Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Haziran '06

 
Kategori
Eğitim
 

Uyum

Uzun yıllar İzmir’de yaşadım. İzmir’de yaşadığım yıllarda, her pazar günü Dokuz Eylül Dağcılık Kulübü ile pazar yürüyüşlerine katılırdım. Her hafta başka bir parkurda yürürdük. Yaşlı genç, kalabalık bir yürüyüş ekibimiz vardı. Sabah yedide otobüslere biner, yürüyüşün başlayacağı yere kadar gider, orada iner yürüyüşümüze başlardık. Sırtımızdaki çantamızda, suyumuz, öğle yiyeceğimiz bir müddet sonra ağırlaşmaya başlardı. Orman içindeki patika yollardan yürür, dereleri geçer dağların zirvelerine çıkınca öğle molamızı verirdik. Eğe’nin berrak gökyüzünde bulutlar dokunacak gibi yakın dururdu bizlere. Zirvelerden uzayıp giden yemyeşil düzlükler, meyve bahçelerine varınca renk renk dalgalanırdı. Dağların doruklarını aşıp akşama dek süren yürüşümüz bitip, parkurun bittiği yerde bizi kente götürecek otobüslere binince gençleştiğimizi, bütün yorgunluklarımızı üzerimizden attığımızı hissederdik. Bu bize bir hafta yeterdi.

Alışkanlığımız, İstanbul’da da devam ediyor. Pazar günleri orman içi yürüyüşleri yapıyoruz. Burada Ege gibi yüksek dağlar yok. Küçük yükseltiler dışında, her yer dümdüz. Fakat Belgrat Ormanları’nın da kendine özgü güzellikleri var. Çok zengin bir orman dokusu var. Bin bir çiçek bin bir bitki. Öyle sık, öyle gür yerleri var ki insanın yürümesi bir kenara girmesi bile mümkün değil. Doğal göletler, su bentleri ise ayrı bir güzellik katıyor ormana. Hele o kuşlar, kuşların cıvıltıları farklı farklı seslerdeki ötüşleri doğal senfoniler oluşturuyor.

Doğada gezerken beni en çok etkileyen insanı rahatsız etmeyen, huzur ve güzellik katan uyumu. Bin bir çiçek, bin bir ağaç öyle bir ortam sunuyor ki insana sizi rahatsız eden hiç bir şey yok ortada. Mavi, sarı mor çiçekler gözlerinizin önünde ruhunuzu okşamak için sizleri bekliyorlar. Bütün günlerinizin böyle geçmesini istiyen arzularla doloyorsunuz..
Öğretmenliğim süresince velilerimle görüşürken, şimdi de bana gelen iletilerden velilerimizin çocuklarının okumayı sevmediğini, ne yaptılarsa kitap okuma alışkanlığı kazandıramadıklarını söylüyorlar. Liselere ve üniversiteye hazırlanan öğrencilerin düzenli çalışma alışkanlığının olmadığından yakınıyorlar.

Bir anne , baba olarak onların bu duygularını anlamamak mümkün değil. Bütün bu yakınmalar annenin babanın görevi değil. Çocuklarımıza okuma alışkanlığını kazandırmak da, düzenli çalışma alışkanlığı kazandırmak da okulun, eğitimin görevi. Çoğu eğitimci dostlarım; evde ailenin durmadan televizyon izlemesinden, kitap okumakta çocuklarına örnek oluşturamadıkları düşüncelerine hep karşı çıktım. Okuma yazma bilmeyen alilelerin içinden çıkan, hatta annesiz babasız büyüyen, alanında ünlü insanları örnek gösteririm. Bu bizim işimiz derim. Eğitimciler olarak, işimizi iyi yapamayınca suçu başkalarına atmaya çalışmaktan başka bir şey değil bu bence.

Peki Anneler, babalar ne yapmalı? Annelerin babaların yapması gereken huzurlu bir ortam yaratmak. Başta anlatmaya çalıştığım doğanın bize sunduğu huzur ortamı gibi bir ortam. Evinde çiçek bulunduran anneler çok iyi bilirler. Hangi çiçek ışığı sever, hangi çiçek ne zaman su ister, hatta çiçekleriyle konuşanlar bile vardır. Bir tanıdığım, büyüttüğü muhabbet kuşunun nişanlanması ile tüylerini tek tek yolarak intihar ettiğini anlattığı an, hiç şaşırmamıştım. Bütün canlılar için durum aynı. Sevgi, ve saygıya dayalı, uyumlu bir aile ortamı. Bu işte tek yanlı olmaz. Özellikle ailenin temeli, evin sahibi annelere büyük işler düşmektedir. Evdeki uyumu genellikle yaratacak olan annelerdir. Peki ya babalar. Tabi ki, atalarımızın belirttiği gibi, tek taşla duvar olmaz. Bu iş hem annenin, hem babanın birlikte yaratabilecekleri bir ortamdır. Çocuğunuza, gencinize yardımcı olmak istiyorsanız, hiç vakit kaybetmeden birbirinize değer veren, saygı duyan, özveride ve sevgide kusur etmeyen bir yaşama ortamı yaratın. Böyle uyumlu bir ortamda huzur içindeki bir çocuğun ve gencin başarılı olmaması mümkün değildir. Yarattığınız uyumlu yaşama ortamı ona vereceğiniz tüm pahalı şeylerden veya olanaklardan daha fazlasını verecektir.

Çoğu olanaklardan yoksun, hatta gözleri bile görmeyen Aşık Veysel’in, doğadaki ve yaşamdaki güzellikleri bizden daha iyi gördüğü, yarattığı uyumlu yaşamın ürünlerinden birisini, bir şiirini okuyalım. Göreceğiz ki, tek başına güzellik, ozanın dediği gibi on para etmiyor. Birlikte yaratılan güzelliklerin oluşturduğu uyumlu ortam ancak yeni güzellikler yaratabiliyor.


Güzelliğin On Para Etmez
Güzelliğin on para etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa

Tabirin sığmaz kaleme
Derdin dermandır yareme
İsmin yayılmaz aleme
Aşıklarda meşk olmasa

Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk'olmasa

Güzel yüzün görülmezdi
Bu aşk bende dirilmezdi
Güle kıymet verilmezdi
Aşık ve maşuk olmasa

Senden aldım bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı VEYSEL adı
O sana aşık olmasa.(1)

Hasan Barışcan

hbariscan@milliyet.com.tr

1) Dostlar Beni Hatırlasın-Aşık Veysel- İş Bankası Yayınları-İst

 
Toplam blog
: 52
: 4210
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

1952 yılında Sivas- Asarcık Köyünde doğdum. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaptım. Kabataş Er..