- Kategori
- Edebiyat
Türküler geceye karışıp kaybolmasın
Yusuf ERDEM
Sevgili Gülten AKIN abla, ünlü “İLKYAZ “ şiirine şu dizelerle başlar:
“ İLKYAZ
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince şeyler
………………………………”
Yönetenlerin eski araç ve yöntemlerle (baskı, sömürü, zulüm; inkâr, şiddet, imha) yönetemediği; ezilenlerin bir yandan onuru, dili, kültürü, özgürlüğü; bir yandan inancını özgürce yaşayabilme arzusu ve hakkı; öte yandan emeği, ekmeği uğruna; barış, demokrasi, özgürlük uğruna direndiği; yani eskisi gibi yönetilmeyi reddettiği; haklar, özgürlükler ve temelde sınıflar mücadelesinin bir hayli sert geçtiği böylesi bir dönemde şiirden söz etmenin çok “naif” bir tutum olduğunu düşünebilirsiniz.
Öyle ya; Türkiye, dünyada zengin ve yoksullar arasındaki uçurumun en derin olduğu ikinci ülke ( birincisi Güney Afrika); aynı şekilde işsizlik oranının en yüksek olduğu ülkeler arasındayız. Ancak son on yıl içinde dolar milyarderi sayısı yönünden, Japonya’yı geride bırakmışız. Düzenin tüm kurumları, her tür özgürlük arayışlarını, bütün muhalif sesleri susturmak üzere, yani tek adam ve tek parti diktasına uygun biçimde köklü bir dönüşüme uğratılmış durumda. Yoksulluk, sefalet almış yürümüş; bunun kaçınılmaz sonucu çürüme her yanı sarmış. Neo-liberal politikalarla halkın büyük çoğunluğu sadakaya muhtaç hale getirilmiş; sadaka kültürü yaygınlaştırılıp kurumsallaştırılmış. Özellikle kent yoksullarının çoğu kutsal bir şemsiye altında toplanmış; yani bir cemaate mensup olmanın sahte güvencesi ve avutucu bir aidiyet duygusu. Böylelikle iş, ekmek, özgürlük için örgütlenerek savaşma bilinci felç edilmiş; kent ve kır yoksullarının çoğu sadaka ve biat kültürüyle uyuşturulmuş. Bizimkilere din iman, yukarıdaki din baronlarına han hamam!
Böylesi bir ortam, durup ince ve güzel şeyleri düşünme, duyma, yaşama fırsatı ve takati bırakır mı insanlarda!..
Bütün bunlara karşın ben derim ki; kendimizi, aklımızı ve yüreğimizi kurutmamak için, vicdanımızı ve insan yanımızı besleyip alabildiğine canlı, dipdiri tutabilmek için “durup ince şeyleri anlamaya” – bu karanlık gidişe inat- “vakit” ayırmalıyız.
Breht’in sorulu-yanıtlı birkaç satırını ( aynen değil elbet, anımsayabildiğim kadarıyla yaklaşık olarak) aktarmak istiyorum :
-- Karanlık günlerde de türküler söylemek gerekir mi?
-- Hem de nasıl? Asıl karanlık günlerde türküler söylemek gerekir. Zifiri karanlığın er geç dağılacağını, şafağın sökeceğini müjdeleyen umutlu türküler… Yaşanası güzel bir dünyanın özlemini duyuran türküler… Böylesi bir barış, kardeşlik, eşitlik ve özgürlük dünyası uğruna hep birlikte savaşma azmini besleyen türküler…
Bu uzunca girişten sonra “tam zamanı” diyerek, tam otuz yıldır öğrencilerim ve dostlarımla paylaştığım çok özel bir şiiri sizlerle de paylaşmak istiyorum. Vakit ayırıp okumaya, okutmaya, yaygınlaştırmaya fazlasıyla değer. Amerikalı şair CUMMİNGS’in ürünü satirik (yergici) bir şiir ( ki Cummings, şiiri kitaplar ve odalar içinden çıkarıp stadyumlara, eylem alanlarına taşıyan şairler kuşağındandır.).
İNGİLTİRE TURİST REHBERİ’nden
İngiltere’ye hoş geldiniz!
İngiltere mutlu bir ülkedir.
İşte mutlu bir İngiliz işadamı.
Parayı hiç sevmez
Hindistan’da kobra nesli tükenmesin diye
Bağışlar yapar
Veya Kamboçya’ya İncil gönderip
Cebindekini son kuruşuna kadar harcar.
Üzgünüm, mutlu kömür-madencilerimizi göremiyorsunuz.
Ancak kulak kabartırsanız işitebilirsiniz belki
Yeraltının dibinde çağırdıkları Gal ilahilerini
A’a şarkıları sustu mu ne!
Hayır, Asis’in Aziz Francis’i değil bu
Bu mutlu bir İngiliz polisidir.
Burada ise mutlu bir zenci görmektesiniz.
Yok siyah olmak yasadışı değil. Henüz.
İşte kenar mahalleler.
Aslında turist çekmek için korunuyorlar.
İşte mutlu bir kenar mahalle-sakini.
Merhaba kenar mahalle–sakini!
Af’edersiniz, verdiği cevabı size çeviremeyeceğim.
…………
İşte mutlu İngiliz askerleri de burada.
İrlandalıları da mutlu etmeye gidiyorlar.
Yok, hayır, lütfen anlamaya çalışın.
Bakın biz anlıyoruz İrlandalıları.
Çünkü yüzlerce yüzlerce yıldır
İrlanda’ya asker gönderiyoruz.
Önce onları eğitmeye çalıştık
Din, açlık ve kılıçla.
Ama İrlandalı çok güç öğrenir.
Sonra onları eğitmeye çalıştık
Mantıklı nedenler, güç ve işsizlikle.
Böyle suskun, asık suratlı, hırçın oldular sonunda.
Ve böylece onları eğitmeye çalışıyoruz şimdi
Sopa, gaz, plastik-kurşun, çelik-kurşunla
Ve gözaltıyla ve işkenceyle.
En az bizim kadar mutlu olmayı
Öğretmeye çalışıyoruz İrlandalılara da.
Bu nedenle, bizi anlayın lütfen
Ve eğer sizin ülkeniz de
Kendi yurttaşlarından bir bölümünü
Veya bir başka ülkeyi eğitmek zorunda kalırsa,
-Tıpkı bizim İrlandalılara yaptığımız gibi-
Biz de sizi anlayışla karşılayacağız.
Cummings
Türkülerimiz karanlıklarda kaybolmasın; tersine ovalarda, vadilerde, dağlarda, sokaklarda, eylem alanlarında ve hapishane duvarları arasında daha gür yankılansın; acı ve öfkeyle birlikte umudu ve barışı da, birliği ve dayanışmayı da dile getirsinler. Şiirimiz bol olsun.