- Kategori
- Güncel
Türklerin ahlaki davranışları...

“Ben kendi hesabıma çevreme bakıyorum, insanları gözlüyorum, haberlere kulak veriyorum ve sonra şüpheye düşüyorum; acaba atalarımız hakkındaki bütün bu yazılanlar mı yalan; yoksa biz mi onların torunları değiliz?”
Geçenlerde yazarlarımızın eski yazılarını gözden geçirirken Sayın İskender Pala’nın “Türk Ahlakı” adlı yazısı dikkatimi çekti. Yazısında Tarihçi Sayın Yılmaz Öztuna’nın “Tarih Sohbetleri “adlı kitabından “Türk Ahlakını” yabancıların nasıl gördüklerini ve “Türk Ahlakı” hakkında neler düşündüklerini zevkle okudum.
Sayın Öztuna “Tarih Sohbetleri “adlı kitabında yabancıların Türk ahlakını nasıl ifade ettiklerini şöyle anlatmaktadır.
“Türklerden daha faziletli bir toplum görmedim. Oyuna ve eğlenceye vakitleri yoktur. Yemeklerini çabuk ve konuşmaksızın yerler.
Yemek isteyen kim varsa; tanıdık, yabancı ayrılmaz, sofraya çağrılır. Askerler dahil şehirde silah taşımak yasaktır. Düello bilmezler; dövüşmeyi medenî terbiyeden mahrumiyet sayarlar. Arada kavga edenler çıkar; fakat kavgayı devam ettirmeleri mümkün değildir; ilk görenler derhal müdahale edip sustururlar. Zaten şehirlerde büyük sükûnet vardır. Kumar ve içkinin dinlerinde yasak olması kavga çıkmamasının sebeplerindendir. Ama içki içen, esrar çeken Türklere tesadüf edilir; çoğu sosyal durumlarını bu sebeple kaybetmişlerdir. Karaborsa ve tefecilik günah ve meçhuldür. (Cristobal de Villalon)
“Bundan başka şunu söylemek istiyorum ki Türkler bir şatoyu veya kaleyi aldıkları zaman her şeyi ve resimleri buldukları gibi aynen bırakıyorlar, onları tahrip etmek gibi bir âdetleri asla yoktur. (Belon)
“Türkler iyi niyetli insanlardır. Birbirlerine bağlıdırlar. Birbirlerine iyilik yapmaktan hoşlanırlar. Bunları Tanrı’nın şerefi için yazıyorum; yoksa Türklerin bizim imanımızın dışında kaldıklarını biliyorum. Türkler sözlerinin esiridirler. Ancak ölü bir Türk sözünü tutmayabilir. Samimi ve sadık insanlardır. (Bertrandon de la Broquière)”
“Türkler sokakta rastladıkları yazılı kâğıda ve güle basmazlar; yerden alıp bir duvarın üstüne veya dibine koyarlar. (Busbecq)”
“Türkler kimseyi Türk usulünce yaşamaya zorlamazlar. Herkesin kendi mevzuatı ile yaşamasına müsaade eder ve izin verirler. (Geoffroy)
“İsteyen Türk, gerek cuma, gerekse bayram namazında, cami içinde veya avlusunda, cemaat ortasında, düşmanı kim ise ondan af diler. Affı yaş ve makamca küçük olan ister. Muhatabı, kesin şekilde ve cemaat önünde affettiğini söylemeye mecburdur. Sonra elini öptürür ve kucaklaşırlar. Bir kere barışmış olan iki düşman, eski anlaşmazlıklarından dolayı birbirlerine kötülük edemezler. Böyle bir şeye cesaret eden kişi, hem toplumla, hem Allah’la alay etmiş sayılır ve lanetlenir; fena muamele görür, kendisine inanılmaz. (Villamont)
Bunları okuduktan sonra Sayın İskender Pala’nın şu sözlerine katılmamak imkânsız. Şöyle diyor Sayın İskender Pala; “Ben kendi hesabıma çevreme bakıyorum, insanları gözlüyorum, haberlere kulak veriyorum ve sonra şüpheye düşüyorum; acaba atalarımız hakkındaki bütün bu yazılanlar mı yalan; yoksa biz mi onların torunları değiliz?”
Evet değerli okurlarım, şimdi içinde bulunduğumuz durumla geçmiş dönemlerimizi karşılaştırdığımızda “Neler oluyor bize?” demek herhalde herkesin kendisine sorması gereken bir soru olacaktır.
Yeni bir yazıda buluşmak dileği ile iyi haftalar…