- Kategori
- Dünya
Uçak kazaları ve nedenleri

Air Force -1 (Boeing 747-200)
Havaciligin dogdugu, yeserdigi Amerika Birlesik Devletleri'nde 100 yil sonra bu tur aptalca havacilik kazalarinin olmasina sasiriyoruz tabii ki...
Havaciligi; "havacilik disiplini" nden biraz uzaklasarak yapmak istediginizde, hesabi hemen oduyorsunuz...
Bazan akliniza takiliyordur. 50-60 yildir Amerika'nin Baskanlarini ucuran AIR FORCE-1 ucaklari neden dusmezler?
Hem de dunyayi her yil defalarca turlamalarina ragmen?...
Hollanda da dusen THY ucagindan sonra yazilmis bir yazi dikkatimi cekti. Bu yaziyi okurken; Turkiye'deki sartlari, ikdidardaki hukumeti, THY Yollarinin simdiki yonetimini pek dusunmeyin. Bu yaziyi; ABD'de, Ingiltere'de, Almanya'da veya Iran'da kaleme alinmis gibi okuyun. Begeneceginizi saniyorum:
TOHUM |
<ımg border="0" hspace="0" align="left" src="http://www.airkule.com/images/spacer.gif" width="1" height="8"> |
Tohumlar, uygun koşullar oluşuncaya kadar toprakta ya da saklandığı yerde uyur. Yeterli nem ve ısı oluşunca ancak, filizlenmeye başlar. Sonra bu filizler sürgün verip toprağın üzerine doğru yol alır. Bir sabah bakarsınız ışığa kavuşmuş ektikleriniz. Taze yapraklar hızla baş kaldırırlar güneşe doğru. Tohum gibi yaşamın başlangıcını simgeleyen bir şeyden ölüme ulaşmak kulağa hoş gelmese de bu tezatlık çok çarpıcı bir örnek. Tohumlar beni affetsin! Havacılıkta kazalar da aynı tohum gibidir. Elverişli zemin yoksa uyur toprağın altında. Nasıl kazayı yapanlar pilotlarsa (Sanki başkalarının yapma şansı varmış gibi!) genellikle zinciri bozan bu “birileri” de pilotlardır. Her koşulda kazayı engellemek onların görevidir çünkü. Bazen de bir teknisyenin dikkati, bir idarecinin yıllar önce aldığı önlem, yapılan bir araştırma, okunan bir kitap veya yazı olur yaşamları kurtaran. Hatta bir öğretmenin sözleridir bazen kulağa küpe olmuş... Biz uçucular kazalardan dersler çıkartırız. Her yıl tekrarlanan eğitimlerde en çömezimizle en tecrübeli kaptan yan yana onları inceler, üzerlerinde tartışır, yeniden yaşarız adeta. Bunlar yeterli değil kuşkusuz ama keşke bizim dışımızdakiler de üç gün sonra unutmamak için aynı çabayı gösterse! Yani “bütün aktörler,” başta yönetim kademeleri olmak üzere bize katılsa! Zincirin tamamlanmasını hep birlikte engellemeye çalışsak. Belki o zaman toprağın üzerine çıkmayı başaran bir deli sürgün, bir şubat sabahı aniden uzanıp Arısanları, Sezerleri, Özgürleri, Eskinleri aramızdan almayı başaramaz... “Ama bu kazada bir sorumluluğu yok THY yönetiminin!..” Beni bir bankanın yönetim kuruluna atamaya kalksalar “ bankaya bir düşmanlığınız mı var?” diye sorarım önce! Çünkü ben paradan hiç anlamam, ben havacıyım, ben uçarım. Yolcumun saçının teline zarar gelmemesi için, uçağımın boyasının çizilmemesi için, meslek onurumun zedelenmemesi için, bulutları delerim, dağları aşarım. Gerekirse Tahsin gibi, Murat gibi, Olgay gibi, Ulvi Murat gibi canımı veririm. Ama tüccarlıktan, reklamdan, nazar duasından, hiç anlamam. Bu konularda THY’yi yöneten üç kişilik icra komitesi bir numaradır! Onlar, şirket hızla büyürken insanları limitlerin üzerinde gece gündüz uçurarak nasıl maliyet düşürülür, nasıl reklam yapılır, nasıl kar edilir iyi bilirler! O nedenle söz, yetki, karar, ve de iktidar onlarda! Bu konuda ellerine su dökemez kimse! Peki “havacılık” derseniz, uçuş güvenliği derseniz, meslek etiği, onuru, disiplini derseniz, sosyal diyalog, hak, emek... Özetle “insan” derseniz yanıt alabilir misiniz? Ama “bu kazada sorumluluğu yok İcra Komitesi’nin!” Bu “üçlüye” bir çift sözümüz var: Efendiler! “Uçuş Emniyeti” deyince, binlerce havacının da sizler, eline su dökemezsiniz. Bilmezsiniz ama personelinizin çoğunun okuduğu lisenin bile adı “Hava Lisesiydi.” Havacılığın her dalında, yakıt kokusuyla, uçak gürültüsüyle, kar, sıcak demeden ter döktüler. Çoğu kazandıklarını meslek hastalıkları ve kanser tedavilerinde harcıyor, emekli olur olmaz yaşamlarını yitiriyor ama her koşulda yolcularına güler yüz gösteriyorlar. Bu konuda teknisyeninden, yolcusunu kurtarmak için çabalayan kabin memuru ve kaptanına kadar hiçbirimizin yanına bile yaklaşamazsınız! Kusura bakmayın ama bu konuda gerçekten, üçünüzü toplasak bir “havacı” etmezsiniz! Ağır gelmesin bu sözlerim, mahkemelere de koşmayın hemen. İspatlı belgelidir yazdıklarım. Biz de para konusunda sizinle aşık atamayız! Siz satıştan anlarsınız; halkın vergileriyle yaratılan bu şirketi “başarıyla” nasıl “pazarladığınızı” Necati Doğru Vatan Gazetesi’nde yazıyor. Bizim pazarladığımız sadece uzmanlık alanımızdaki emeğimizdir. Taşeronlarınızla birlikte satış, sizin işinizdir! Siz reklamın da alasını bilirsiniz! Ana vatanından getirttiğiniz “starlar” hem şirketin, hem sizin “reklamınızı” yaparlar, bir taşla beş kuş vurursunuz! Ama çok önemli bir farkımız var: Bizler neyi bilmediğimizi biliriz! Bir kazadan geriye size bir “adet” cenaze töreni, uzmanlara hazırlatılmış, nerede nasıl “vurgu” yapılacağı belirlenmiş bir konuşma ve bilmem kaç milyonluk sigorta maliyeti kalır sadece. Gözyaşlarınız, suratınıza makyaj gibi taktığınız o artık çok bildik gülümseme kadar içtendir! Ama biz yıllardır hiç unutmadık yitirdiklerimizi. O yüzden yüksek çıkar çığlığımız! Siz THY’nin başına, kantardan anladığı için kasabın, kuyumcu terazisinin başına konduğu gibi atandığınız zaman, bilmeniz gereken sadece, havacılık ve uçuş güvenliği konusunda “birşey bilmediğiniz” idi. O zaman öğrenme şansınız olacaktı. Ama ne yazık ki bunu bilemediniz! Sky Life dergisinde yayınlanan “Yolcu Memnuniyeti Birinci Önceliğimizdir!” başlıklı Genel Müdür imzalı yazı bunun çok net itirafıdır. Uçuş güvenliğinden habersizliğin belgesidir. THY’yi beş yıldızlı otel, bu gerçekleri açık açık yüzünüze söyleyenleri de düşman bellediniz. Kininize tanıktır bu satırların yazarı ve hala parçalamaya ezmeye sindirmeye çalıştığınız binlerce THY işçisi... Sizleri poh pohlayıp yağlayanların, THY deyince yemek mönüsünden başka birşey aklına gelmeyen Hıncal Uluç’tan, Engin Ardıç’a; Mehmet Barlas’tan M.Ali Birand’a basınımızın “değerli” köşe yazarlarının hiç mi payı yok bu sonuçta? Umur Talu ve Necati Doğru gibi birkaç duyarlı kalem dışında herkes “sizinle gurur duyuyordu!”… Siz gübrelerken onlar hortum tuttular bu güne kadar… Hep birlikte suladınız, ısıttınız, kabarttınız toprağı… Tohumlar böyle filizlendi, yola koyuldular... Vereceğim örnekler çok somuttur sayın “İcra Komitesi”, elle tutulacak kadar somut. Öyle nazarla falan kandıramazsınız insanları. Şeytan işi de değil bunlar, sizin icraatınız! Bunları kaza oldu diye değil, daha önce de çeşitli yayınlarla, panel ve sempozyumlarda dile getirdiğimden, şimdi yazma hakkını kendimde görüyorum. İnsan hayatını ilgilendiren konularda susmanın sorumluluğunun, konuşmaktan ağır olduğuna inandığım için yazmaya da devam edeceğim... Bakınız neler yaptınız: Havacılıkta çok riskli olan bu büyüme hızına, personel yetiştirmek mümkün değildi. Uçaklara yetişmek için pilot sayısı altı yüzden birdenbire iki bine fırlayınca, bu pilotların “eğitimi”, “standardizasyonu” diye, şirketin sizi “hiç ilgilendirmeyen” bir meselesi ortaya çıktı! Üstelik bu eğitimin yapılacağı “Başkanlığa” atadığınız “Eğitim Başkanı” çok hızlı ceket ilikleyen ama o tarihlerde öğretmenlik vasfı bile olmayan biriydi. Dinlemediniz! Bu mesleğin geleneğidir, en deneyimlilerden en dinamiklerden en bilgili ve yabancı dili en iyi olanlardan bir “Baş Pilot” seçilir. Herkes ona saygı duyar, büyüktür sözü dinlenir. Siz iki yıllık bir kaptanı böyle bir makama atadınız. Bu “Baş Pilot”, en temel havacılık kurallarını önce kendisi uygulaması gerekirken hiçe sayarak, hem de bol yolluklu dış yatı uçuşlarıyla, maaşını ikiye katlayarak aylık limitleri aşınca, bir de “ödüllendirip”, “Uçuş Emniyet Başkanı” yaptınız. Yani şirketin Uçuş Güvenliğini, kuralları hiçe sayan, tam anlamıyla “kırmızı ışıkta geçen” bir “kaptana” emanet ettiniz. Neydi bu “kaptanın” özelliği? Bu konuda çok iyi eğitimler görmüş nitelikleri sınanmış birisi miydi acaba? Hayır, beş vakit namaz kılar ve Temel Bey’le birlikte sık sık Hacca giderdi sadece! Ha bir de pilotlara bol bol “savunma ve ceza” verirdi “esas duruşları bozuk” diye!.. Derdimizin kimsenin namazında haccında olmadığı açık… İtirazımız bunların mesleki yeterliliklerin ve etiğin önüne geçmesine. Ne yazık ki bunu da anlayabildiğinizden kuşkuluyum. THY’de pilot seçimini kim yapar? Eskiden örneğin Cem Kozlu mu karar verirdi dersiniz? Bu işin Hamdi Topçu’dan geçtiğini en yetkili ağızdan ben duyduğuma göre, sanırım duymayan yoktur. Sizler pilotları AKP’den “Hamil-i Kart” peşine düşürdüğünüzle övüne durun. Bunun sonuçlarının 10 yıl sonra çıkacağını da “bilmiyordunuz!”. Ya da öğretmen pilotların Boeing uçağında başarısız bulup “fail” ettikleri pilot, bizzat sizlerin talimatıyla önce uçuş okuluna öğretmen yapılır; oradan da A-320’ye atanır ve yolcuyla birlikte eğitilmeye çalışılırsa bu nasıl bir mesleki erozyona yol açar bunu da “bilemezdiniz!” Çünkü “bilmediğinizi bilmiyordunuz!” Esas sorun sizin bilmediklerinizi “bilen” ve “Kaptan” olan, yani aramızdan çıkan, Genel Müdür Yardımcılarınız, Uçuş İşletme Başkanlarınız Baş Pilotlarınız, Uçuş Emniyet Başkanlarınızın bunlara karşı ne yaptığıdır! Sayın THY İcra Komitesi, sizin gerçekten bir suçunuz yok bu kazada! Siz daha sonrakiler için toprağı gübrelemeye, sulamaya devam ediyorsunuz sadece. Bunu bilinçli yapmadığınız kesin. Eminim farkında bile değilsiniz! Zaten sorun da burada!.. Emniyetli uçuşlar... |