Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

21 Ocak '11

 
Kategori
Gönüllülük
 

Uzat tut elini...

Uzat tut elini...
 

Taşım gitti

Taş yoluna.

Habersizce,

Beni bırakıp gitti.

Acımasızca taş yerine koydu

Beni terk etti

Ben de onun taş olduğuna karar verdim.

Bu duygu yüklü satırlar küçük bir çocuğa ait. Satırlarından da anlaşıldığı gibi öz annesi, babası tarafından terk edilmiş bir çocuk. İsyanını, acısını bu ve bunun gibi satırlara dökmüş. Yazmak ve birilerine anlatmak, insanın içindeki zehrini, acısını akıtmasını sağlar. Belli ki anlatacak kimsesi yoktu. Çevresinde birileri olsa da; anlatabilir mi bu durumda? Hayata istenmeyen olarak başlamak! Bunu yaşamaya gerek yok, ne kadar zor olduğunu biraz duygusu olan herkes anlar.

…küçük çocuk habersizce, yazmanın sırrına ermiş, acılı döneminde kendisini böyle tedavi edebilmeyi öğrenmiş, küçücük ömrüne birçok acı hayat tecrübelerini sığdırdığından…

Ben bu çocuğu tanımıyorum. Görmediğim, ismini bilmediğim halde, onunla tanışmamı sağlayan MB den en sevdiğim arkadaşlarımdan biri olan, Sufi su / Emel Yeşilkayalı.

Emel, İl Sosyal Hizmetler Müdür Yardımcısı. Çocuk Esirgeme Kurumunda, yardıma muhtaç ailelere ve terk edilmiş çocuklara danışmanlık ve yardım ediyor.

Emel’i tanımak için yazılarına bakmanız yeterli. Duyarlı ve sevgi dolu biri O. Seçtiği mesleğin hakkını verenlerden. Dün bir toplantıdaydı Emel. Onunla mailleşiyoruz ve bu toplantıyla ilgili izlenimlerini şöyle yazmış:

Bu toplantı, Karşıyaka Çocuk Yuvası'nda gönüllü ailelik hizmeti vererek, boş zamanlarında düzenli olarak bir çocukla ilgilenen ailelere yönelikti. Tabii ki sadece kadınlar vardı toplantıda. Hepsi ilgilendikleri çocuklarla ilgili duygu ve düşüncelerini, başlangıçtaki durumlarını ve şimdiki durumlarını anlattılar. Burada en çok dikkatimi çeken şey hepsinin de ve onları gözlemleyen meslek elemanın da çocukların ne kadar çok gelişme gösterdiğini belirtmelerinden çok, bu gönüllü anneliğin asıl kendilerini geliştirdiğini, çocuklardan ne kadar çok şey öğrendiklerini belirtmeleri idi. Yani evlat edinen, koruyucu aile olan ya da gönüllü aile olan kişiler aynı zamanda kendilerine de yardım etmiş, kendi gelişimlerini sağlamış ve hayata, başka bir açıdan bakmış oluyorlar. Bence insanlar yaptıkları işten doyum sağlamasalar zaten bu hizmeti sürdürmeyi düşünmezler. Bu da önemli diye düşünüyorum.

Geçtiğimiz pazar günü ise -16 ocak- TRT 1 radyoda, Gecenin İçinden programına konuk oldu. Evlat edinme ile ilgili soruları yanıtladı.

Evlat edinmeye karar vermiş ailelerin, daha ziyade anne babası ölmüş ya da kesinlikle terk etmiş, çocuğun geçmişi ile hiçbir şekilde bağ kalmayan ve bebeklik çağındaki kız çocuklarını tercih ettiklerini anlattı. Ve genetik olarak hastalık taşımadıklarından emin olmak istediklerini. Kız çocuk sahip olmayı da; kızların ana babaya karşı daha hayırlı olduklarını ve yaşlandıklarında onlara bakacaklarına inandıklarından.

Hayat bu belli mi olur? Her şeyi bu kadar garantilemek, ince ince hesaplar peşinde koşmak, ne kadar doğru? Emel’in “Havadaki Sersem Kuşlar” başlıklı yazısı Kazancakis’in Zorba romanının ana konusu olan bir paragrafla başlıyor. – Evlat edinmeyi daha iyi anlamak, hissetmek için bu yazıyı okumanızı tavsiye ederim. Ben bu yazıdan çok etkilendim. Hayatta her şeyi olduğu gibi kabullenmek, mutlu olmak ve karşındakini mutlu etmek açısından çok önemli. Her şeyin eğitim olduğunu inanan bazılarına, çok sıkı bir hayat dersi var orada.

http://blog.milliyet.com.tr/Havadaki_sersem_kuslar/Blog/?BlogNo=216666

Özellikle eğitim düzeyi yükseldikçe, evlat edinmeye karar veren ailelerin endişelerinin arttığı, bu yüzden de seçeneklerini kendi elleriyle kısıtladıkları, daha çabuk evlat sahibi olabilecekken, bunu zorlaştırdıklarını anlatıyor.

Aldığımız eğitim ince ince hesaplar yapıp, yüreğimizi karartmaya mı yarıyor. Sadece akıl ve mantık mı gerekir bu kararda? Mantık, koşulsuz sevgiyi unutmaya neden mi oluyor?

Bunun garantisi olabilir mi? Nice ana babası iyi evlatlar vardır ki; bu çocuk bu anne babanın çocuğu mu dedirtir? Nice ana babası olumsuz olandan ise, olumlu evlatlar dünyaya gelmiştir. Yeri geldi; öğrendiğimde şaşırdığım, bir hayat hikâyesi anlatmak istiyorum size;

Adı Isaac. 18. yüzyılda Topkapı Sarayı’nda, padişahın saat tamircisi. 6 yıl sarayda saat tamirciliği yapmış. Görünüşü çok şık; hiç serseriye benzemiyor. Ama görünüşe aldanmayın. Hayırsız bir baba o. Galata’da bol bol içki alemlerine takılmış. Eşinin ısrarı ile 1711’de memleketi Cenevre’ye dönmüş. Bir yıl sonra nurtopu gibi bir çocukları olmuş. Rahat durmamış Isaac, bir kavgaya karışmış. Ceza almaktan korktuğu için de şehri terk etmiş. Gidiş o gidiş. Oğlunu ne aramış, ne de sormuş. Amcası da çocuğu bir papazın yanına vermiş. Fakat papaz çocuğu, kırbaçla dövüyormuş. Kırbaç cezalarına dayanamadığından, amcasının yanına dönmüş çocuk. En çok sevdiği şeyse, kırlarda saatlerce aylak aylak dolaşıp, düşünmekmiş. Yıllar yılları kovalamış, bir zamanların kırlarda aylak aylak dolaşıp düşünen çocuğu, dünya çapında bir düşünür olmuş. O, Fransız devriminin fikir babalarından Jean Jacques Russo’ymuş.

İşte hayat… bazı konularda çok ince hesaplar yapmaya gelmez. Sürekli sürprizler yapar size.

Çoğunlukla sevinçle öz çocuğunuzun dünyaya gelmesinden mutlu olurken, endişe taşıyor mu peki insanlar? Bence hayır. Ne çocuğun gelecekte hasta olup olmayacağını, yaşlandığında onlara bakıp bakmayacağını, ne de fiziksel özelliklerini hesaplayıp çocuk sahibi olmaya karar veriyorlar. Peki evlat edinirken niye bu kadar endişe taşıyorlar?

Çocuk sahibi olmayı çok isteyip de, sırf bu “nasıl olur?” v.b soru işaretleri beyninizde dört dönerken, olamamak zor olmalı.

Mutlu olmanın başı bir başkasını ya da bir başka canlıyı mutlu etmekten geçiyor.

Hiçbir şey yapamıyorsanız, bir çocuğa dokunabilmek, yardımınızın dokunması için “koruyucu aile” de olabilirsiniz.

http://blog.milliyet.com.tr/Siz_de_Koruyucu_Aile_Olun/Blog/?BlogNo=175675

daha fazla bilgi için www.shcek.gov.tr den edinebilirsiniz.

Son olarak Emel’in cümlesi ile bitirmek istiyorum : Sizde bir çocuğun hayatını değiştirmek, onun “taş” değil, değerli bir varlık olduğunu hissettirmek istemez misiniz? Öyleyse “sofranıza bir tabak, içine de bir kucak sevgi koyun.” Koruyucu aile olun.

Nilüfer Veldet & Emel Yeşilkayalı

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara