Ulusal Takım Estonya'yı 3-0 yenerken, bazıları yine maçın önüne geçti...

Hollanda’ya 2-0 yenilen Ulusal Takımımız, takımın yerini bilmeyenler tarafından kıyasıya eleştirildi.

Bizi yenen Hollanda takımı 2010 yılında Dünya ikincisi olmuş bir takım.

Tarihlerinde Avrupa Şampiyonlukları var.  Dünya şampiyonasında final oynamışlıkları var. Yani var da var…

Sahi bizim neyimiz var?

Bir takımı eleştirirken, önce kendine bir bakacaksın, sonra kılıçları çekeceksin!

Gelelim Ulusal Takımımızın dün gece oynadığı maça;

Türkiye-Estonya maçı ortada giderken, Estonya’nın verilmeyken penaltısı ve kırmızı kart olayı, rakip Estonya’nın bitmesini sağladı.

Bu saatten sonra Ulusal Takımımız şaha kalkıp, Emre’nin güzel oyunuyla maçı 3-0 aldı.

Hollanda maçından sonra maçın önüne Selçuk İnan nasıl geçmişse, bu maçın ardından da maçın önünebir çok olay ve konuşma geçti. Bunlardan ilki Emre’nin abartılı sevinç gösterisi ve maçtan sonra yaptığı tarihi(!) açıklamalar…

Özellikle Emre’nin attığı golden sonra herkesi bağıra, çağıra gol sevinci yaşamaya çağırması, Hamit ve Nuri’nin bu sevince ortak olmamaları maçın önüne geçen birkaç nedenden birisiydi.

Bir başka neden oyuna giren Selçuk İnan’ın isteksiz tavırları ve Hasan Ali’nin kendisine çıkardığı topa vurarak(!) golü atmasına sevinmeyip, buz gibi bir tavır takınması ayrı bir olaydı.

Maç sonu teknik direktör Abdullah Avcı’nın açıklamaları ise ayrı bir olay. Abdullah Avcı, bu asırda futbolda biattan bahsediyor. Bulunduğu koltuğa herkesten saygı bekliyor.  Durumu iyi olan, formda olan maçta oynar diyemiyor.

Bu açıklamalar, Hıncal Uluç’un söylemini doğruluyor. Hıncal Uluç ne ‘ Ulusal Takım kadrosunu Okan Buruk yapıyor, Selçuk İnan bu yüzden oynamıyor…’

Netice itibarıyla, Ulusal Takımımız maalesef aynen ülkemiz gibi bölünmüş durumda. Hamit Altıntop, Nuri Şahin, Selçuk İnan ve diğer yedekler ile ilk 11 de, kötü oynamalarına rağmen kendilerine şans verilen oyuncular olmak üzere ayrışmışlar.

Bu ayrışma önümüzdeki Ekim ayında oynayacağımız Romanya ve Macaristan maçlarında kendini gösterebilir.

Ayrıca Emre’nin Rıdvan ve Sergen’e söz söyleme gibi bir lüksü olamaz.

Herkes haddini bilmeli. Sergen ve Rıdvan Emre ile aynı görüşü paylaşmak zorunda mı?