- Kategori
- Siyaset
Ucuz siyaset
Ucuz siyasete dur demek gerek!
Geçenlerde birazcık yakın siyasi tarihimizi araştırırken dehşet içerisinde birşeyi gördüm.
O da, çok partili rejime geçtiğimiz yıllardan beri politik kutuplaşmaların aynı olduğu ve ucuz siyaset anlayışının o zamanlardan bugüne dek pek değişmediği.
Son zamanlarda mitinglerdeki bozuk ağızlı liderlerden tutun da bel altı siyasetine kadar bıkkınlık veren gelişmelerden sonra, geçmişte de aynı şeylerin yaşanmış olduğunu görmek çok acıydı.
Menderes'in aşk hayatı ve yasak ilişkilerinin o yılların siyasetine magazinel birşeyler katması nasıl miadsa, olay birkaç yıldır kendini daha da aşmış durumda, çünkü politikacıların yatak odası görüntüleri yayınlanıyor neredeyse.
Özelin mahremiyetinin siyasete malzeme edilmesinin kepaziliğini geçtim, olayın aşktan yatak maceralarına evrimi daha da dehşet verici.
Eh aklı başında bir insan, oy vereceği siyasetçiye gizli kasetleri ortaya çıktı diye oy vermeyecek değil elbet ama, seçime bir ay kadar bir süre kala seviyenin bu denli seviyesizleşmesi gerçekten de sinir bozucu.
Nelerin konuşulup tartışılması gerekiyor, ama neler konuşuluyor?
Ülkenin sorunları dağ kadarken, eften püften şeyler konuşuluyor mitinglerde.
Gerçi başka hiçbirşeyi değerlendirmeden sırf "kabadayı, " "delikanlı" diyerek koskoca bir ülkenin iktidarını seçmek için oy atan insanlara ne konuşacaksın, o da bir başka acı gerçek ne yazık ki.
Gelgelelim geçmişten söz açılmışken belirtmek gerekir ki, dünün Demokrat Partisi ve Adnan Menderes'i veya dünün CHP'si ve İnönü'sü neyi tartışıyorsa bugün de AKP-Tayyip Erdoğan'ı ile CHP-Kılıçdaroğlu'su aynı şeyi tartışıyor.
Açın tarihi araştırın göreceksiniz ki siyaset hayatımız nasıl da aynı kısır döngünün etrafında dönüp duruyor.
İş böyleyken, nasıl oldu da, 2002 yılında AKP yenilikçilik iddialarıyla ortaya çıktı?
Neye göre ve kime göre yeni orası başka da...
AKP yeni falan değildi hiç de olmadı, buna başta inananlar bile daha sonra ne kadar safça düşündüklerini itiraf ettiler.
Evet, hiçbir zaman yenilikçi olmadı AKP, sadece yenilikçi olmadan yenilikçi gibi gözüktü ve bunu da gayet iyi bir biçimde yutturdu insanlara, hepsi bu.
Ne deniyordu AKP'nin yenilikçiliği için?
Eski Cumhuriyetin statükolaşmış değerlerini yıktığını, değil mi?
Siz öyle sanın; çünkü AKP kurulduğu ilk andan beri o statükonun bir parçası, sisteme endekslenmiş bir siyasadır.
En basit örneğini referandum sürecinde yaşamadık mı?
Darbeyle yüzleşeceği iddiasıyla "evet" oyu toplayan AKP, bir de gördük ki, meğerse darbecilerle falan bir alıp veremediği yokmuş ve sadece kendi hukukunu oluşturmak istiyormuş, yalan mı?
İş böyleyken seçim meydanlarındaki seviyesizliğin baş sorumluluğunu AKP'ye yüklemek kaçınılmaz hale geliyor; çünkü bu siyasi partinin ortaya çıkışından beridir ki, eften püften tartışmaların ve insanların sosyal hayatlarında dahi kutuplaşıp birbirine yabancılaşmasının haddi hesabı yok.
Bilimin, teknolojinin, her anlamda ilerlemenin konuşulması gereken yerde, ucube'yi, internet yasağını, suçu ne olduğu bilinmeyen gazetecilerin tutuklanmalarını konuşuyoruz.
Çünkü AKP geçmişteki birçok hükümet gibi bu ülkeyi ileriye götürmek yerine ucuz siyaset anlayışıyla oy avcılığı yapıyor. En ucuzundan bir Makyavelcilik anlayacağınız.
Ve bilhassa şu sıralar günümüz siyasetçisine olsa olsa "Zübük" diyebiliriz; hani şu Kemal Sunal'ın oynadığı üçkağıtçı siyasetçi tipi.
Zübük'ler er meydanında birbirine giydirirken bizler bunu izlemek zorunda mıyız peki?
Elbette hayır ve bu Zübük'ler işin farkında olmasa da, bu milletin bir isyan noktası var.
90'lı yıllarda iş değil de bol bol laf üreten ve TV'lerde hergün birbirine giren Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz'ı insanların en sonunda nasıl sandığa gömdüğünü hatırlatırım.
Şimdikiler de sonları öyle olmasın istiyorlarsa kendilerine çeki düzen vermeliler.