Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '11

 
Kategori
Deneme
 

Utandıran kaçışlar

İnsan bazı şeyleri ne kadar geç yaşıyor. Ne kadar büyük bir yanılgıyla erteleyip duruyor yapmak istediklerini, kaçıyor. Kaçtığı sebeplerin anlamsız olduğunu anlaması için ise, bir gün o gerçeklerle yüz yüze gelmesi gerekiyor.

Bugün çok büyük bir deneyim yaşadım. Hayatımın deneyimi diyebilirim rahatlıkla. Yıllardır gidip görmek istediğim, kendimi kötü hissedeceğim düşüncesiyle her seferinde gitmekten vazgeçtiğim bir yere gittim.

Üyesi olduğum mesleki derneğimiz bugün çok hayırlı bir faaliyete imza attı. Pazartesi günü okulların açılacağı vesilesiyle, ihtiyaç sahibi okul çocuklarına bir yardım faaliyetiydi bu. Üsküdar'da Çocuk Esirgeme Kurumu'nun Hasan Tan Çocuk Yuvası adında bir şubesi var; buraya gidilip çocuklarla tanışılacak, sonra birlikte alışverişe çıkılacaktı.

Derneğin duyurusunu aldığımda heyecanlandım, işte sonunda 'O an' gelmişti. Yıllardır istediğim ziyareti bu sayede gerçekleştirebilecektim. Ama yine içimde bir korku vardı, kendimi kötü hissetme korkusundan bir türlü kurtulamıyordum. Geçenlerde televizyonda bir programı izlerken de aynısı olmuştu. Afrika'daki salgın bir hastalıkla ilgili belgesel başlarken kanal değiştirmek istedim, izlerken dayanamaz ağlarım diye. Sonra birden bir şey dürttü beni; ağlasam ne olacaktı ki? Üzülmekten neden korkuyordum ki? Orada bir gerçek vardı ve bundan nereye kadar kaçabilirdik? Değiştirmedim kanalı ve sonuna kadar izledim programı. Çok da memnun oldum bunu yaptığıma, kendi adıma bir aşama kaydemiştim.

Bu hassasiyet bana, çocuk sahibi olduktan sonra yerleşti. Daha önce, özellikle çaresiz ve kimsesiz çocuklar konusunda bu kadar duyarlı olmadığımı itiraf etmeliyim. Bir çocuk sahibi olduktan sonra hiç bir çocuğun üzülmesine, ağlamasına, çaresizlikle yaşamasına dayanamaz oldum. Savaşlardan daha fazla nefret eder oldum, çocukları yetim bırakıyor diye. Kendi anne babası da olsa, bir çocuğa sözlü şiddet dahi uyguluyorlarsa onları uyarma gereği duydum.

Bu yüzden bugün yapacağım ziyaret konusunda da rahatsızdım, heyecanım had safhadaydı.

Gittim...

Önce yuvanın müdürü ile tanıştık, bize yuvadaki çocuklar ve yaşantıları ile ilgili bilgiler verdi. Yedi-on iki yaş aralığındaki çocuklara hizmet veren bu yuvada, yirmi dördü kız yirmi dördü erkek kırk sekiz çocuk varmış. Bunların yüzde on kadarını buluntu çocuklar oluşturuyormuş. Diğer yüzde onda kimsesiz kalan çocuklar varmış. Kalan yüzdedeki çocukların ise bir kısmının annesi babası var, bir kısmının ise ya annesi ya da babası yokmuş. Anne babasının ikisi birden ya da birisinden biri olan çocuklar bu yuvaya hakim kararıyla alınıyormuş. Evinde şiddet, cinsel taciz görenler, anne babası ruhsal veya fiziksel hasta olanlar devlet tarafından mahkeme kanalı ile korumaya alınıp bu yuvalara gönderiliyorlarmış.

Müdürün bizlere bu bilgileri verdiği toplantı sırasında bir çocuk girdi içeriye. Hepimizin elini sıkıp, "Hoşgeldiniz" dedi. Çıkarken de, "Müdür bey, toplantınızı böldüğüm için özür dilerim" diyerek güldü. İlk tanışmam böyle oldu bir yuva çocuğuyla.

Sonra alışveriş için kalktık. Her birimiz için belirlenen çocukların yanına katılan bakıcı anneleriyle çıktık yola. Ben bir kız çocuğu olsun istiyordum, şansıma erkek yazılmış. Ufacık bir şeydi Arda, Allahım nasıl da zayıf ve içe kapanıktı. Kalın camlı, kalın çerçeveli gözlükleri vardı. Onunla sohbete dalmışken birden yanıma bir çocuk hızla gelip elime yapıştı. "Merhaba. Sen benim annem olur musun?" diyen sese döndüğümde müdürün odasına giren o neşeli çocuğu gördüm karşımda. İçimde bir şey koptu, boğazım düğümlendi, tuttum elini ve, "istiyorsan olurum elbette" dedim. Adı Mücahit'miş. Bir elimde Mücahit, diğerinde Arda ile arkadaşlarımla yola devam ettik.

O kadar utandım ki kendimden. Ziyaret bitip kendimle kaldığımda, "Aptallığına doyma Nurten" dedim kendime. Şimdiye kadar kaçmak için bahane ettiğim sebepler yüzünden neler kaçırmıştım. Sadece gözlerindeki sevinci görmek bile yetmişti oysa iç huzuru duymama.

Devlet maddi yardımı oldukça iyi yapıyormuş, bunu öğrenmek sevindirdi bizi. Bu çocukların sadece sevgi ve ilgiye ihtiyaçları var. Gelen her insan bir sevinç, bir umut onlar için.

En mutlu olduğum şey ise, tesadüfen oğlumun da bu ziyaret sırasında yanımda olmasıydı. O kadar değişik duygular yaşadı ki, onun için bugünün anlamı benim yaşadıklarımdan daha büyüktü. Hiç bilmediği bir dünyaya adım attı, kendisinin aslında ne kadar şanslı olduğunu, şikayetlerinin ne kadar anlamsız olduğunu fark etti.

Duygu yoğunluğundan dolan gözlerimi, acıyan kalbimi hiç dert etmedim inanın. Çok mutlu oldum ben bugün.

İç huzuru denen ve çok zor yakalanan şeyi tuttum ucundan. 

 
Toplam blog
: 314
: 1210
Kayıt tarihi
: 07.08.11
 
 

Üsküdar İstanbul doğumluyum ve halen burada yaşıyorum. Okumak, yazmak ve seyahat etmeyi çok seviyor..