- Kategori
- Tarih
Uzaylı Atalarımız Anunnakileri tanıyalım: An / Anu

Gök ve Yer Tanrılarının başını AN (veya Babil/Asur metinlerinde Anu) çeker. O, Tanrıların Büyük Babası, Tanrıların Kralıdır. Âlemi, göklerin her yanındadır ve sembolü bir yıldızdır. Sümer piktograflk yazısında, yıldız işareti An, "gökler" ve "ilahi varlık" veya "tanrı" (An'dan gelen) anlamına da gelir. Sembolün bu dört katlı anlamı; yazı Sümer piktografik biçiminden Akkad çivi yazısına, oradan da stilize Babilce ve Asurcaya doğru değiştiği çağlar boyunca aynen kaldı.
Anu'nun mekânı ve krallığının merkezi göklerdeydi. Kişisel öğüt veya iyiliğe ihtiyaç duyduklarında veya aralarındaki bir tartışmayı yola koymak için bir meclis olarak toplandıklarında veya büyük kararlar alacaklarında diğer Gök ve Yer tanrılarının gittiği yerdi burası. Sayısız metin Anu'nun sarayını (büyük kapılarını bir Hakikat Ağacı tanrısı ve Hayat Ağacı tanrısı korumaktaydı), tahtını, diğer tanrıların ona nasıl yaklaştıklarını ve onun karşısında nasıl oturduklarını anlatır. Sümer metinleri, sadece diğer tanrıların değil, bazen seçilmiş fanilerin de, çoğunlukla ölümlülükten kurtulma amacıyla Anu'nun mekânına gitmelerine izin verildiğini anlatırlar. Böyle bir hikâye, Adapa ("insan'ın modeli") ile ilgilidir. Adapa, öylesine mükemmel ve kendisini yaratmış olan tanrısı Ea'ya öylesine sadıktır ki, Ea, onun Anu'ya götürülmesini ayarlar. Ea daha sonra Adapa'ya kendisini nelerin beklediğini anlatır:
Yaratıcısının kılavuzluğu ile Adapa "Göklere doğru gider... Göklere yükselir ve Anu'nun kapısına yaklaşır." Ama kendisine ölümsüz olma şansı önerildiğinde, Adapa Hayat Ekmeğinden yemeyi reddeder; öfkeli Anu'nun kendisine zehirli yiyecek sunduğunu sanmıştır. Böylece mesh edilmiş bir rahip ama hâlâ ölümlü biri olarak Dünya'ya geri döner.
Sadece tanrıların değil, seçilmiş ölümlülerin de göklerdeki İlâhî Mekâna yükselebileceği yolundaki Sümer iddiası; Eski Ahit'teki Enok ve İlyas Peygamberin göklere yükselişlerini anlatan hikâyelerde yankılanmaktadır. Anu, bir Göksel Evde yaşıyor olmasına karşın, Sümer metinleri onun ya büyük bunalımlar veya törensel ziyaret (bunlarda kendisine eşi ANTU da eşlik eder) zamanlarında veya (en azından bir kere) büyük büyük kız torunu İN.ANNA'yı Dünya'daki eşi yapmak üzere Dünya'ya indiğini bildirmektedir.
Gün ışığına çıkarılan yüz binlerce kadim tanrı betimlemesi arasında hiçbiri Anu'yu göstermiyor. Ancak yine de o, antik çağlardan günümüze dek var olan her kralın her portresinden ve her heykelinden bizlere bakıyor gibi. Zira Anu sadece Büyük Kral, Kralların Tanrısı değildi, başkaları ancak onun lütfu sayesinde kral olabiliyordu. Sümer geleneğine göre, hükümdarlık Anu'dan akar; ve krallık teriminin karşılığı Anutu'dur ("Anu-luk"). Anu'nun nişanı tiara (ilâhî başlık), asa (kudret sembolü) ve (çobanlar tarafından sağlanan korumayı sembolize eden) baston idi. Artık çoban bastonu kralların ellerinden ziyade piskoposların elindedir. Ama taç ve asa, insanoğlunun bazı tahtlarda bıraktığı krallarca tutulmaktadır hâlâ.
Peki Anu Dünya'da kalıcı değilse Nerede yaşamaktadır?
Sümerlilere göre Anu hükümdar olarak Göksel Ev'de yaşamaktadır. Sadece çeşitli metinlerde arada bir yapılan göndermeler değil, ayrıca "tanrı listeleri" de aslında "saf yer"in tahtında Anu'dan önce gelen hanedanın yirmi bir ilâhî çiftini sayar.
ve beş asistan kâtibi olan iki Baş Kâtip ile birlikte oturmaktadır.
Mezopotamya metinleri sık sık Anu'nun evinin muhteşemliğinden, onun kapısını koruyan tanrılardan ve silâhlardan söz ederler. Adapa'nın hikâyesi şöyle der: Adapa'ya bir şem sağlayan tanrı Enki daha sonra;
İlâhî silâhlar ŞAR. UR ("kraliyet avcısı") ve ŞAR.GAZ ("kraliyet katili") ile korunan Anu'nun taht odası Tanrıların Meclisinin toplanma yeriydi. Böyle durumlarda içeri girme ve yerleşme sırasını düzenleyen sıkı bir protokol uygulanıyordu:
Kadim Yakın Doğu'nun Gök ve Yer tanrıları sadece göklerden gelmekle kalmayıp, Göksel Ev'e de dönebiliyorlardı. Anu arada bir devlet ziyareti için Dünya'ya inerdi; İştar en azından iki kez Anu'ya gitmişti. Enlil'in Nippur'daki merkezi "bağ gök-yer" olarak donatılmıştı. Şamaş, Kartallardan ve roket gemilerin fırlatma alanından sorumluydu. Gılgamış Ebediyet Yerine çıkmış ve Uruk'a dönmüştü; Adapa da bu yolculuğu yapıp, anlatmak üzere geri gelmişti.
Göksel Ev'deki Anu'nun Kapısını gösteren bir Asur betimlemesi; bizim Güneşimiz ve gezegenleri gibi göksel bir sistemle ilgili kadim aşinalığı onaylamaktadır:
Bu sembollerce temsil edilen gök cisimleri nerededir? Göksel Ev nerededir? Kadim ressam başka bir betimleme ile cevap verir; ışınlarını, kendisini çevreleyen on bir küçük gök cismine uzatan büyük bir gök cismi ile. Bu, on bir gezegenin çevrelediği bir Güneş'in temsilidir.
Bunun tek temsil olmadığı, silindir mühürler üstündeki diğer betimlemeler ile gösterilebilir; meselâ Berlin'deki Kadim Yakın Doğu Müzesindeki mühür gibi:
Berlin mührünün ortasındaki tanrı veya gök cismi büyütüldüğünde, bunun on bir gök cismiyle çevrelenmiş büyük, ışınlar saçan bir yıldızı betimlediğini görebiliriz. Bunlar da, 24 daha küçük küreden oluşan bir zincirin üstündedirler. Bizim güneş sistemimizdeki gezegenlerin "aylarının" veya uydularının (gökbilimciler çapı on altı kilometre veya daha az olanları saymazlar) sayısının da tam
24 olması sadece bir rastlantı mıdır?
Şimdi, burada, şüphesiz ki bir Güneş ve on bir gezegen gösteren bu betimlemelerin bizim güneş sistemimizi temsil ettiğini iddia etme tuzağına düşülebilir zira bilginlerimiz bize, Dünya'nın bir parçası olduğu gezegensel sistemin Güneş, Dünya ve Ay, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Plüton'dan oluştuğunu söylemekteler. Bu, bir Güneş ve (Ay da sayıldığında) sadece on gezegen eder.
Nefilimlerin evi olan gezegen ise bizim Planet X olarak bildiğimiz Sümerlilerin Nibiru, Babillilerin Marduk dediği gezegendir... Bugünlerde keşfedilmeyi bekleyen Nibiru 3600 yıllık eliptik yörüngesiyle Güneş Sistemimizin onuncu ve en uzak gezegenidir...