Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

28 Nisan '09

 
Kategori
Haftasonu
 

Van minut “Foto” van yuro!

Van minut “Foto” van yuro!
 

Benden:)


Mizah, Gezi ve Sosyallik üzerine deneme yazım.

Efendim küçük Birader hafta sonu tatili için İstanbul’a gelmişti. 25 Nisan 2009 C.tesi günü için Yenikapı’da deneme atışları yapmayı kararlaşırdık. O gece sabah saat dörde kadar tüm hazırlıklarımı yaptım.

İstanbul içinde özel araçla gezmek bu krizde ülke ekonomisine artı yük getireceğinden, yakıttan tasarruf etmek gayesi ile bulunmayan arabamın yerini bir süreliğine daha boş bırakmayı düşünüyorum! Makinelerimizi neyin son kontrolleri yapıp sırt çantalarımızı yüklenip ver elini otobüs durağı...

Durağın eve uzaklığı takribi bin metre, bin metre; yaklaşık on beş dakika yürüyüş demektir!

Bu da iyi bir tempoyla yaklaşık 100 kalori! Kendi yüküm ve ekstraları da koyunca bu en az 150 kalori yakmak demektir ki bu da benim için ekstradan bir yumurta ve 30 gram peynir, fazla yemektir!

Burada size yürümek ile ilgili Sayın Dr. M.M ten küçük bir (alıntı) bilgi sunmak istiyorum.

Yürüyüş Ve Sağlığımız:

Vücudun en doğal egzersizi olan yürüyüş, günümüzde popüler bir spor durumuna gelmiştir. Milyonlarca kişi bugün form tutmak için yürürler. Yürüyüş özel donanım ve ders gerektirmeyen, güvenli, basit ve ücretsiz egzersizdir. Araştırmalar düzenli ve enerjik yürüyüşün fizyolojik ve psikolojik değeri olduğunu göstermektedir.

Yürüyüş kalbi, akciğerleri ve dolaşımı güçlendiren aerobik bir egzersizdir. Düzenli bir yürüyüş ayrıca metabolizmayı hızlandırır ve kalorileri yakar. Tempolu yürüyüş, aynı mesafenin koşulmasına denk kalori yakar- ancak biraz daha uzun sürer. Ortalama bir saatlik enerjik yürüyüş yaklaşık 400 kalori yakar. Yüksek kan basıncı ve şişmanlık kalp krizi ve felcin önde gelen risk faktörleridir.

Yürüyüş dayanıklılığını arttırır, kasların tonusunu sağlayıp kasları güçlendirir, kas gerginliğini azaltır, kemikleri sağlamlaştırır, osteoporozu önler, eklemlerin esnekliğini korur, sindirime ve atıkların atılmasına yardımcı olur.

Tempolu bir yürüyüş doğal bir uyarıcıdır. Ağrıyı azaltan ve insanı canlandıran doğal analjezikler olan endorfinlerin miktarını çoğaltarak stres ve kaygıyı azaltır, iyi bir uyku sağlar.

Efendim bu önemli bilgiyi de aktardıktan ve sayın Dr. M.M. teşekkür ettikten sonra, neşeli neşeli, lale sümbül, menekşe gül, temiz hava bol oksijen içinde yürüdük. Hem yürüdük hem kalorileri yaktık! İstasyona geldiğimizde;

II ABDÜLHAMİT devrinden bu yana ucuz mermer kopukları arasında saklanırken ezilip fosilleşmişlerin yanı sıra, yıllarca gündüz saklanıp genellikle gece çıkan karafatma, sülük ve kene gibi yapışkan ruhen ve bedenen çökmüş böceklerin, altında gizlendikleri kırık mermer parçaları üzerine basa basa merdivenleri birer ikişer çıktık.

1880 li yıllardan kalmış anıların kucağındaki bu haşerelerden vız vız böceği, cır cır böceği, osurgan böceği gibi yakın tarihimizde arızalanmış, ters dönmüş, terso'ya yatmış olanlardan, birkaç çeşidini Yenikapı’da kullanmak üzere paketledik!

Vay ağam vay!

Benim çocukluğumda erişebildiğimiz sınıf gözetmeyen tek lüks toplu taşıma aracı banliyö treni; paramız olduğunda kral’lar gibi görevlinin önünden başımız dik geçtiğimiz, paramızın olmadığında, kaçak giren çocukların cesaretine şaşkınlıkla baktığımız tren istasyonu...

Şu istasyonunun haline bakın?

Bunu hangi kelimeler yeter anlatmaya, hangi yürek dayanır bu haline bakmaya. Zemin taşları yerlerinden çıkmış gezmede, Beli kamburlaşmış çatıları ve sarkmış saçakları çökmede; yılların yorgunluğu ve vurdumduymazlığın faturasını ödeyen halk, yine suskun yine sakin biçare oturmuş bekliyor soğuk kanepelerde.

—Dur birader, benim şu köşede birazcık ağlayıp sızlayışım geldi!

Derken yorgun ve isteksiz kornası ötmeyen, çuf çuf sesi yerine mekanik gürültü çıkaran, balataları yanmış araç gibi! Kapıları açık ve yanık kokarak yanımıza gelen, halifelik döneminin bu şahane eseri (!) bu günün yorgun eşeği, “haydi Abbas” misali bir kaç hamleyle homurdanarak durabildi! (En azından nerede duracağını biliyor) Kim bilir bu atıl olmuş müzeliklere ömrü hayatı boyunca kaç kişi bindi! Halen de biniyoruz...

Maşallah kalabalık yine aynı; yolcuların yüzlerinden başka değişen yanı yok. Oturan ve Ayakta duracak yolcu sayısı aynı kalırken, ayakta duran yolcuların sayısı artmış! Kim nasıl karar verdiyse bu sayı olayını yanlış yapmış! Ne yani, trene binmeden önce, kucak kucağa gitmemek için (!) içerde kaç yolcu var sayacak mıyız? Bu kadar vakit var mı?

Her vagona bir düzenleyici (geleni gideni sayan) lazım değil mi? Ayakta yolcu sayısı 140 yazıyor; Peki bunların içerde yerleşim düzeni nasıl olacak? Kç kça mı? Yüz yüze mi? Ya biri ters biri düz durursa ne olacak “Hey sen arkanı dön” kim diyecek? Kadınlar bir yana erkekler bir yana diyerek düzeni kim sağlayacak! Mübarek aracın zaten şarkülü kaymış kalbi tekliyor, durduğunda tay tay giderken salıncak! Bir şeyler ile dayanmadan duramayacak kadar yaşlı görünüyor! Rengi kaçmış, giriş çıkış ağzı laçka olmuş otomatik çalışmıyor, birkaç kişi fazla binince yan yatıp korkutuyor! Gelen mekanik gürültü trenin hangi bölümünden diye soracak olsalar; usta gözü ile baktığımda sağlam bir bölümü kalmamış ki bunun şaftı kaymış değişmeli derim...

Şehirlerarası yolculuklarda bayan yanına bay oturtturulmaz! Zaten kendini bilen adam gibi adam da, ilk defa gördüğü bir bayanın yanına “merhaba” deyip “aynı otobüsteyiz” diye yüz bulup saatlerce oturmaz! Düşünseniz ya, on beş saatlik bir yolda birbirini hiç tanımayan sadece merhaba diyerek yan yana oturmuş insanları! Bir süre sonra verilen ikramlar ile uykusu gelen bu uygunsuz eşleşmede uyuduklarında ne olur, neler olur değil mi? Vallahi bu yolculuğun sonu ya karakolda, ya nikâh dairesinde biter! Tabi ki istisnalar kaideyi bozmaz sözüm meclisten dışarı he he...

Muhtelif toplantılarda, yirmi yıl önce kaybettikleri bir yakınına kavuşmuş gibi sarmaş dolaş olup boy boy resim çektiren insanların, bir süre sonra yaptıkları kavgaları geldi aklıma da ona güldüm! Ellerinde kalan işe yaramayan sahte gülücüklü resimler... Birde bunun maddi yönü var tabi! Toplanacağız diye kalk sen, sekiz on saatlik yol git. Bul buluştur otobüs parası, yemek parası, hediye parası... Hediye parası deyip geçmeyin ha (!) almazsanız kesinlikle olmaz, yoksa hediye alanlar listesi açıklanırken rezil kepaze olursunuz alimallah(!). Eee napcen rezil olmak var işin içinde çam sakızı çoban armağanı alacan mecburen!

Ne demişler isteyenin bir yüzü getirmeyen zenci!

“Harun kardeş, portakallar kim bilir ne güzel olmuştur bu sene yağmur ve bereketten! Canım çekti ya, var mı?

Sonrası tam bir muallâ! Pardon yani özür dilerim. (Muamma)

Özellikle saydım soldaki kapının solunda altı kişi ayakta, sağdaki kapının sağında altı kişi ayakta 6+6=12 iki kapı arasındaki sol sırada altmış kişi var yani 12+60=72

Bir o kadar da vagonun öbür yan sırası 72+72=144 ya kucaktakiler ne olacak?

Bu hesaba göre kelle sayısı çok fazla! Birde KAÇAKLAR var... onları unutmamak lazım. Allahtan kondüktörler insan içinde bağırmıyorlar “HEY SEN, HANİ BİLET PARASI”!

Olur ya çıkar bir dengesi bozuk (!) bırakır insana ömür boyu gönül yarası. Allahtan hesap kitap, gelir gider işleri yıllık yapılıyor da kârda mıyız zararda mıyız gözümüze sokmuyorlar.

“Vallah kardeş sende çok şey istiyorsun be”! Tren bizi götürsün de, kim kimi kucağında taşımış, kim kiminle hısım akraba olmuş bu çok ta önemli değil” diyorsanız! O ayrı! Hayırlı yolculuklar...

Ben bugünden sonra Marmaray projesi gerçekleşene kadar tövbe bir daha bu fosilleşmiş trenin vagonuna ayağımı atmam. İnşallah gelecek yeni trenlerde ki düzen de, ayakta yolcu sayısı daha az ve kontrollü olur!

Tabi ki bu burada amacım bir olaya dikkat çekmekti! Zira Metrobüs, Metro, Tramvayda da durum farklı değil. Bunlar eskiye oranla yenilenmiş, halka belli bir rahatlık getirmiş olmasına rağmen, halen insanlar trendeki gibi salkım saçak! Yoksa bu kalabalık saatler hep bana mı denk geliyor?

Bu ulaşımlara destek olarak, örneğin; Eminönü, Bakırköy, Yeşilköy, K.çekmece, Avcılar, B.çekmece, Silivri arası deniz otobüsleri seferi olabilir! Bunlar kıyı şeridine paralel gidecekleri için fazla süratli olmayacaklar muhtemelen!

Bu özel deniz otobüslerinin kıç üstünde yeterince boş ve açık balkon bırakılırsa, bu durumda bu kurumun zarar etmeleri de söz konusu olmayacaktır!

Niye mi?

Sırtı çekeceğiz beyim sırtııı...

Gelsin palamutlar, torikler, lüferler, akyalar, sazanlar aa bu nerden çıktıya, deniz de sazan olur mu hiç?

Olmaz ama çok yakınında olanlardan belki bir kaç tane karışmış olamaz mı?

“İlerleyelim beyler ilerleyelim...”

Lütfen...

Sıkışmayalım, sıkıştırmayın beyler rahat olalım, gevşeyelim!

Tabi şaka bir yana da gerçeklik payı yok mu bu söylediklerimde?

Devam edecek...

Not: Yazı hatalarımdan dolayı ilgili bakanlıklardan özür dilerim malum geç oldu uykum geldi! (Sabah olmuş yahu)

M.Talip Girgin
Tüm yazdıklarım!

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara