Ürkütücü "Ahtapot"

Yeryüzünde bulunan bütün denizlerde ahtapotun çeşitli türlerine rastlamak mümkündür.


Dokunaçlı, vantuzlu sekiz eşit kola sahip olan bu deniz canlısının kolları, hayvanın hem yüzmesini, hem kayalara tutunmasını, hem de avını kıskıvrak yakalayarak sıkmasını sağlar. Kollarının arasına aldığı kurbanlarına, tükürük bezlerinin salgıladığı zehiri akıtır.


Fiziksel yapısı ayaklarla çevrili bir kafadan meydana geldiği için kafadan bacaklı denilen bu yumuşakça, halk arasında ahtapot ismiyle bilinir.


Normâl boyda bir ahtapotun bir kolundan diğer koluna uzunluğu iki metreyi bulabilir.


Daha ziyade yengeç, istakoz, midye ve istiridye gibi kabuklu deniz hayvanlarına saldırır ve kuş gagası misâli kıvrık çeneleriyle onları parçalar.


Ahtapot, iç kısmında vantuzlar mevcut olan uzun kollarıyla, yakaladığı kabuklu hayvanın iki kabuğunu birbirinden ayırır ve içerisindeki yumuşakçayı kopararak alır. Hattâ, tekrar kapanmaması için iki kabuğun arasına küçük bir taş yerleştirenleri dahi görülmüştür.


Ahtapot, garip biçimiyle son derece korkunç bir canavar izlenimi uyandırsa da, zannedildiğinin aksine korkak bir hayvandır ve insanlardan kaçmayı tercih eder...


Buna karşılık, aşırı ısrarcı olunup üzerine gidilirse de kendini korumak amaçlı zarar da verebilir... Böyle bir durumda ahtapotun yapacağı, yüzücünün kol ve bacaklarını dokunaçlarıyla sararak hareketsiz hale getirmek ve yavaş yavaş suyun dibine çekerek boğmaya çalışmak olacaktır.


Demek ki ne yapıyoruz?.. Bu kafadan bacaklı ile karşılaştığımızda, o korkudan kaçarken biz de dayılık yapmayıp, tam aksi yöne tabanları yağlıyoruz.


Ahtapotun eti taze olarak tüketilebileceği gibi güneşte kurutularak da yenebilir.