Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '16

 
Kategori
Anılar
 

Üniversitenin fotoğrafçısı

Üniversitenin fotoğrafçısı
 

Üniversitenin Fotoğrafçısı


Üniversite yıllarım. 2. sınıf birinci dönem. Yurtta kalıyorum haliyle. O zamanlar Bolu’da YURT-KUR yoktu, okul idaresi büyük bir bina kiralayıp yurtta kalmak isteyen kız öğrencileri buraya yerleştirmişti. Üç katlı bir binaydı burası. Alt katta kalorifer dairesi, çamaşırhane, televizyon odası, çay ocağı, banyo için ayrılan bir bölüm ve ayrıca küçük bir oda. Ben ve benim  gibi geçen seneden gelenler buraya kurayla geldik. Pek ahım şahım bir yer değildi ama ev tutamayacak durumda olanlar için iyi sayılırdı. Koca koca odaları vardı. Bizim kaldığımız yatakhane 22 kişilikti mesela. Kapının hemen yanında beş ranza, karşıda altı. İkişerden hesap edin. Biraz daha büyük biraz daha küçük olanlar da vardı tabi.
 
Beni yurtta herkes tanırdı. Onların fotoğrafını çeker, harçlığımı çıkarırdım. Güller gibi geçinip gidiyoruz Allah var. Üç okulun öğrencisi karışık. Eğitim Yüksek Okulu, Meslek Yüksek Okulu birde bizim okul BİBYO. Yani anlayacağınız üç okulun öğrencilerinden oluşan küçük bir ordu. Ufak tefek şeyler dışında tarih bizimle ilgili olumsuz bir şey yazmamıştır. Geçmişimiz gayet temiz. Anlımız açık yüzümüz ak. Bizim odadan çıksa çıksa hoş kahkahalar, güzel sohbet sesleri çıkardı. Zaman böyle bal kaymak akıp gitse de, tarih boş durmuyor yazıyordu yazılması gerekenleri. Kalemi kırılasıca...
 
Haftada iki gün sıcak su verilirdi banyo ve çamaşır için o da akşam saatlerinde. Son giriş düdüğü de çalmış herkes içeride anlayacağınız. Bizim oda tam kadro. Dersi olan ders yapıyor, bazıları bir kaç kişi toplanmış dedikodunun belini kırıyor, bazısı da yatağına uzanmış şekerleme yapıyor. Mesela kapının hemen girişine alt ranzada kalan Arzu, her zamanki  gibi  kalkarsam bu yumurtalardan civciv çıkmaz deyip, geçen seneden de olduğu gibi kuluçkaya yatıyor. (Laf aramızda şimdiye kadar civciv çıktığı ne görüldü ne duyuldu). Diğer Arzu, kızıl ve gür saçlarının arasını oldukça beğenip mekan tutmuş bitlerini birkaç arkadaşının da yardımıyla, kaba kuvvet kullanarak çıkarıp sonrada katliam yapıyor. Sema biraz kısa biraz da güzellikten yana fakir. Ama hem gönlü hem de babası çok zengin. Kendinden daha güzel olan arkadaşlarına kendi dolabından ertesi gün giyecekleri elbiselerin seçiminde yardımcı oluyor.
 
Ben de bari gideyim de banyo sırası kapayım diye almışım bir elime kovayı, koymuşum içine tasımı şampuanımı. Diğer elimde havlum ve temiz çamaşırlarım. Terliği giymişim ayağıma şakuduk şukuduk. Yatakhaneden çıkıp koridorda ilerliyorum. Birkaç kişi kendi kapılarında toplanmış, (şimdiki gibi cep telefonu olmadığından) mecburen birbirleri ile konuşuyorlar. Daha koridoru yarılamıştım, birkaç adım daha atsam müdirenin odasına vardım varacağım. Arkamda bir şeyler hissetim. İyi mi desem kötü mü desem bilemem. Olağandışı olma ihtimali daha yüksek. Sanki  arkamda NATO’nun kara kuvvetleri ordusu hızla yaklaşıyor. Herhangi bir seste yok ama yeli var. Ben bu görmediğim ama hissettiğim orduyu peşime ne zaman taktım bilmiyorum. Kırıtarak da gitmiyorum yukarda Allah var. Frikik desem hiç mi hiç  vermedim. Gayet sirli sitirli giymişim üzerimi. Ayağımda pantolon üzerimde uzun kollu bluzum var. Omuzlarımın üzerine kadar dökülen koyu kestane, dalgalı gür saçlarım var. Onu sallayıp peşime taktım desem mümkünatı yok. Ensemde toplayıp topuz yapmışım. Göz süzüp buse de yollamadım. Eee birsiyle önceden süregelen bir kan davam da yok. Kendime ne sorup ne cevap vereceğimi bilemeyecek  durumdayım anlayacağınız.
 
Bir hışım elimden kova gitti. Eşzamanlı olarak diğer elimdeki havlum ve çamaşırlarım. Sonra kaç tane el sağıma yapıştı kaç tane soluma yapıştı anlayana aşkolsun. Arkamda hissettiğim yel fırtınaya dönüşmüş, THY’de yaptığım ilk uçuştan sonraki ikinci uçuşumu gerçekleştiriyorum. Yatakhanenin en yakın yatağına orta yumuşaklıkta bir iniş nihayet gerçekleşti. Üzerime çevrilmiş onlarca ifadesiz göz. Bana doğru uzanan bir o kadar hain el. Bu eller beni karın bölgem ve koltuk altlarımdan gıdıklamaya başladılar. Ben çırpınıp kendimi kurtarmaya çalışıyorum olmuyor. Kollarımı ve bacaklarımı Allah bilir kaç kişi yatağa sabitlemişler. Allah'tan ağzım açık. Onu kapamayı akıl edememişler. Elimi kolumu nasılsa oynatamıyorum bari bir çığlık atayım dedim. O ana kadar tutulmuş olan dilim çözüldü. Gözlerimi kapayıp en yüksek volümden ilk çığlığımı attım anlayacağınız. Attığım çığlık ses hızıyla yurdun dört bir köşesine yayıldı. Olaya karışmayan yurdun diğer yarı sakinleri, büyük bir korku ve hışımla odalardan çıkıp koridorda ilerlemeye başladı. Ben hala çığlık çığlığayım Zira  saldırı devam ediyor. Sesi takip edip, bizim odaya yer bulursa dalmaya çalışan diğer yarı seyirci olarak en sonunda yerini aldı. Ne oluyor ulan yoksa yurdu erkekler mi bastı?.. Bu ve buna benzer şeyler diyerek söyleniyorlar. Nihayetinde kalabalığı aralayan benim hal-i perişanımı gördüler. İşin bir şamata olduğunu anladıklarında küfürlü sözler söyleyip kızgın bir şekilde odadan ayrıldılar.
 
Ben oldum olası karnıma dokunulmasından çok huylanan biriyim. Uzaktan bile birisi elini uzatıp “gıdı gıdı” dese GÜLERDİM. Bunu bilen yatakhane arkadaşlarım aralarında anlaşıp bana bu oyunu oynadılar. Kim nereden akıl etti, ne zaman anlaştılar, hangi ara örgütlendiler bilmiyorum. Nihayet tarih bizimle ilgili bir şeyler yazmaya karar verdi mi vermedi mi bilemem. Ama ben bu anımı  kendim yazıp sizlerle paylaşmak istediğimi çok iyi biliyorum. Okuyup paylaşan herkese teşekkürler. Ama Naide  Erbil, can arkadaşım, aşkolsun sana! Seninle yediğimiz içtiğimiz ayrı giderdi. İnsan küçük bir tiyo verir. Bunları benimle yaşayan ve paylaşan herkese gönül dolusu  sevgiler.
 
 
 
 
Toplam blog
: 10
: 783
Kayıt tarihi
: 17.02.16
 
 

Bolu İzzet Baysal Üniversitesi  Gaziantep   ..