Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ağustos '09

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Umutsuzluğa ve hüzne yenik düşmemek

Hayatın gizemli yollarında ilerlerken, ruhun bin bir yüzüyle karşılaşırız... Kim olduğunu bilmeden, kendimize bakarız.. Herkes bizim aynamızdır, her yüz aslında bizden bir parçadır... Çünkü, gerçekte, aynı Yüce Yaratıcı'nın, yansımalarıyız. Ve bunu bilmeksizin sürüp giden ömürler, bunu bilmeksizin yok oluşun toprağında erirler...

Aslında; asla, "yok oluş" yoktur... Her enerji değişir, dönüşür ama mutlak, yitip gittiği sanılan topraklarda, yeniden var olur... Ölümde acı yoktur... ölümün kabir azaplarından söz edenler, ölünün çekeceği acıları anlatanların, nasıl bir algılamayla bunu yaptıkları bilinmez...

Ölüm sadece başka bir boyuta geçiştir. Vicdanı rahat, düşleri güzel, insanların ölüme geçişi huzur doludur... Azapları çekecek olanlar ise, vicdan azapların sıkıntısını yaşayanlar ve egosuna yenik düşenlerdir... Aslında, kıskançlığın, çirkefin batağında olanlar için sadece ölüm değil, yaşam da acı doludur... Ama onlar anlamazlar, anlamak istemezler... Tüm acılarını daima başkalarına yükler ve suçlarlar... Halbuki, gerçekte, acının karabasanını, kendi zihinlerinde yaratmakta ve onu yaşamaktadırlar.... Ama dedim ya, anlamazlar, anlamak istemezler... Onlar, acının batağına saplanmış, egolarına sarıldıkça da, o batakta daha bir dibe çekilir olmuşlardır...

Ölüm de hayatın bir parçasıdır ve kimilerinin dediği gibi, "<ı>ölmek için doğarız"...Doğum ve ölüm arasındaki her şey bir düştür... Her şey bir "an", her şey sonsuzlukta bir damladır... Öyleyse!!!...

Öyleyse, o bir damlayı kirletmek neden?... Saflığı, kötülüğe; dürüstlüğü, yalana; bonkörlüğü, cimriliğe; erdemi, kirlenmişliğe bulamak niye?... Doğarken taşıdıklarımızı; saflığı, dürüstlüğü, bonkörlüğü, erdemi ve iyiliği kirletmeksizin, o küçücük damlada, evrenin sonsuz sevgi okyanuslarına akmasına neden izin vermiyoruz?

Aslında, bunu gerçekleştiremiyor olmamızın bir değil, bir çok nedeni var... Her şeyden önce, Dünya bir okul gezegen ve bu gezegene eğitim almak için gelir ruhlar... Bu eğitimde, ruhsal acılar büyük önem taşır. Her acıyı başarıyla aştıkça, ruh gelişir ve sınıf atlar... Bu eğitimin amacı, egoyu yenmektir... Çünkü egoyu aştıkça, Yüce Yaratıcı'ya açılan kapılardan bir biri ardına geçilir... Öğrendikçe, bilgiye ulaştıkça zihin gelişir ve bilinç açılır... Kur'an-ı Kerim'de, "<ı>oku" denmesi boşuna değildir, Hz. Muhammed'in "<ı>Bilgi her neydeyse onu bulun" sözü de öyle... Aslında bilgi uzağımızda değil, içimizde, bizde, "öz"ümüzdedir... Tüm kutsal kitaplar ve özellikle de Kur'an-ı Kerim bu öze ulaşmanın yollarını tüm açıklığıyla sunar... Kutsal kitaplar, Yüce Yaratıcı'nın yolunda eşsiz rehberlerdir ve her birinde, bilinç açıldıkça özellikle de Kur'andan eşsiz bilgilere ulaşılır. Çünkü, bu kutsal kitabın her bilinç düzeyine söyleyecek farklı bir sözü vardır...

 

Sanki, evrenin gizemi gibi, onun içinde de boyut boyut içindedir... Ancak bilinçler açıldıkça onun sonsuz boyutları arasında gezilebilir... Öyleyse, O'nun dediği gibi, "Oku"mak gerekir. Çünkü, Yüce Yaratıcı'nın adıyla "Oku"dukça araştırdıkça ve öğrendikçe gelişebilir insan bilinci... Tüm canlılar gelişmeye kurgulanmışlardır. Bitkiler bile bağlı bulundukları toprakta oldukları yerde kalmazlar, daima gelişir ve değişirler. İnsanın da, değişmesi, gelişmesi, araştırması ve anlaması gerekir.

Bu bir lüks değil, gerekliliktir... Çünkü, bir sözün dediği gibi, bildiğimiz şeyler değil, doğru zannettiklerimiz başımızı derde sokar, gerçeğinde olduğu gibi, bu konuda da bilinçsizliğin ürettiği olumsuz enerjiler belki de hiç bilmediğimiz yaşam boyutlarına zarar verebilecek güçtedir. Kendimizi olumsuz enerjilere açmakla, bu enerjilerden korunmayı bilmemekle, bilincimizi açmamakla bir çok yaşam platformuna zarar verdiğimiz gibi, kendimize, kendi türümüze, ailemize de zarar veriyoruz.

Bunun önüne geçmek için, en umutsuz ve olumsuz zamanlarda bile olumlu enerjiyi çağırmak gerekir ve en mutsuz anlarda bile gülmeyi başarmak... Çünkü melekler ve rehberler yardıma ancak insanlara huzurlu olduklarında ulaşabilirler... Daha doğrusu insanlar, onların yardım ellerini ancak o zaman görebilirler, seslerini o zaman hissedebilirler. Belki de huzursuzluğun karabasanında boğulanların tek problemi, içtenlikle gülmeyi başaramamalarıdır, kim bilir?

Orhan Veli'nin çok sevdiğim bir şiiri var. Şöyle diyor:

<ı>"Sokakta giderken, kendi kendime
gülümsediğimin farkına vardığım anlarda
insanların beni deli zannedeceğini düşünüp
gülümsüyorum..."


Severek ve gülümseyerek yaşamak, olumsuz tüm enerjilere en büyük meydan okumaktır... Ve tabii ki kabul etmek gerekir ki, bunları yaşamak her zaman kolay olmaz... Bunu başarmak için, çeşitli yöntemleri vardır... Mesela benim yöntemim, dualar, huzur veren bir şeyler okumak ve new age müzikler veya Bach dinlemektir. Çünkü özellikle Bach'ın müziğindeki tınılar ruhta açılan yaraları onarabilecek güçtedir... Kendimi, yaşamın olumsuz enerjilerine bulanmış hissettiğimde okuduklarımdan birini sizlerle de paylaşmak isterim;

<ı>Gürültü patırtının ortasında sükunetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulduğunu unutma. Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun. Bağışla ve unut. Ama kimseye teslim olma. İçten ol; telaşsız, kısa ve açık-seçik konuş. Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; çünkü, Dünya'da herkesin bir öyküsü vardır.

Yalnız planlarının değil, başkalarının da tadını çıkarmaya çalış. İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen: hayattaki dayanağın o'dur. Seveceğin bir iş seçersen, yaşamında bir an bile çalışmış olmazsın. İşini öyle sev ki; başarıların, bedenini ve yüreğini güçlendirirken, verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış ol.

Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma. Çevrene önerilerde bulun ama hükmetme. İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri, sonsuz uzunlukta bir kumsaldaki tek bir kum taneciğinden daha fazla değildir.

Aşka burun kıvırma sakın; o çöl ortasında yemyeşil bir bahçedir. O bahçeye layık bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.

Kaybetmeyi, ahlaksız bir kazanca tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.

Yılların geçmesine öfkelenme; gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin yapabildiklerini engellemesine izin verme.

Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini rüzgara göre ayarla. Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir.

Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki, evreni yargılamak imkansızdır. Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içinde ol.

Hatırlar mısın doğduğun zamanları; sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlaka gülümse. Sabırlı, şefkatli, bağışlayıcı ol. Eninde sonunda bütün servetin senin. Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya insanoğlunun biricik güzel mekanıdır. (Bir yazıttan- Xsentius, M.Ö. IX.yy.)



İşte böyle... Hani kutsal kitap ne demişti; "Oku"... okumak ama anlamak ve uygulamak... İşte yaşamın görevi... Ruhu, düşük bir frekansta titreşen bu bedenlere tutsak etmemiz boşuna değil. Onun ki mutlu ve istekli bir tutsaklık... Tıpkı keşişlerin, mürşitlerin yükseliş yolunda ilerlerken kendilerini mağaralara, çilehanelere kapatmaları gibi, her birimizin ruhu da öğrenmek ve Yüce Yaratıcı'ya doğru yükselmek için kendini bedenlerimize hapsetmiş ve bu beden aracılığıyla bu okul gezegendeki derslerini alır olmuştur... Bu nedenle başımıza gelen kötü olaylara, ne büyük talihsizlik gözüyle bakmaksızın, "<ı>Olması gerektiği için oldu, acaba bu olaydan nasıl bir ders almalıyım?" diye düşünmek gerekir. Bir de problemleri ve mutsuzlukları aşmada kendi gücünün farkına varmak. Konfuçyus'un bu konuda bir sözü var: " <ı>Karanlıktan şikayet edeceğine, önce kendin için bir mum yak..." O mum yakılmak için daima yanı başımızda, yeterki biz onu yakmak isteyelim...

Negatif enerjilerin etkisi altında kalmamak veya bunlardan kurtulmak için, namaz, meditasyon ve yoga'da arındırıcı ve rahatlatıcı etkiler taşır. Duaların gücü de bu konuda inkar edilemez. İster inandığınız dinde, ister kendi özünüzden gelen kelimelerle ettiğiniz dualar, bir çok olumsuz enerjiyi bizlerden uzak tutacaktır... Benim en sevdiğim dualardan biri şöyledir:


<ı>Sevgili Tanrım,
<ı>Beni yönlendir; ölümden hayata, yalancılıktan, gerçeğe, umutsuzluktan ümide. Korkudan güvene. Beni yönlendir; nefretten sevgiye, savaştan, barışa. Sevgili Yüce Yaratan; beni yönlendir; fiziksel yaşam formunun son gününden, ebedi yaşam formunun ilk gününe. Doğru söylememekten, her zaman gerçeği iletmeye. Umudunu yitirmişlikten, sonsuz inanca. Beni yönlendir; sevgi olmayan her şeyden sevgiye, barış olmayan her şeyden barışa...(Kryon)

Meleklerin ve içsel rehberlerinizin de, eğer seslerine kulak verirseniz, en umutsuz ve mutsuz anlarınızda sizi teselli ettiklerini hissedersiniz. Geçenlerde elime bu konuyla ilgili bir alıştırma geçti. Melekleri görebilmek için bir meditasyon önerisiydi. Belki uygulamak istersiniz,

<ı>Meleklerinize ulaşabilmek için öncelikle sessiz bir odaya gidin ve rahat bir pozisyonda oturun (veya yatın). Yavaş yavaş ve derin nefes alın. Yaşamış olduğunuz olayları düşünmeye başlayın. Belki bir boşanmanın eşiğindesiniz, ya da çocuklarınızla, işinizle ilgili sorunlarınız var, veya sadece yalnızsınız. Şu anda her nasıl koşullarda olursanız olun, her şeyi düşünmeye başlayın, geçmişi ve şu anı. Kimlerle neler yaşadınız ve bunlardan nasıl etkilendiniz? Ve şimdi, asıl zor olan başlıyor. Onları öncelikle büyük bir sevgiyle affetmelisiniz. Sadece 'affediyorum' demek yetmez. Kalbinizden affetmeli ve sadece sevgi duymalısınız. Herkesi affetmeyi başardıktan sonra affetmeniz gereken bir insan daha kalıyor geriye: kendiniz... Belki istediğinizce başarılı değilseniz ya da şunu veya bunu yeterince iyi yapamadığınızı düşünüyorsunuz. Her ne olursa olsun kendinizi de sevgiyle affetmelisiniz. Bu alıştırmayı yaparken zorlanırsanız meleklerinizden size yardım etmelerini isteyebilirsiniz. Bazen bazı durumlar o kadar acıdır ki, beyniniz geri dönmeyi reddeder ve bunları atlarsınız. Böyle durumlarda meleklerinizle içsel iletişime geçinceye kadar bekleyin. Böylece onlarla beraber çalışarak o duruma geri dönüp, yeniden yazabilir ve artık kolay kaldırılabilecek bir hale getirebilirsiniz.
Farklı konularda iletişime geçebileceğiniz değişik melekler vardır. Her biri hayatınızın farklı bir yönüyle ilgilenebilir. Hangisini çağırabileceğinizi bilmiyorsanız, rehber meleğinizden sizi, ihtiyacınız olan bir tanesiyle görüştürmesini isteyin. Sessiz ve rahatsız edilmeyeceğiniz bir odaya gidin ve rahat bir şekilde oturun. Rehber meleğinizden sizi seçtiğiniz meleğe götürmesini isteyin. Derin bir nefes alın ve rahatlayın. Meleklere ulaşabilmek bir çok denemeyi gerektirebilir. Denemeye devam edin ve korkmayın. Onlar sadece zihninizde belireceklerdir, odanızda değil. Meditasyon sırasında meleğin neye benzediğini hayal etmeye çalışın. Onlar her zaman mistik kitaplardaki gibi güzel, gizemli varlıklar değillerdir. Renk renk kıyafetli sıradan insanlar gibi gözükebilirler. Sadece gölge veya gümüş kanat pırıltıları olarak da gözükebilirler. Veya sadece bulutların arasından bir ses olarak da kendilerini belli edebilirler. Onların neye benzediğini hayal etmeye çalıştığınızda, onlar sizin onu görmek istediğiniz forma gireceklerdir. Onlarla iletişime geçmeye çalışırken onlar birdenbire karşınızda belirip ne istediğinizi sorabilirler. Korkmamaya çalışın. Size hiçbir şekilde zarar vermeyeceklerdir. Sadece istediğiniz için ve yardım için gelmişlerdir. Sakin olun ve sorularınızı sorun. Ellerinden geldiğince sizi rahatlatmaya çalışacaklardır, emin olun.


Koruyucu Meleğinizi Çağırmak :
Koruyucu meleklerinizi çağırmak zor değildir. Sadece açık olun ve duymaya ihtiyacınız olan mesajları almaya istekli olun.
<ı>1) Kutsal olan için beyaz bir mum yakın, bir tane de kendi sevdiğiniz bir renkten yakın.
2) 4'e kadar sayarken nefes alın, 4'e kadar sayana kadar tutun ve yine 4'e kadar sayarak nefesinizi bırakın. Bunu rahatlayana kadar yapın, yaklaşık 3 kere...
3) Sevdiğiniz bir duayı, şiiri okuyun. Veya aşağıdakini okuyun...
İlahe'nin meleği, sevgili koruyucum,
Sevgisini bana teslim eden...

Bu güne (geceye) gel ve yanımda ol,
Aydınlatmak ve korumak, yönetmek ve rehberlik için...
<ı>4) Şimdi kendinizi koruyucu meleğinizin söylediklerine açın.
<ı>Ve her zaman onlara, size olan yardımları için veya sadece sizi dinledikleri teşekkür edin.

Aslında, yaşadığımız tüm sıkıntı ve üzüntüler, aslında yaşanması gerektiği için yaşanmaktadır. Ya daha önceki yaşamlarımızın karmalarıdır bizi kuşatan, ya da kendi zihnimizin karanlıklarına dalmış olmamızdır veya yaşam boyu bize gelen dersleri bir türlü anlayamamış olmamızdan ötürü bize gelmektedirler. Evrensel kurallarda bir gerçeği unutmamak gerekir; her şey katlanarak geri döner... İyilik de, kötülük de... Kırdığımız kalplerin bir vebali var, tüm duyarsızlıklarımızın da... Aslında yaşamımızı bir gözden geçirip, yapacaklarımıza yön verdiğimizde şu dizelerde olduğunca, boşuna yaşamış, olmanın önüne geçmiş olacağız;

<ı>Eğer bir tek kalbin kırılmasını önleyebilirsem,
Boşuna yaşamış olmayacağım,
Bir yaşamdan acıyı alabilirsem,
Ya da acıyı hafifletebilirsem,
Ya da bir ardıç kuşunu yeniden yuvasına koyabilsem,
Boşuna yaşamış olmayacağım. (Emily Dickinson)



Aslında bu güne dek tüm yaşadıklarımızı hatırladığımızda, elde ettiğimiz, sadece bir düştür... Geçen günlerden ve yitip giden insanlardan ne kalır geriye... sadece zihinlerden kalan düşler... Öyleyse, bu düş denizini olabildiğince keyifli kılmak ve mutlu günlere yelken açmak elimizde... Her şey bir düşse, hayallerinizden asla vazgeçmeyin ve hep mutlu hayallere dalın... Ama yine de zaman zaman, düş denizlerinde boğulduğunuzu hissettiğiniz anlarda, şu tebliğe de kulak verebilirsiniz;

<ı>Siz düşünmüş olsaydınız:
dünyadaki düşmanlıkları...
devam eden acıları...
sevdiğiniz kişilerin hatalarını...
bir yakınınızın yoldan çıkmasını...
sizin yolunuzu eleştirenleri...
kalbinizi karartan üzüntüleri...
sizi kurban görerek hor bakanları...
kendilerinin acı çektiğini zanneden nankörleri...
sevdiğiniz birinin sizi terk etmesini...
önemsemediğiniz isteklerinizi...
Ne dünyayı kurtarmaya çalıştığınızı söyleyin ne de zor hastalıkları kabul edin.
Benzeri sorunlarla kendi benlik kabuğunuz içinde, kendinizi izole ederseniz, yorulursunuz.
Sadece kendi kabuğunuz içinde kalırsanız, duygusal olarak yorulursunuz. Bunu iyileştirmek için:
Kendi kendinden kaçmanın yollarını unutmaya ve arkadaşlarınızın sorunlarını kendi sorunlarınız olarak kabul ederek çözmeye çalışın. (Varlık: ANDRE LUİZ)


Düş denizlerinde daima, sevgi, umut ve neşeyle yol almanız dileğiyle... Daima, ışığa yelken açın...

 

 

Özlem Süyev- Şiirleri: http://www.antoloji.com/siir/sair/sair.asp?sair=45996

Özlem Süyev- Anne Dayanışma Evi:http://adevi.sitemynet.com

 
Toplam blog
: 65
: 722
Kayıt tarihi
: 18.07.09
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo- Televizyon Bölümü'nü bitirdi. 1987 yılından bu yan..