- Kategori
- Kitap
Vah ülkem, vah kitabım!

26. İstanbul Kitap Fuarı Pazar günü sona eriyor. Kitap sever İstanbullular için bulunmaz bir fırsat olan;Tv haberlerinde de gördüğünüz gibi genellikle duyarlı öğretmenlerin öğrencilerini getirerek kalabalıklar oluşturduğu, Tüyap Beylikdüzü Fuar ve Sergi alanında ki 26. İstanbul Kitap Fuarı, erişkinler tarafından yeterli ilgiyi yine göremedi.
Tv İzleme alışkanlığının %94 kitap okuma alışkanlığının %4 olduğu Türkiyemiz için, yazar Demirtaş Ceyhun 1992 yılında, günümüzden 15 yıl önce kaleme aldığı “Ah Biz Şu Kara Bıyıklı Türkler” yazısında bu konuyla ilgili tespitini şöyle dile getiriyor:
<ı>
“ %77.6 sı hiç spor yapmamış, % 82 si sinema.tiyatro ve konsere gitmek gibi bir alışkanlığı olmayan, % 93.8 i kesinlikle dergi ve kitap okumayan;tüm bunların yanısıra futbol maçları üzerinde konuşmayı kültür sayan, sakal traşı olmayı sevmeyen, sık sık “param olsa çalışmam” diyen özgürlüğe meraklı ama eşitlikten de pek hoşlanmayan, sorumluluklarını genelde unutan ama verilen buyrukları derhal yerine getiren;kendi karısına ve eşcinsellere karşı hoşgörüsüz, kadın erkek televizyona düşkün, ama % 60 ının kırk yıldır içinde bulunduğumuz NATO’dan bile haberi olmayın, % 65.5 i BM’in adını bile duymamış ve yediden yetmişe sabah akşam fosur fosur sigara içen, son yıllarda da otomobile aşırı düşkün bir toplum olduğumuzdan da doğrusu kuşku duymamak gerekir”ı>
Bugün değişen ne var?
Usta edebiyatçımız Nurullah Ataç bir yazısında <ı>“İlim bize dışı öğretir, onun öğrettikleri bizim dışımızda kalır. Sanat, edebiyat ise öğretmez sezdirir, kavratır, ahlakın istediği de asıl bu sezme, kavrama gücüdür. Edebiyattan geçmemiş insanın hayali işlemez ki kendisinden başkasının acılarına, dertlerine ortak olabilsin, onlarla hemhal olabilsin. Çocuklara, gençlere şiirler, hikayeler, romanlar okutun;onları tiyatrolara sinemalara gönderin. O hikayelerin, romanların, oyunların insanlarıyla tanışsınlar;onların hayatlarını, hayallerinde yaşasınlar.Öğretmenler öğrensinler onların içlerini;böylece gerçekte ki insanları da daha iyi anlarlar. Çocuğumuz büyüyünce ne olacaksa olsun;küçükken siz ona edebiyatı sevdirmeye bakın. İlim bilgi sonradan gelecektir. Önce insanlığı kurma hayalini işletmek gerekir”ı> derken Montaigne’nin; <ı>“Kitaplar, ömür boyu yanı başımda elimin altındadır. Yalnızlığımda ve yaşlılığımda avuturlar beni. Sıkıntılı bir avareliğin baskısından kurtarır, hoşlanmadığım kişilerin havasından dilediğim zaman ayırırlar beni. Fazla ağır basmadıkları, gücümü aşmadıkları zaman acılarımı törpülerler. Rahatımı kaçıran bir saplantıyı başımdan atmak için kitaplara başvurmaktan iyisi yoktur; hemen beni kendilerine çeker, içimdekinden uzaklaştırırlar... İnsan hayatı denen bu yolculukta benim bulduğum en iyi nevale kitaplardır ve onlardan yoksun anlayışta ki insanlara çok acırım.” ı>
Sözleriyle ne kadar örtüşür, Atatürk’ün öğrenememe hastalığına(!) yakalanmış bireylerden oluşan milletlere seslenişi :
<ı>“Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden rahat yaşama yollarını itiyat (alışkanlık) haline getirmiş milletler;evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra istiklallerini kaybetmeye mahkumdurı>.” (Metin Varol. Zerdüşt “Yaşamak İstiyorum” dedi. Ankara 2002.)
Yapılan bir araştırmada; kitap okumayan, eğitim düzeyi düşük insanlar beyinlerinin ancak % 0.5 ini kullanabiliyor. Kitap okuyanlar ise % 2 sini kullanabiliyor. Beyninin % 3 ünü kullanabilenlere de dahi diyoruz. IQ su yüksek, akademik zekaya sahip kişiler eğer ders dışı kitaplar, romanlar, öyküler, şiirler okumuyorlarsa, duygusal zekaları gelişmemektedir.
Dünyada bu kadar gelişime rağmen Türk gençliği hala neden tutucu, dünyanın gittiği noktayı ıskalama, toptancı bakış, ideolojik saplantılar gibi dar kalıplardan kurtulamıyor sorusunu bakınız Taha Akyol nasıl cevaplandırıyor:
<ı>“Bunun çok derin sebepleri var. Biz okuma yazmaya geç intikal etmiş bir milletiz. Okuma yazmayı sindirmedende seyirci olmuşuz. Yazılı kültürümüz, olması gerekenin gerisinde. Tek parti döneminde yaşadığımız kültür devrimi, çağdaşlaşma açısından yeni ufuklar açma yanında kültürel derinlik bilincinin kaybolmasına da sebep olmuştur. Biz bu sebeple lemleri derinliğine düşünme yeteneği elde edemedik. Diğer zaaf eğitim sisteminin çok ezberci olmasıdır. Medrese dönemindeki ezbercilik, Osmanla modernleşmesi ve Cumhuriyeti de etkiledi. Düşünce biçim değişmedi;ama yönü değişti. Sorgulama, analiz etme, katkıda bulunma gibi noktalarda zihni melekelerimiz yeterince gelişmedi. Okumaktan sıkılan bir insan kitlesi var. Okuması gerektiğini biliyorlar ama sıkılıyorlar. Bir İsrailli bir Türkten 6 kat, bir Yunanlı bir Türkten 4 kat fazla okuyor. Buradan da açık toplum ve bireysel özgürlükler ortaya çıkmıyor. Yaratıcı düşünce gelişmiyor.” ı>
Bu çerçevede Ahmet Altan’ın ifadesi bizleri düşünmeye sevk etmektedir.
<ı>“Siz 60 milyon haşlanmış kurbağa gördünüz mü? Ben gördüm. Bakarsanız siz de görürsünüz. İçine her gün biraz saha sıcak su eklenen bir kapta ölüyorsunuz. Hiçbir şey ilginizi çekmiyor. Kendi hayatınızla, kendi geleceğinizle bile ilgilenmiyorsunuz. Sizi yavaş yavaş öldürüyorlar. Düşünceler ulaşmıyor size. Duygularınız gevşedi. Sizi bir hamur gibi yoğuruyorlar, hangi şekli almanızı istiyorlarsa o şekli alıyorsunuz, baskılara karşı hiçbir direnciniz yok, ağır ağır haşlanan kurbağalar gibi umursamasızca kendi yok oluşunuza doğru kayıyorsunuz. Bu uyuşmayı kırabilirse etiniz ve azgınlığınızla siz kıracaksınız..”ı>
Şimdi 26. İstanbul Kitap Fuarına dönecek olursak Bugün ile birlikte bitimine 4 gün kalan İstanbul Kitap Fuarı’na 34 ülkeden yayın evleri ve yayıncılar birliği temsilcileri ve 35 yabancı yazar katıldığını. 526 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun 250 etkinlikte 800 yazar ve sanatçıyı okurlarıyla buluşturmak üzere organizasyon yaptığını belirtmek gerek. Bunun kaç tanesi gerçekleşti son 4 gün de neler kaldı öğrenmek için www.istanbulkitapfuari.com adresinden öğrenmeniz mümkün.
Sonuç olarak;
Ya okuyarak aydınlanacak; tüm haksızlıklara, yolsuzluklara içte ve dışarıda dur diyeceğiz, ya da halimizden şikayet etmeye hakkımız olmadan mağdur ve mazlum yaşamaya devam edeceğiz.