2011 Tasrihi’nde gerçekleşmesi tasarlanan Gazze ziyareti ise var olan durumu ziyadesiyle kritik hale getireceğe benziyor.
Öyle anlaşılıyor ki; Arap Baharı’nın şekillendirdiği yeni ve genişleyen Ortadoğu Coğrafyası; Mısır’da ki 11 Şubat Devrimi neticesi Hüsnü Mübarek’in koltuğunu bırakması ile İsrail’in hareket alanı konusunda aynı genişliği sağlayamayacak.
Bununla birlikte Türkiye’de son dönemde bölgede artan popülaritesini var İsrail politikasını sertleştirerek pekiştirmek istiyor.
Bunu yaparken bölgede etkinliğini arttıran bir ülke konumuna doğru geçiş yaptığı gerçeğini hususiyetle kendisini yıllarca oyalayan Avrupa Birliği’ne karşı bir nispet aracı kullanmaktan da çekinmiyor.
Avrupa Ülkeleri başlarında ki iktisadi buhran ile uğraştığı şu günlerde Türkiye’nin kendi birliklerine dâhil olmayı eskisi gibi büyük bir iştahla beklemediğinin herhalde farkındadırlar.
Ortadoğu’da de esen Arap Baharı, Batı Âlemi’ni “Avrupa’nın Türkiye için değil bilakis Türkiye’nin Avrupa için yeni oluşan konjonktür dolayısıyla bölgede ihtiyaç duyulan bir ülke konumuna getirdiği” gerçeğiyle yüzleştirecektir.
Tüm bunlara var olan ticaret hacmi ve AB Ülkeleri’nin Ortadoğu pazarı için Türkiye’nin köprü vazifesi pozisyonunu eklersek var olan vaziyetin kimi avantajlı konuma getirdiği sualine yanıt vermek oldukça kolay olacaktır.
İsrail’in Yunanistan ile yaptığı son anlaşmaları da bu kapsamda değerlendirdiğimizde var olan resim daha açık ve net ortaya çıkmaktadır.
Avrupa Birliği’nin Ortadoğu’ya eğimleşen Türkiye yerine Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi üzerinden bölge pazarına açılma gayreti de bu bakımdan dikkatlerden kaçmaması ve önemli bir husus olarak not edilmesi gereken diplomatik gelişmelerden bir tanesidir.
Bütün bunlardan ayrı olarak Türkiye’de kurulması planlanan Füze kalkanı meselesini de ayrıca tetkik etmeye değer bir konu olarak görmemiz gerektiği kanısındayım. Türkiye’nin İsrail ile gerginleştiği bir ortamda füze kalkanı için topraklarında anlaşma yapması da tesadüfî değildir. Burada amaç; Bir yandan Ortadoğu’da İsrail’le sürtüşerek popülaritesini arttıran Türkiye’nin bu bakımdan bölgede ki bir başka aktör olan İran’a karşı önlem alma gereksinimidir.
Sebebine gelince; İran; elbette ki bölge de bir başka iddialı güç olarak Türkiye’nin kendisini öne çıkaran hamlelerine sessiz kalmayacaktır. Böyle bir durumda ister istemez iki ülke arasında ki rekabet kızışacak, ilişkiler tekrar gerginleşecektir.
Bir başka mesele de Türkiye’nin son dönemde İsrail ile girdiği Akdeniz’de gemilerin seyir serbestîsi kararıdır. Bu da Türkiye’nin Ortadoğu’da İsrail karşıtlığını kaşıyarak bölgede liderliğini pekiştirme gayretlerinin bir parçasıdır. Bunu ayrıca Akdeniz’de petrol arama konusunda malum ülkeler arasında yaşanacak sert rekabetin bir tezahürü olarak da görmek mümkün.
Türkiye bölge de söz sahibi olması hevesi kadar Akdeniz’de var olan petrol arama faaliyetlerine karşı da bir önlem aldığı izlenimi vermektedir. Zaten Baş müzakereci Egemen Bağış’ın söz konusu kriz sırasında Rum Kesimi’ne yönelik “Akdeniz’de donanmalar bunun için var” çıkışını da bu kapsamda değerlendirmeli, İsrail ve Yunanistan arasında yapılan son ekonomik ve askeri anlaşmaları da bu hadiselerle birlikte düşünmek zorundayız.
Tüm bunlardan sonra var olan gerginliği basit bir Mavi Marmara hadisesinden öte Akdeniz’de ki petrol arama faaliyetleri mevzuu ile beraber değerlendirirsek daha isabetli bir neticeye varacağımız kanaatindeyim.
Netice İtibariyle; Hadiseleri bu minvalde müşahede ettiğimizde Akdeniz’de şimdiden istikbalde doğabilecek tehlikeli diplomatik gelişmelerin de farkında lığıyla hadiselere bakabilmemiz mümkündür.