- Kategori
- Deneme
Tuuu… (Two) minute!...
Tuuu.. Minute...
Sizler Başbakanlık makamının kolay olduğunu mu zannediyorsunuz? “ Ne var ki, paşa gibi hayat” diyenleriniz bence yanılıyorlar… Şimdi sade bir vatandaş olarak canınız istese, tek başınıza, yanınızda ne koruma, nede bir programınız olmadan dağ/bayırı özgürce gezebilir veya bir parka oturup, bir çayın keyifli yudumuyla birlikte, gazetenizi kimse rahatsız etmeden rahatça okuyabilirsiniz.
“Saint Kitts Nevis” desem, sanırım biraz düşündükten sonra, “O da ne ki?” diyenleriniz olabilir. Bahsettiğim okyanusta bir ülke adı. Yüz ölçümü toplasan
Kolay değildir bizim gibi ülkelerde Başbakan olmak. Hem de, simitçilikten gelecek ve milyarlarca liralık Milli Gelir’e hükmedecek ve yönlendireceksiniz!... Sınırlarınızda, teröristler cirit atacak, Arap’lardan tutunda, Kürt’ü, Çerkez’i, Rus’u, batılısı ve doğusunda bulunan değişik dinlerin çatıştığı, etnik insan topluluğunun yaşadığı farklı rejimlerle yönetilen coğrafya arasında kalıp, bin bir sorunla uğraşacaksınız!...
Bizim ülkede Başbakan olursan, yerine göre;
Beş bin kişiyle bir günde tokalaşmayla kolun neredeyse kopacak gibi olur!...
Her zaman programlı olacaksın,
Öksürsen “ Borsa” düşer,
Tıksırsan, kapıda, basın seni dinler.
Zaman zaman, seçmenlerine şirin görünmek için, muhalefetle didişmek, hatta yüz yüze gelmeyi bile istemeyip, mektup yazmak zorunda kalırsın,
Çin’e kızsan bile, oyuncaklarını otobüsün kapısından çocuklara dağıtmak zorunda kalırsın!...
Zordur benim ülkemde Başbakan olmak. Zor…
Evinden öyle elini kolunu sallayarak tek başına çıkamazsın. Kapıdan göründüğün anda, koruma ordusunun arasında nefessiz bile kalırsın. Bazende Şansız bir şekilde, aracın içinde kilitli kalıp, camları tuz/buz edilerek kurtulursun!...
Suikast tedirginliği ile gözlerin her daim etrafı kollar, adımlarına dikkat ederek yürürsün,
Karnın tokken, sunulan ikramları da mideni bozma pahasına, öteleyemezsin,
Ramazan geldiğinde, gecekonduları gezerek, onların yokluğuna ortak olursun,
Konvoyla açılıştan dönerken, işsiz, okumak isteyen ve umut bekleyen insanların araç önüne “ Pat” diye atlamaları ardından, gün boyunca değişik duygulara kapılır, belki de geceleri uykunuz kaçar…
Zordur benim memleketimde, Başbakan olmak zor!...
Ama bu değerli makamın getirisi de yok değildir hani..
Varsa çocuklarınız, en iyi okullarda ve en iyi işleri kurma şansını yakalar. Hatta bırakın yurt içini, dünyanın en iyi şirketlerinde ve kuruluşlarında önemli mevkilere gelirler…
Çocuklarınızı evlendirdiğinizde, mahalle arasında ve salonlarda yaptırdığınız düğünlere hiç benzemez. Dostunuz ve akrabanız çok olduğundan, böyle yerler yetmez, spor salanları dolar da taşar. Gelen altınlardan, çocuklarınıza en güzel işleri bile kurar, geleceğini garanti altına alırsınız.
Özellikle çalışmalarınızla tarihe geçer, gelecek nesil yaptıklarınızla sizi anar. O yemek, bu toplantı derken, yorgunluktan bitap düşer, gözlerinizin altı şişer ve morarır. Hele bazı toplantılarda sinirlenir, “One minute, one minute” ve
“Bir daha Davos’a gelmem!” diyerek dünya gündemine bile düşüverirsiniz. Zaman gelir, büyük ihtişamlarla karşıladığınız ve İstanbul’un caddelerini trafiğe kapatarak can güvenliğini sağladığınız ayrıca hediyelerle uğurladığınız Obama’nın memleketinde, otele yüz metre kala durdurulur ve korumalarınızla birlikte, New York caddelerinde kırmızı ışıkta durarak şaşkın bakışlar arasında otelden Obama’nın çıkmasını beklersiniz!...
Bende bir Türk vatandaşı olarak, bu olaya karşı, ABD’nin Korumalarına;
“Tuuuuuuu!... ( Two) Minute!...” derim.
Allah bizleri bundan sonraki “Three minute” lerden korusun!...
Vesselam, zordur benim memleketimde “Başbakan” olmak. Zordur…
Sevgiyle kalın…
27 Eylül 2009/Bursa
Ertuğrul Erdoğan