Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '11

 
Kategori
İnançlar
 

Türkler nasıl müslüman oldular?

Türkler nasıl müslüman oldular?
 

Böyle bir soruyu sormanın, başka bir deyişle böyle bir konuyu tekrar açmanın ne faydası var diye düşünülebilir. Çeşitli yazarlar tarafından zaman zaman gündeme alınan ve işlenen bu konu bence her detayı ile iyi incelenip anlaşılması gereken bir konudur. Zira bu gün yaşayıp bir türlü anlamlandıramadığımız bir çok soru işaretinin cevabının bu konuda yattığını düşünüyorum. Konunun uzmanı değilim. Yaptığım basit ve kişisel bazı araştırmalar, konunun uzmanlarının ortaya çıkıp kamu oyunu aydınlatmaları gerektiğini gösteriyor diye düşünüyorum. Buyurun şöyle bir gezinti yapalım.

Bizlere resmi tarihi dayatanlar Türkler’in İslam dini ve müslüman Araplarla tanışmasına vesile olan "Talas Savaşı"nda Çin Ordusu karşısında zorlanan Müslümanların yardımına Türk süvarileri yetişmiştir. Savaşı izleyen Karluk beyinin emriyle savaş alanına giren Türk süvarileri karşısında neye uğradıklarını şaşıran Çinliler Talas Savaşı’nda yenilgiye uğramışlardır. Bu savaşın ardından islamiyet Maveraünnehr’de kalıcı hale gelmiş ve Türkler de uzun zaman Çin tehlikesinden kurtulmuşlardır. Türkler topluca ve kendi özgür iradeleri ile müslümanlığı kabul etmişlerdir, diyorlar. Resmi tarihin günümüzde öğrendiklerimizle bir çok konuda ne kadar çeliştiğini hep bilmekteyiz. Acaba gerçek bumudur, yoksa Murat Bardakçı ve daha bir çok tarihin arka odalarında dolaşmayı sevenlerin iddia ettikleri gibi Türkler islamiyeti sopa zoru ile mi kabul etmişlerdir?

Kaldıki büyük iddialarla bu bilgiyi verenler Çin - Arap savaşı sırasında Türklerin orada bulunma sebebinden hiç bahsetmiyor.

Tekil bazı örnekleri bir tarafa bırakırsak, hiç bir toplumun kendi dinini bırakıp başka bir dine geçmesi söz konusu değildir. Dünyada böyle bir olay  görülmemiştir. Bu işler ya misyonerlik ki hıristiyanlık büyük ölçüde böyle yayılmıştır, ya da kılıç zoru ile olmuştur.

"Abdülmelik 705 yılında ölür ve yerine oğlu Velid, Horasan valiliğinede Kuteybe getirilir ve asıl savaşlar bundan sonra başlar. bu dönemde Türk şehirleri işgal ve yağma edilmiş on binlerce türk köle olarak Arabistana götürülmüştür ayrıca Kuteybe, Talkana giden 24 km lik yol boyunca dar ağaçları hazırlatıp islamı rededenleri astırmıştır. Bu anlattıklarım Türk arap savaşanın 705- 730 yılları arasındanki çok küçük bir dilimidir... Türkler araplara çok uzun süre direnmişlerdir, ve bu dönemde araplar tarafından katliamlar düzenlemiş, Türk şehirleri talan edilmiş ve yağmalanmışlardır. taki Emevilere kadar..". Türklerin şiddetle islamlaştırılamıyacağını anlayan Emeviler daha yumuşak bir politika izlemişlerdir ama Türklere yönelik şiddet asla bitmemiştir ki günümüzde bile tam müslümanlaştıramadıklarını düşündükleri Alevilere bile ne tür şiddetler uygulandığını hepimiz görüyoruz.

Hiçbir şekilde itiraz görmeyen bu ve benzeri belgeler Türklerin islamiyeti isteyerek değil, kılıç zoru ile kabul ettiğini gösterir.  İslam dininin yayılışı misyonerlikle değil, kılıçlarla ve hançerle olmuştur. Emevi ve Abbasi hükümdarları cok Türk kanı akıtmışlardır.

Oysa, Kuran ayetlerinde Allah Müslümanlara kendi dinini diğer insanlara anlatmayı emrederken; bunun nasıl yapılacağı konusunda da bilgi verir. Kuran’da dinin güzellikle anlatılması ve din konusunda zorlama olmayacağı vurgulanır.
21- Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın.
22- Onlara zor ve baskı kullanacak değilsin.
88- Gaşiye, 21-22

Bunlarla beraber Kuran’da savaş konusundaki ayetlerde son derece önemlidir. Kuran ayetlerine baktığımızda ancak savunma savaşına izin verildiği, aşırıya kaçılmaması emredildiği ve barış eli uzatana aynı şekilde karşılık verilmesi emredildiği açıkça görülür.

Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah adalet yapanları sever.
60-Mümtehine, 8

Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, ancak aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.
2-Bakara, 190

Eğer onlar barışa eğilim gösterirlerse, sen de ona eğilim göster ve Allah`a tevekkül et.
8-Enfal, 61

Emevilerin Türkleri müslümanlaştırmak için kullandıkları ılımlı yolun neticesi olarak Türkler, daha önceki inanışları olan şamanizmin bir çok gelenek ve göreneklerini yeni dinlerinin içine monte etmişlerdir. İşte bu yüzdendir ki, Anadolu islamı arap yarımadası islamına benzemez. Arap milliyetçiliğiniTürklük maskesi ile gizleyip türklere olmadık zulmü yapanların nedenleri biraz da böylece ortaya çıkmaktadır.
Şamanizm'den kalan ve Anadolu'da günümüzde yaşanan geleneklerden birkaçına göz atalım.

Türk toplumu, İslamiyet öncesi Türkler’in inandığı Şamanizm’in geleneklerini hala yaşatıyor. İslamiyet’in yayılmasıyla birlikte Müslümanlığı kabul etmiş olan Türkler'in günümüzde de halen süregelen kimi geleneklerinde Şamanizm izlerine sıkça rastlanıyor.

Günlük hayatta sıkça karşılaşılan ve insanların kaygılarını gidermeye yönelik olan bu gelenekler Türkler’in uzak tarihine kadar dayanıyor. Anadolu’da varlığını sürdüren bu geleneklere; düğün, doğum, cenaze gibi sosyal olaylarda sık sık rastlanabiliyor.Bu inançlar, yüzlerce yıldır kötü ruhlardan korunmak, korkuları ve endişeleri gidermek için, dilek ve beklentilerine ulaşmada bir araç olarak kullanılıyor. Anadolu’da yaşayan birçok gelenek, Şamanizm üzerine yazılan eserlerle karşılaştırıldığında farklılıklarının olmadığı görülüyor. Şamanizm, Orta Asya, Altay yöresi ve Sibirya dolaylarında yayılmış, İslam öncesi Türklerin, Moğolların ve diğer bazı kavimlerin dini.

Türbelere çaput bağlamak Şaman kökenli

İslam dinini kabul etmiş olan Türkler ve diğer kavimler eski dinlerinden kalan birçok inanç, gelenek ve ayinleri yeni dinlerine sokmaya muvaffak olmuşlar. ‘Tarihte ve Bugün Şamanizm’ kitabının yazarı Abdülkadir İnan, Şamanizm geleneklerinin çoğunun güya İslamın talimatı ondanmış gibi yüzyıllar boyunca sürüp geldiğini belirtiyor. Oğuzların torunları olan bugün ki Anadolu Türklerinde de eski inanç ve göreneklerin derin izlerine rastlandığını yazan İnan, folklorcularımızca tespit edilen alkarası (albastı) efsanesinin, uzun ömürlü olması için çocuklara Yaşar, Durmuş, Satılmış, Satı... gibi adlar vermenin Şamanizm kökenli olduğunu yazıyor. Abdülkadir İnan ayrıca; türbelere ve kutlu ağaçlara, çalılara paçavra parçaları bağlamanın,  kötü ruhlardan korunma maksadı ile 'iyi saatte olsunlar' demek gibi adetlerin hepsinin Şamanizm kökenli olduğunu yazıyor.

Doğum ve Ölümde Şamanizm kalıntıları

Doğum ve ölüm seremonilerinde de Şamanizm kökenli inançlara sıkça rastlanıyor.
Anne ve bebeğini, albız denilen hayali kötü varlıktan korumak için yastıklarının altına soğan kabuğu ile bıçak, eğe, makas, çivi gibi metallerin konulması geleneğini bunlardan biri. Doğum hastanelerine giderken bunlar halen götürülüyor. Anadolu'nun bazı yerlerinde makas ve bıçak gibi demirden yapılan ev aletlerinin elden alınmıyor, bunun soğukluk getireceğini düşünülüyor. Bu inanışta Şamanizm dininden kalma. Defnedilmeyi bekleyen ölülerin üzerine, şişmesin diye demir parçası konulması, günümüzde kullanılan, ‘Ocağı sönmeyesice’ gibi olumsuzdan olumlu yapılan ifadeler,

İnsanın üzerinden kedi atlamasının uğursuzluk sayılması ve eğer ölünün üstünden kedi atlarsa onun hortlayacağına inanılması hep Şamanizm kökenli inançlar olarak karşımıza çıkıyor. Anadolu’nun bazı yörelerinde evden ölü çıkarsa ev süpürülmezmiş ve yemek pişirilmezmiş, aksi yapılırsa günah olacağı sayılırmış. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde ölünün çıktığı yere, odaya, ertesi sabaha kadar yanan bir mum veya gaz lambası yakılır. Cenaze, gece evde kalma zorunda ise bu işlem yine yapılır ve ölü karanlıkta bekletilmez. Ölü hastanede beklemek zorunda kalırsa orada da karanlıkta bırakılmaz. Bu inanç ölümden sonra ruhun gezmesi, dolaşması ile ilgili. Işık onun gezip görmek istediği şeyleri bulmasında, yol almasında yardımcı olacağına inanılıyor.

Bazı yerlerde ise çok ağlayan çocuğun babasının ölümüne sebep olacağına inanılır. Bu yüzden ağlayan çocukları analar, 'yaşın başın yesin' diyerek babalarının ölmesini önlediklerine inanırlar. Bütün bu batıl inanışlar ata dininin kalıntıları olarak adlandırılıyor.

Nazar boncuğu da Şamaniz'den geliyor

Çeşitli kaynaklarda, nazara karşı tahtaya vurmak ve nazar boncuğu takmak da Şaman gelenekleri arasında zikrediliyor. Hastalık dolayısıyla çocuğun adının özel bir törenle değiştirmek ve ölen kimsenin ayakkabılarını evin dışında bırakmakta Şamanizm kökenli inanışlar. Bunun yanında, gelinin eve girişi sırasında bazı yörelerde, erkek tarafı muhtelif saçılar dağıtıyor. Kurban kesmek, çerez dağıtmak, ve benzeri saçılar,

Eve giren gelin ile güveyin birleşmesine mani olma ihtimali olan cinler, iyeler için bir tedbir almak, onları memnun ederek uzaklaştırmak amacıyla yapılıyor. Bu saçılar sayesinde gelin ile güveyin birleşmelerinin kazasız sağlanmış olacağına inanılıyor. Orada saçı dağıtılırken her ikisi de, kaptığı saçıyı uğur ve bereket getireceği inancı ile saklıyor. Saçının burada da bereket getireceğine inanılıyor. En mühimi de gelin ile güveyin nesillerinin sürdüreceği, çocuk sahibi olmalarını sağlayacağına inanılıyor. Türk inançları arasında saçının bu fonksiyonları çok eskilere dayanıyor. Düğünlerde bereket getirmesi için gelin ve damadın başına atılan buğday taneleri ile ''darısı başına'' tabirinin, yine bu inancın yaşayan örneklerinden olduğu dile getiriliyor.

Herbiri başlı başına tartışma olabilecek birkaç konuyu buraya aldığımın farkındayım. Ancak meraklı arkadaşlar tarafından tartışılmasında yarar olduğunu düşünüyorum.
İzmir 2011 

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..